İşte, Cumhuriyet Okuru!

Bir okur mektubu kimileyin, öyle yüreklendiriyor ki sıkıntılarımı unutuyorum. 7 ocak günlü "Ankara Notları"nda, Roma imparatorlarından Caligula'nın konsüllüğe atadığı atının adını kimsenin bulamadığını yazmıştım. Bu konularda çok titiz olan Şiar Yalçın, emekli elçi Sacit Somel, ansiklopedileri karıştırdılar, onlar da bulamadılar. Cumhuriyet okuru Osman Fuat Özkılıçtan, hemen o gün yazdığı mektubu aldım. Şöyle diyordu Özkılıç:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Cumhuriyet'in bugünkü sayısında çıkan değerli yazınızda, sözü edilen Caligula'nın atının adı "Incitatus" imiş. Bu, Caligula'dan sonra Roma tahtına geçen Claudius'un anılarında belirtilmiş bulunuyor. (Bendeki Almanca çevirinin 162. sayfası)
(Aynı eserin 277. sayfasında da Incitatus'un eşinin adının "Penelope" olduğu kaydedilir ve Claudius bu sonuncusundan "iyi, yaşlı atım" diye söz eder.)
Bilvesile selam ve saygılar sunarım."
İçimden, “işte bir Cumhuriyet okuru daha" dedim. Gazetesiyle, yazarıyla bütünleşmiş okur budur. Edindiği bilgi dağarcığıyla, onu tamamlar. Böylece yalnız gazeteyle değil, okurlar arasında da bir iletişim kurulmuş olur. Osman Fuat Özkılıç, bunu yazmadan rahat edemezdi. Böyle okurlar çok, ben onlarla kıvanç duyuyorum. Fransa'dan yazan Dr. Servet Yurdatapan da böyle okurlardan biri: Üşenmemiş, şunları yazmış:
"Saygıdeğer Ekmekçi,
Uzun süredir size yazmak istemiştim. Ancak yazmama sorumsuzluğum biraz da kişisel yaşamımdan kaynaklanıyor; henüz Fransa'da yeniyim. Fransızcam, muayyen seviyeye geldi. Buraya geldiğimde kullandığım kötü aksanlı İngilizcemi de çoktan unutmaya başladım. Umut ediyorum, size bundan sonra çok yazacağım.
Sayın Ekmekçi, çocukluğumdan beri yazılarınızı hep okurum. Sizle birlikte, her sabah yeni şeyler düşünmenin mutluluğu bir başka şey. Şu domuz olgusu! İlk kez, siz konuştunuz Türkiye'de! Mesleğim ve meslektaşlarım için söylemeliyim, siz bizi utandırdınız. Fransa ‘dan size yardımcı olacağına inanarak meslektaşlarım adına iki kitap gönderiyorum. Fransızca olan kitaplardan birincisi (Le Porc), daha çok domuz anatomisi ve patolojisi ile yetiştiriciliği ile ilgili. İkincisi (Le Livre De Cochon): Domuz etinin Türk mutfağında nasıl kullanılabileceğine yardımcı olacak. 65 çeşit yemek tanımını içeriyor, özellikte size, 125. sayfadaki "Çinli domuz kulakları- oreilles a la Chlnoise 'ı salık veriyorum. 18. sayfada da ilginç şeyler yazılı.
Sayın Ekmekçi, bilimsel olarak yenilmeyen et yoktur. Bilimsel açıdan bazı etler yenmez diyenler varsa, bunlar yalan söylüyorlardır. Türkiye'de tüm sorumlu ve bilir kişiler, basında ve TRT'de domuz etinin niçin yenilemeyeceğini ya da yenileceğini 21. yy eşiğinde tartışmak zorundadırlar. Domuzlu bir dünyada, domuzsuz yaşanamaz herhalde. İnsanlığın ve teknolojinin gelişim süreci içerisinde, insanlar her zaman yeni protein kaynakları aramaya zorunlu olmuşlardır. "Gizli açlığın " semptomlarını (belirtilerini) taşıyan insanlarımızın yaşadığı ülkede, domuz etinin yenilmemesi ya da domuzun üretilmemesi, kuşkusuz Türkiye'nin gelişmişlik oranıyla İlgilidir. Türkiye'de 12 Eylülle birlikte, Türk veteriner hekimlerinin, Türk halkı için üretim yetenekleri dejenere ettirildi; Türk halkı için koruyucu hekimlik sorumlulukları öteki demokratik kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi budandı. TOKB'de teknik ağırlığı olan insanların yerine ticari ağırlığı olan insanlar söz sahibi oldular. Sonuçta, Türk halkı, insan sağlığına zararlı olan maddeleri kolayca tüketiyor, öyle değil mi? Eğer "Hayır" diyenler varsa, Türkiye'de kaç tane insan Kistehydatik'ten (Echinococus) hasta olmuştur? TOKB, Türkiye'de operasyon yapılabilen hastanelerden, çeşitli nedenlerle ameliyat olan insanların yüzde kaçının bu kisti taşıdığını araştırmasını tavsiye ederim. Çıkan sonucu AT duymasın, aksi halde adama gülerler. Avrupa ülkelerinde bu hastalığın bir insanda çıkması, gazetelere manşet haberdir.
Sayın Ekmekçi, domuz diğer evcil hayvanlara göre üremesi ve üretilmesi daha kolay ve daha ucuz. Domuzu dış ülkelere satıp döviz kazanabiliriz, özellikle Türk sucuğu, salam ve sosisi için domuz eti, diğer evcil hayvanların etine göre daha uygundur. Bunların ihracıyla birlikte. Türk mutfağı dışarıda daha İyi tanıtılacaktır.
Sayın Ekmekçi, size birazcık da başka konuları yazmak istiyorum; yurtdışında kaldığım sürece Avrupa ülkelerinin büyük bölümünü gördüm. Anlıyorum ki Türkiye'nin dışarıda saygınlığının arttığını söylemek bir aldatmacadır. Kişilerin saygınlığı ile Türk halkının ve Türkiye'nin saygınlığını karıştırmamak gerekir. Türkiye'nin 9 yıl içerisinde AT'ye gireceğini söylemek yalancılıktır. Bunu, "AT'ye gireriz" diyenler de çok iyi biliyorlar, ama Türkiye'de bilmezlikten geliyorlar.
Sayın Ekmekçi, biz nereye gidiyoruz? Bizi, gittiğimiz yere kimler götürüyor? Nasrettin Hoca bugün dirilseydi, şöyle Türkiye’ye bir bakar, kavuğunu başından çıkarıp içine eder, sonra da birilerinin kafasına geçirirdi. Güldüren Hoca, bu sefer ağlayarak yeniden ölürdü..."