İstanbul’da... (1)

3 şubat cumartesi sabahı Prof. Muammer Aksoy için yeni Adalet Sarayında düzenlenen törene gidememiştim. “Meclise oradan Maltepe'ye giderim” diye düşünüyordum. Ama Adalet Sarayı’nın önünde ne olmuştu? Kimler gelmişti, merak ediyordum. Savunmanlar, cüppeleriyle katılmışlar, tören boyunca da çıkarmak istememişler. Muammer Aksoy’a uyan bir davranış. Törene katılan savunman arkadaşım törenin en ilginç olayını söyledi:
-Aksoy için Adalet Sarayı önünde, törene gelip katılan tek bir yargıç gördüm, Ankara 5. Asliye Hukuk Yargıcı Sezer Özyörük! Sezer Özyörük, Mukbil Özyörük’ün kardeşi; Sezer Hanım, yargıç cüppesiyle katıldı!
C. savcılarından da Cemal Özer, Mehmet Kancoğlu, Enver Konyar, Erol Özkurt, Savcılık Yazı İşleri Müdürü Necdet Sinanoğlu katılmışlar. Koca Ankara yargı kadrosu, iki yüzü aşar. Gelenler, bir elin parmakları sayısında. DGM yargıçları, savcıları neredeler? O sabah kim bilir kaçıncı uykudalardı! Muammer Aksoy, SBF'de yıllarca öğretim üyeliği yaptı. Orada düzenlenemez miydi adliye yerine? Orası da YÖK profesörleriyle dolu. Kimbilir nelerinden korkarlardı...
Beytepe'de öğretin üyesi olan Yardımcı Doçent Ahmet Külebi, 42 yaşında yürek durmasından öldü Ankara'da. Cahit Külebi'nin evine gittim, başsağlığı diledim. Cahit Külebi, perişandı. Külebi, kendisini sevmediğimi sanır:
-Sen bizleri yazmazsın, senin ozanların, yazarların var, der. Çok hoşuma gider bu yakınması. Doğru değil de ondan. Süheyla Hanım, Ahmet Külebi'nin eşi Oya Külebi de evdeydiler. Ben gelirken, kapıda Alman Kültür Merkezi’nin bayan yönetmenini gördüm. Ahmet Külebi'nin ölümünden haberi yoktu; çok şaşırdı. Suphi Karamanla oğlu, başsağlığından Külebiler'den çıkıyorlardı. İçeri girip beş-on dakika oturdum. Külebi, Ahmet'i anlatıyordu.
Bana öyle gelmişti ki Ahmet Külebi ölmemiş, öldürülmüştü. Yıllarca karşılaştığı haksızlıklara, yüreği dayanamamıştı.
8 şubat perşembe günü, İstanbul’da Sümeyra'nın cenaze töreni vardı. Ona gidecektim. Sabah uçağıyla İstanbul’a vardım. Cumhuriyet’ten bir araba gelip alacaktı. Çıkış bölümünde, bir genç, elinde “Mustafa Ekmekçi” yazan bir kâğıt tutuyordu. Gülerek yaklaştım. Adı Kemal'di. Cüneyt'i, Uğur’u tanıyordu, beni hiç görmemişti. İstanbul’a, yalnız Avrupa'ya geçmek için uğradığımdan bilmiyordu işte! İdareden:
-Nasıl olur, Ekmekçiyi nasıl tanımazsın? demişlerdi.
-Tanımıyorum yav, Allah Allah! demişti Kemal...
-Kasketli, esmer, bıyıklı!..
Kemal'in elinde yazı vardı, ama görür görmez yaklaştı. “Kasketi gördüm, tamam!” demişti...
Çantamı, daktilomu "President Hotel "e koyup, Şişli Camisi’ne gittik Kemal'le. Sümeyra'nın fotoğrafını yakalarına iliştirmiş olanlara bakıyordum, tanıdıklarım var mı diye. I-ıh, yoktu. Sümeyra'nın eşi Hasan Çakır'ı görüverdim. Ona başsağlığı diledim. Frankfurt'tan Ayfer Diker, Erdoğan Diker, Hasan Çakır'ın ablası Sevim Kokoç, kızı Neşe Kokoç gelmişlerdi. Erdoğan kırmızı bir gülü gösterdi:
-Bunu dedi, Tanilli gönderdi. Sümeyra için.
Frankfurt'tan, Sümeyra'nın ölüsünün İstanbul'a getirilmesi kolay olmamıştı. Frankfurt Başkonsolosu güçlük çıkarıyordu:
-Sümeyra Çakır vatandaşlığı yitirmiş. Yönetmelikleri inceleyeceğim!
Sümeyra’nın ölüsü, dirisinden güçlü çıktı! Frankfurt'tan Aydın Engin, Oya Baydar, Ankara'dan Haldun Özen, İstanbul'dan Emil Galip Sandalcı, bir telefon ağı kurmuş uğraşıyorduk. Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek. Frankfurt'larla konuşmasa işimiz güçtü doğrusu. Zeybek, ANAP grubundaydı. Adnan Kahveci:
-Ben şimdi gruba gidiyorum, söylerim! dedi. Bakan, gruptan sonra uçakla İstanbul'a gidecekti. Uçakta da yakalamak gerekiyordu. Yer hostesi, telsiziyle uçaktan bakanı aradı; Frankfurt Başkonsolosu olayı ile İstanbul Valiliği'nin uyarılması konusundaki isteğimizi iletti. Karşıdan telsizi, telefonda duyuyordum:
-Mesajı Bakan bey dinledi. Anlaşıldı tamam!
Sümeyra’nın dostlarından Gönül Özgül, kısa bir süre önce gelmişti Frankfurt’tan. Şişli Camisi’ne koşmuştu. Gönül Özgül, öyküler yazıyordu. Almanya’da, ağır işçi olarak çalışmış, kemikleri sakatlanmıştı. Erdoğan Diker’le Hasan Çakır’a, Frankfurt'ta uğurlamanın nasıl olduğunu soruyordum. Orada çok kalabalık bir grup uğurlamıştı. Sümeyra'nın sanatçı Alman arkadaşları, Sümeyra'yı sevenler gelmişlerdi. Gölgesinden korkan konsolosluk ilgililerinden kimse olur mu hiç? Bir Türk sanatçısına saygı göstermedikten sonra orada neyi, kimi temsil ederler bilmiyorum! Gerçek büyükelçiler, başkonsoloslar, sanatçılardır. Bunu kime anlatsak acaba? Bir zamanlar Strasbourg’ta, bir büyükelçiye arkadaşlarım selam yollamışlardı. Gidip onu görecektim. Server Tanilli'ye sordum:
-Burada sizi gelip gördü mü diye.
-Hayır, dedi Tanilli, görüşmedik. Onlar bizimle görüşmeye çekinirler!
-Tanilli'yi arayıp sormayanı ben de aramam dedim, aramadım...
Sümeyra’nın savunman dostlarından Gönül Sabuncu'yla Şişli Camisi avlusunda konuşuyoruz. Emil Galip Sandalcı, (Emil 1957‘de tanıdığım, sevdiğim dost, bizi Yaşar Emre tanıştırmıştı. Yaşar öleli bir yılı aştı) Edip Akbayram, Rahmi Saltuk, Ali Taygun, Sadık Gürbüz, Sıdıka Su, Ilgın Su, Bilgesu - Müştak Erenus, Nihat Sargın’ın eşi Ferhan Sargın. Mina Urgan, Minû İnkaya, Şaban Ormanlar, yontucu Mehmet Aksoy, ressam Asım İşler, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Yücel Yüksel, Sarper Özsan, Uğur Kökden, Erol Kar, Alp Selek görüp kimisiyle konuşabildiklerim. Alp Selek, başından bin bir iş geçmiş savunman. İki de bir cezalandırılıp savunmanlığı alınır elinden, sonra yine kazanır savunmanlık uğraşını. Suphi Nuri İleri oradaydı. Babası Rasih Nuri sayrıymış, Cerrahpaşa'da yatıyormuş. (Otele gelince telefonla aradım, eşiyle konuştum. Çarşamba günü ameliyat olmuş, iyiymiş.) Savunman Fatma Bursalı, Yüksel Selek, Beril Eyuboğlu, İnci İşbulur, Sümeyra’nın babası Muammer Bey, annesi Kâmile Hanım, kardeşleri Eşref Taşarcan, Ulvi Taşarcan, yakınları Kocamustafapaşalı, Silahtarağalı Karadeniz uşakları oradaydılar. Sümeyra'nın eşi Hasan Çakır Rizeliydi. Kocamustafapaşa'da, Silahtarağa'da oturan Rizelilerin türkülerini inceleyen Sümeyra onları türkülerine almıştı. Bunlar “El Kapıları"nda vardı. Onlar da Sümeyra’ya son görevlerini yapmaya gelmişlerdi. “Ruhi Su Dostlar Korosu” sanatçıları oradaydılar. Onlar 5 Mart 1990 akşamı İstanbul'da, "Ruhi Su'yu anma gecesi” düzenleyeceklerdi. Gece, Cemal Reşit Rey Salonu’nda yapılacaktı. İzleyebilir miydim bilmiyorum...
Gönül özgül anlatmıştı, Sümeyra’nın son günlerini. Sümeyra:
-Mutfak işlerini bile görmek istemiyorum demişti. Halim yok...
Hasan Çakır anlattı; son günlerinde Sümeyra şöyle demiş:
-Ya kalkıp türkülerimi söylerim ya da böyle yaşayamam!
Bilmiyordum, Sümeyra “esmer güzeli'' demekmiş...