İstanbul izlenimleri...

Çarşamba günkü, “İstanbul'da..." başlıklı "Ankara Notları”nda, Oktay Arayıcı şölenini anlatmış, Server Tanilli’nin mesajını bulabilirsem, yayımlayacağımı belirtmiştim. Mesaj, şölene gelen birçok telgraf, mektup gibiydi. Salon alkıştan inliyordu, mesaj bittiğinde. Tanilli'nin mesajı şöyleydi:
"Oktay Arayıcı için bir araya geldiğiniz şu güzel günde aranızda olmayı çok isterdim. Hiçbir abartmaya gitmeden söylemiş olayım; Oktay Arayıcı bizim tiyatro edebiyatımızda apayrı bir değerdir. Konusunu İyi bilen, yani çağını ve toplumunu iyi tanıyan, sanatı da olanca güçlükle ortaya koyan bir kalemdir onunki. Bu arkadaşımız hiçbir şey yazmasaydı, yalnız "Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi", onu büyük bir sanatçı olarak aramıza almaya yeterdi. Ondan daha çok şeyler bekleyenlerden biri de benim. Ve o beklediklerimizi verecek bize. Oktay Arayıcı'nın yazıp da sahnelenmemiş bir eseri "Geçit" adını taşır. Bu oyundan birtakım sahneleri Rutkay Aziz ve arkadaşlarının sizlere sunacaklarını da bana söylediler. Görmeyi çok arzulardım yazgıya bakın ki, tiyatromuzun yüz akı olan bu sanatçıları, ben son yıllarda neyi nasıl yaptıklarını çok iyi takip ederek, ama uzaktan, çok uzaklardan alkışlayabiliyorum. Bugün de öyle olacak.
Oktay Arayıcı, “Geçit”te beni anlatır. Aslında ben bir vesileyimdir orada. Sanatçı eserinde, Türkiye'deki aydının karanlığa karşı mücadelesinde yaşadığı dramı vermek istemiştir. Nice yıllar var ki, hepimiz bir büyük acıyı yaşadık ve yaşıyoruz. Oyunda hepimizin yaşamından bir parça vardır. O oyunda hiçbir şeyi olağanüstüdür diye de karşılamayın. Toplumumuzda olup bitenler olağanüstü değildir. Beni insanlık tarihini az buçuk bilen bir kişi olarak kabul ederseniz, dediğim odur ki, tarih hep böyle acılar ve gözyaşlarıyla yürümüştür. Aydınlıklara gül bahçelerinden geçilerek varılmamıştır. İnsanlığın büyük yürüyüşünde aydınların çektiği acı ise korkunçtur. Aydın kişinin bir çeşit yazgısıdır bu. Bugün de aynı geçidin üstündeyiz. Acıların da tam ortasında. Büyük bir sınav verdik, veriyoruz. Daha da vereceğiz. Göğüslemek gerek. Umutsuzluğa ve yılgınlığa asla düşmemeli...
Bu güzel günde selam hepinize.’’
* * *
İstanbul’da "Marmara Etap”ta kaldım. Otele inince,  şık Veysel’in bir sözü geldi usuma;  şık Veysel, eve çağıran arkadaşlarına:
Otelde kalmayı severim, derdi, köyde otel olsa otelde yatanm!
Seha Meray'ın bir öyküsünü de Sadun Aren anlatmıştı. Seha Meray, Necdet Uğur, Sadun Aren sınıf arkadaşıdırlar. Seha Meray'la, Sadun Aren'in numaraları da ardı ardına. 113 Seha Meray, 114 Sadun Aren. "Mülkiye”nin müdürlüğünü de yapan Emin Erişirgil, köy anketlerine, köy gerçeklerine çok meraklıymış, öğrencileri o yola yöneltmeye özen gösterirmiş. Seha Meray da, İstanbul'dan başka yer görmemiş bir öğrenci. Erişirgil, Seha Meray’a sorarmış sınavda:
Köye gittin, nereye inersin?
Otele efendim!
Bu hoş yanıtlar, arkadaşlarını gülümsetirmiş, Erişirgil sorarmış yine:
Köyde bir eve girdin, evde yemek masası yok; ne anlarsın?
Dışarda yiyorlar anlarım!
O yıllar, köy gerçeklerine yabancı olan Seha Meray, yıllar sonra ülkenin gerçeklerini en yakından bilen aydınlarımızdan olacaktır. Ölümünden sonra, Marmaris’te bir köy mezarlığına gömülecektir...
Salı günü gazeteden, Mehmed Kemal, Mehmet Mercan birlikte çıktık. Fatih Güllapoğlu işe gidiyordu, onu Pera Palas yakınına bıraktık. Cumhuriyet'in Adana Temsilcisi Mehmet Mercan, Pera Palas'ta kalıyordu, öğle yemeğini orada yiyeceğiz. Pera, tarihsel bir otel. Mehmed Kemal de gidiyormuş zaman zaman oraya. Masamıza, Pera Palas sahibi Muammer Çilingiroğlu geldi, Cumhuriyet okuruymuş o da...
Mehmet Mercan, garsonu çağırıp hesap istedi; garson:
Hesabı Muammer Bey ödedi efendim.
Oradan Mehmed Kemal'le birlikte çıktık, "yürüyelim" dedik. Mehmed Kemal:
Gel sana Balıkpazarı'nı göstereyim dedi. Bu da Degustasyon!"
—Canan ki Balıkpazarı'nı gelmez, Degustasyon'a hiç gelmez! dizelerini mırıldandım...
Cumhuriyetin gecesi Sheraton’daydı. Görkemliydi. Orada pek çok dostla karşılaşıp konuştum:  hmet İsvan'la Mine Sirmen de oradaydı... Oradan da Mehmet Mercan, Muazzez Menemencioğlu birlikte çıktık. Menemencioğlu bizi Orhan Veli’nin, daha pek çok sanatçının arkadaşı Nahit Hanımın evine götürdü, geç vakte dek oturduk.