İsmet Paşa’dan Notlar…

İsmet Paşa, bir gün o zamanın CHP milletvekillerinden Cemal Reşit Eyüboğlu'nun koluna girmiş. Giderlerken, karşıdan iki genç, güzel kız selam vermişler. İsmet Paşa, Cemal Reşit Eyüboğlu'na dönmüş:

— Bu hanımları nereden tanıyorsun? diye sormuş:

Eyüboğlu, Paşa'nın yüzüne bakmış:

— Paşam, demiş, onlar bana değil size selam verdiler;

İsmet Paşa, Cemal Reşit Bey'in kulağına eğilmiş söyle demiş:

— Bunu, Mevhibe'ye söylüyorum, tutuyor.

İsmet Paşa, bir gün konseri izlemiş. Arada, bir genç ve güzel kız gelip Paşa'yı yanaklarından şap diye öpmüş. Paşa, yüzü kıpkırmızı, yanındakilere dönmüş, şöyle demiş:

Artık, bir yaşa geldiniz mi, adamı böyle öpüyorlar.

CHP Genel Sekreterliği sırasında Şeref Bakşık, bir gün İsmet Paşa'ya sormuş:

— Paşam, size bir şey sormak istiyorum izin verirseniz.

— Sor:

— Atatürk'ün başbakanıydınız. İstifa ettiniz. Gerçek nedeni neydi?

İsmet Paşa, Genel Sekreterine, şöyle demiş:

— Bir süre önce, bir gazeteci de sordu. Ona verdiğim karşılığı sana da verebilir miyim? Seni tatmin eder mi?

— Tabii Paşam, nasıl emredersiniz.

— Gazeteciye dedim ki, «Atatürk benim arkadaşım, yıllarca birlikte çalıştım. Benim onunla anlaşmazlığım bir tane değildi ki, bin tane anlaşmazlığım vardı. Siz birini biliyorsunuz... »

O gazetecinin Abdi İpekçi olduğunu sonradan öğrendim. Yanında Mete Akyol da varmış. Konuşmayı banda almış. Orada, İsmet Paşa Abdi'ye şunları da söylemiş:

— Sen, gazetenin yöneticisisin. Gazetede çalışan o kadar insan var. Hepsiyle aynı ilişkiyi kurabiliyor musun? İşte, bizimki de öyle...

İsmet Paşa, Başbakanlıktan ayrılışını öylesine doğal bir olay olarak anlatıyor..

Paşa, 1960'lı yıllardan birinde seçim kampanyası öncesinde Diyarbakır'a gidiyordu. 1966 senato seçimleri öncesi olmalı, iki gün önde de, Afyon ilçelerinden birinden geçerken, Paşa'ya Ap'liler yolda köpek kurban etmek istemişlerdi. Havası oldukça bozuktu. Din sömürüsünün bu kerteye varabileceğini düşünememişti.

Uçakta, tek gazeteciydim bir raslantı sonucu. Yanında doktoru da olan Kemal Demir oturuyordu, bazı konuşmaları duyuyordum. Paşa'nın yiyecekleri üstüne konuşuluyordu. Paşa, Kemal Demir'e:

— Şu yemeği de kaldırsak, çok rahatlayacağız! diyordu. Yediği de elmaydı..

Birkaç koltuk arkasında oturuyordum, kulağım tetikteydi.

Bir ara, Diyarbakır seçim kampanyasında yapacağı konuşmanın bir kopyasını yolladı. Okudum. Geri verdim. Söylemiş.

— Ekmekçi yanıma gelsin.

Gittim. Sordu:

«Nasıl buldun, yapacağım konuşmayı?»

— Güzel, paşam!

— Yok, dedi, sen beğenmedin konuşmamın metnini..

— Vallahi güzel paşam...

— Yok, yok söyle düşünceni içtenlikle..

— Paşam, Diyarbakır'da nurcuların olduğu söyleniyor. Size, «aman paşam, nurculara değinme» dediklerini duydum. Konuşmanızda da oradaki nurculara değinen bir bölüm yok!

— Sen ne insafsız çocuksun! dedi, adamların yaptıklarını görmüyor musun? (O arada, şakacıktan bir yumruk vurdu böğrüme!)

Yolda kendisine köpek kesmek isteyenleri anımsatıyordu bununla. Sustum.. Konuşma metni de nasıl güzeldi, Bir ara sordum:

— Paşam, size bir şey soracağım.

— Sor...

— Bugün Türkiye'de dilimizi en güzel kullanan kişi kimdir?

— Kimdir, ne bileyim..

— Sizsiniz.. diye karşılık verdim. Bir çocuk gibi kızardı. Utandı sanki.

— Öyle değil mi? diye üsteledim.

— Ne bileyim., dedi, sen söylüyorsun.

Uçak, Diyarbakır Havaalanı'na inmek üzereydi. Paşa, inmeden, kulağıma eğildi. Şöyle dedi:

Diyarbakır'da konuşmamı yapınca, alandan ayrılma, sonuna değin bekle...

Alana geldik. Halk tıklım tıklım doldurmuştu. Yağmur yağıyordu. Paşa konuşmasını yaptı. Gazeteciler, uçakta metnini gördüğüm konuşmayı gazetelerine aktarmışlar, çoğu toplantıyı izlemeye gelme gereği duymamışlardı. Paşa, yazılı kısmı okumayı bitirdi. Kağıdı cebine koydu. İşte, orada nurculara ağır biçimde yüklendiği konuşmasını yaptı. Yağmur altında harıl harıl not alıyordum. Konuşmasını bitirince, giderken kürsünün yanında, önümden geçerken sordu

— Nasıl, şimdi beğendin mi konuşmamı?

— Güzeldi paşam!

Akşam yemeğini, Atatürk'ün kaldığı köşkte yedik. Yine arattı sordu:

— Ekmekçi, nasıldı konuşmam? Beğendim mi? Doğru söyle ama, nasıldı?

— Güzeldi paşam, dedim. Böğrüme bir yumruk daha vuracak diye, yana çekildim..