İbrahim Saffet Omay, CHP’nin eski milletvekillerinden, eski bakanlardan. Şimdilerde İnönü ile ilgili anılarını yazıyor. Omay, 76 yaşında, dinç, dipdiri. Cumartesi akşamı İbrahim Saffet Omay'la Bulvar Palas'ta buluştuk. İbrahim Saffet Omay, Bülent Ecevit'i politikaya ilk atan adam. O yıllar, 1957, Ecevit, dünyada milletvekili olmak istemiyor. Omay ise kafasına koymuş, Ulus'ta yazılar yazan bu genci Meclise göndermek istiyor. Başvuru mektubuna imzasını bin güçlükle alıyor. Omay, o zaman CHP Ankara İl Başkanı. Bunun öyküsü uzun, benim kafamda, İsmet Paşa'nın Celal Bayar'la ilgili olarak özel toplantılarda, konuşmalarda neler söylediği, ne düşündüğü. Omay, 1953'te geçen bir olayı şöyle anlattı:
(Osmanlıca sözcüklerin Türkçelerini ayraç arasında ben yazdım)
"1953'te, 9 Eylül'de, CHP'nin kuruluş yıldönümü vardı. Rüzgârlı Sokak'taki genel merkezde törenle kutluyorduk. İsmet Paşa var, Kasım Gülek var. Başkaları da var. Sakallı bir adam geldi, Paşa'nın elini öpmek istedi. Sonra kenara çekilerek Paşa'ya bakıp, başını sallamaya başladı. Paşa sordu:
Nerelisin?
Kamandan geldim, dedi adam, sonra mırıldandı: Şeytan ne diyor, biliyor musun Paşam?
Ne diyor?
Eline bir odun al, şu ismet Paşa'yı çevire çevire döv! diyor..
Ne kabahatini gördün İsmet Paşa’nın?
Paşam, senin elinden zorla alan mı vardı ki, bu adamlara iktidarı teslim ettin? Sen bunca yıl bunları tanımaz mıydın?
Paşa güldü, sakallı adamın yüzünü okşadı.
Birkaç gün sonra Paşa'nın evinde ikimiz satranç oynuyorduk. Partide köylünün söylediklerine değindim; "Ne oluyor Paşam böyle?" diye sordum.
Nasıl?
Vatandaşlar arasında söylenenler, köylünün söyledikleri.
Bak sana bir şey söyleyeyim; Atatürk’ün sağlığında çok partili hayata gitmek emelimizdi. Yapılan denemeler başarılı olmadı. Sonunda çok partili hayata geçmiş bulunuyoruz. İngilizler, demokrasiyi yerleştirebilmek için iki yüzyıl uğraştılar. Bizim demokrasiye geçme süremiz çok tazedir. Ama ne oldu biliyor musun? Mesafe aldık. Diyelim ki, çok partili hayata geçiş otuz yıl sonra olsaydı, bu tecrübeleri geçirecek, yeni baştan başlayacaktık.
Kamanlı köylünün sözleri, İsmet Paşa’yı da etkilemişti. Şöyle dedi:
Ben bu işi yaparken üzerinde çok durdum. Celal Bayar'a muvafakatimi (onayımı) söylerken, kendisine üç soru sordum; Hay hay! Partiyi kurunuz, ancak: 1- İnkılaplardan taviz (ödün) verecek misiniz? 2- İlköğretim seferberliğine devam edecek misiniz? 3- Din propagandası yapacak mısınız?
Bayar, ‘Aman paşam, ben Atatürk'ün mektebinden geldim, benden şüphe mi ediyorsunuz?' dedi. Ben de kendisinin bu sözleri üzerine, partiyi kurmasına muvafakat ettim.."
İsmet Paşa, çok geçmeden düşkırıklığına uğrayacak, Celal Bey'in verdiği sözde durmadığını görecekti. İlk ödün, daha iktidara geçer geçmez, ezanın Arapçaya çevrilmesiyle verilmişti. İbrahim Saffet Omay’ı dinliyorum:
"1956 yılıydı. Taşlık’a, İsmet Paşa’nın evine gittim. Beni görünce:
Oooo, gel bakalım, dedi. Biraz önce Kasım (Gülek) geldi, gitti. Şimdi sen geldin iyi oldu..
Ben biraz oturup kalkmak istedim.
Yooo, dedi, birlikte yemek yiyeceğiz. Yemek hazırlanana kadar terasta dolaşalım.. Terasa çıktık.
İnönü, düşünceli. Koluma girdi, ileri geri gidip geliyoruz. Ara- sıra dudakları kımıldıyor, bıyıklarına dokunduğu oluyor. Paşa, İstanbul'da Taşlık'ta koruma bahanesiyle gözaltında gibi. İktidarın gözaltında. Bir aralık, birdenbire terasın ortasında durdu. Kolumdan çıktı, hırçın bir sesle; üç kez bir sözü söyledi, İnönü’den bunu ilk kez duyuyordum. Şöyle sürdürdü:
Adam, İsmet Paşa ile politika yarışına çıktım, onu mağlup ettim sanıyor!
Sağ elini açıp ileri doğru havayı döverek:
Nah sana! diye ekledi.
Böyle konuşurken, ad vermedi; Celal Bayar demedi, ama bence Celal Bayar'ı kastetti (erekledi) tabii.."
İbrahim Saffet Omay, anılarını yazarken, İnönü'nün söylediği, benim de aktarmadığım o sözcüğü nasıl kaleme alacağını düşünüp duruyor..
İbrahim Saffet Omay, vaktiyle tuttuğu notlara bakarak konuşuyor. Bir anısını da şöyle anlatıyor:
"Bayar, 1958'te bize çok hücum etmişti. Bunu CHP Grup Yönetim Kurulu'nda konuşup, tartışıyorduk. 'Parti olarak bir tavır almalıyız’ diyorduk. İnönü, herkesi dinledikten sonra şöyle dedi:
Devlet reisinin beyanatı (demeci) üzerinde şimdiye kadar münakaşa (tartışma) açılması adet olmamıştır. Bunun için, bu da şimdiye kadar yaptığı beyanat gibi, onun üzerinde hükümet açıklama yapıncaya kadar söz söylemeyiz. Fakat hükümet de bunu radyodan istismar ediyor (sömürüyor). Reisicumhur konuşurken hatırıma şu cümle geldi: Bunlar orduyu milletten ayrı unsur zannetmektedirler. Babalarını insan haklarından mahrum (yoksun) ederek, sefalet içinde yaşattıkları insanların yüzüne gülmekle, bütün fena hareketlerini setredeceklerini (örteceklerini) zannetmektedirler..."
İsmet Paşa 12.4.1956'da CHP Genel Merkezi'nde bir konuşma yapar. Bugün de dersler çıkarılması gereken yerleri var konuşmanın. İbrahim Saffet Omay’ın notlarından aktardığım konuşmasında. İsmet Paşa, şöyle der:
"Siyasi parti kanaatim, fikre kıymete istinat eder (dayanır). Manevi kıymet, tecrübeli insanların çokluğuna dayanır. Oy çokluğunu temin edecek (sağlayacak) olan, kıymet sahibi heyetin teminidir. Siyasi cemiyetler, içlerindeki kıymetlerle (değerlerle) ölçülür. Kısa vadeli, hemen netice (sonuç) almak isteyen hayat, siyasi hayat değildir. Pahalılığın da, siyasi huzurun da tedavisi, çaresi iyi bir murakabeye (denetime), vatandaşın emniyeti içinde, iyi bir seçim sistemine, seçim sisteminin emniyet altında bulunmasına bağlıdır. Meselemiz (sorunumuz) rejimin eksikliklerini tamamlamaktır. Bunun için muhalefet partileri arasında işbirliği istiyoruz. Rejimin teminat (güvence) altına alınmasını istiyoruz. Müspet neticeye (olumlu sonuca) varacağız. Neticeyi tahakkuktan (gerçekleşmekten) men etmek için sarfedilen gayretler (harcanan çabalar) mutlaka kısır kalacaktır. Müspet neticeye olan itimadım, zerre kadar sarsılmış değildir. On bir senelik rejim kolay kolay geri çevrilemez. Kim çevirmek isterse ve mesela buna sabahleyin karar verirse, akşamında dünya başına zından olacaktır. Kendisini ve arkadaşlarını, ve idare sistemini kabus (karabasan) içine atacaktır. Ters istikamette, demokrasi rejimi aleyhinde gayretler sarfı lüzumsuzdur. Ve teşebbüs edenler için son derece zararlıdır. Büyük bir millet olarak, demokratik rejim içinde, demokrat, medeni milletler içinde ehliyetli bir mevki işgal etmekteyiz. Bu mevkiin itibarını tehlikeye atacak hiçbir teşebbüste en ufak bir iyi niyet tasavvur olunamaz (tasarlanamaz). Bu, yeni hayat tarzıdır. Buna alışmak kolay olmamıştır. Asırlardan beri bu hayata girmeye çalışmaktayız. Nihayet girmişizdir. Milletin malı olan yeni hayat tağyir edilemez (zorla değiştirilemez). Millet, bunun lezzetini tattıktan sonra, bunun elinden gitmesini çok fena telakki edecektir…”
2 Eylül 1986, Cumhuriyet