İsmet Paşa günleri...

Önceki akşam, Ankara Sanatevi'nde bir tören vardı: “İsmet Küntay Tiyatro Ödülü" Turgut Özakman'a verildi. Ankara Sanatevi oyuncuları, İsmet Küntay'ın "403. Kilometre " oyununu oynuyorlardı. Seçici Kurul, "Resimli Osmanlı Tarihi" yazarı Turgut Özakman'a ödülün verilmesini uygun görmüş, yer olarak da Küntay'ın oyununun oynandığı salonu göstermişti. İstanbul'dan Küntay'ın adına Nadide Küntay, Seçici Kurul adına da Tanju Cılızoğlu gelmişlerdi. Özakman'a ödülünü, Ziya Demirel verdi. Salona baktım, kızlı erkekli gençler çoğunluktaydılar...
Çatısını İnönü’yle çatmayı düşündüğüm "Ankara Notları”na İsmet Küntay ödülüyle girmeyi, İnönü'ye bir saygı da saydım. Bilime olduğunca, sanata da en büyük değeri veren bir politikacıydı İnönü. Konserleri, tiyatroları, resim sergilerini kaçırmazdı.
Avukat Nevzat Boztaş’ın daha çok bir resim galerisini andıran bürosunda verdiği akşam yemeğinde ressam Kayhan Keskinok şöyle dedi:
"Ne iyi ediyorsun, İsmet Paşa'yı yazmakla; bak ben de sana bir anımı anlatayım..."
Nevzat Boztaş, sanatçı dostlarını çağırırken, salonu da Zafer Gençaydın'ın tablolarıyla süslemiş. Bunlar, ressam Gençaydın'ın yıllar yılı açtığı sergilerde. Boztaş'ın aldığı tablolar. Özel bir sergi izlediğimiz yani. Nevzat Boztaş, eşi Süheyla Boztaş konuklarını ağırlamak için neler yapmışlar. Gelenler arasında Adnan Turani, Turan Erol ile eşi, İnci-Ali Aral, İzmir'den gelen Hüsamettin Ünsal, Zahit Büyükişleyen, Veysel Günay (onun Sanat-Yapım'da sergisi var), Yalçın Gökçebağ, Mustafa Ayaz, İbrahim Demirel, Yücel Atame,. Hüseyin Bilgin, Remzi Savaş, Önder Şenyapılı ile eşi Tansı, Serpil ile Aktan Bozer vardı...
Kayhan Keskinok'la bir köşeye çekildik. İnönü'nün resme ilgisini anlatıyor. İnönü, anlamak için tüm ayrıntıları soruyor Kayhan Keskinok'a. Gazi Eğitim’de resim dersinde...
— Benim dersimin dalı "form". Form, resimde en karışık gözükeni.
İnönü sordu:
— “Form ne demek? Nasıl ders bu?
Hemen karşılık verdim:
— Efendim, dilde gramer neyse, resimde de form odur...
Anladım, dedi. Hep beni çağırırdı, "Bu anlatsın" derdi...
Dün İnönü'nün ölüm yıldönümüydü. Bir süredir İnönü yazılarıyla, "İsmet Paşa günleri..." yapmak istedim. İstanbul'dan, arkadaşım İlhami Soysal geldi, Milliyet'ten. O da Ankara'da İnönü'nün arkadaşlarıyla görüşmeler yapacaktı. Dün başladı yayımlamaya: Onları da zevkle okuyacağım. İlhami, Kavaklıdere'de bir eski politikacıyla konuşuyordu. Konu İnönü. Eski politikacı:
— Bak kardeşim İlhami bey, dedi, ikimiz de kader gurbanıyız! Gel, ben konuşmayayım, seninle ileride konuşalım...
İnönü’yü anma gününde Şevket Süreyya Aydemir'in, Seha Meray'ın, Doğan Avcıoğlu'nun onu inceleyen yapıtlarını unutmamak gerek Şevket Süreyya Aydemir, "İkinci Adam”ı yazarken de, yazdıktan sonra da İnönü'ye çok gider gelirdi. İnönü bir gün söyle demişti:
— Zevkle okuyorum, yazdıklarının hepsi doğru ...
İnönü'nün sanata yakınlığını söylüyordum ya, buna ilişkin bir alıntı yapacağım. 24 Eylül 1957’de yaş günü dolayısıyla "Vatan" gazetesinin sorularına yanıtları:
— Politikadan ve devlet işlerinden başka zaman zaman ilimle ve sanatla uğraştığınızı duymuştuk. Bunlardan birine intisap etmediğiniz için, içinizde bir ukde var mı?
— İçimde ukde kalmıştır. Fizikte, kimyada ve musikide selahiyet isterdim...
— Yetmiş dört yaşında bu kadar dinç kalabilmenin sırrını söyler misiniz?
— Eğer dinç görüyorsanız, bunun sırrı fikir hayatımın kesilmemesidir.
1936'larda, İnönü başbakan. Hollandalı bir gazeteci şöyle bir soru sorar:
— Devlet adamlarıyla, bilim adamlarının ilişkisi nasıl olur?
— Bilim adamlarım dinler, dediklerini yazar, kendi görüşümü de katarak uygularım... (İnönü, Hollandalı gazeteciyle konuşmasını CHP Merkez Yönetim Kurulu’nda anlattı)
4 aralık 1958 günü SBF'de öğrencilerle yaptığı konuşmadan:
— İlim idarede pek mühim bir yer tutar, iyi bir idareci için, iyi bir tahsil görmek şarttır. Fakat idarede karakter sağlamlığı ilimden önce gelir. Karakter sağlamlığı da ideal üstünlüğüne bağlıdır.
16 ocak 1960'da yine öğrencilerle yaptığı bir konuşmadan:
— İnkılâpların hiçbiri süs değildir. Her biri memleketin büyük bir millet olarak yaşamasını sağlayacak esaslı unsurlardır. İnkılâplar bir küldür, bir ucundan bertaraf etmek mümkün değildir.
26 eylül 1959'da "Kim" dergisine verdiği bir demeçte, büyük adamı anlatır, şöyle der:
—...Yaptıkları eserler diğerlerine ehemmiyetli, tesirli ve devamlı olarak bu vasıfları muhafaza ettiği zaman ile sabit bulunanlar, yani büyük eser yapmış olanlar, büyük sayılmışlardır. Bu insanlar büyük eserlerini hesapsız güçlükleri yenerek, sade insanların göremedikleri hakikatleri görerek vücuda getirmişlerdir...
26 ağustos 1961 'de CHP'nin 15’inci kurultayında yaptığı şu konuşma, politikacıların kulağına küpe olacak niteliktedir:
—... Bazılarına göre siyaset denilen şey, bugün böyle söylersin, yarın onu bu tarzda tefsir edersin. Üç gün sonra başka türlü yaparsın. Bu sakattır. Benim hayat tecrübem, siyaset bu değildir: Siyaset, bunun zıddıdır. Devlet adamının, memleketi idare edecek adamın sözünün doğruluğuna ve sözünü tutacağına emin olmak, siyasetin birinci şartıdır.
Birçok zamanlarda bu kısır şey olabilir: "Adam bir defa söyledi, ondan dönmedi" derler. Ama bir gün gelir, her kafadan bir ses çıktığı zaman, "O doğru söyleyen ne diyor?" derler. Halk onu arar, onun fikirlerini öğrendikten sonra kendisine bir istikamet verir...
14 ekim 1957'de Samsun’da yaptığı konuşmada orta direğe değinir satır arasında, şöyle der:
—... Kalkınmada maksat, büyük çoğunluğun adalet içinde kalkınmasıdır. Kalkınmada da, mahrumiyette de, hatta yoklukta da müsavat (eşitlik) şarttır. Yoksa bir sıkıntıyı sadece az kazançlılara, orta kazançlılara, işçiye, köylüye yüklemek yanlıştır. Orta halli aileler, gittikçe sönmektedir; bundan memlekete fayda gelmez, zarar gelir; çok zarar gelir...