İsmet Paşa dilini çıkardı

Cihad Baban, “Politika Galerisi"nde, anılarını aktarırken, "bağnazlık” konusuna da değinir, onun dini politikaya alet etmeye, bağnazlığa ödün vermeye hiçbir zaman yanaşmadığını söyler. Şöyle der:
“Onu yakından tanıyanlar bilirler ki, yola çıkarken sayın eşinin iç çebine ihtiramla yerleştirdiği Kuran daima yanındadır.
Bir gün, kendisiyle taassup (bağnazlık) meselelerini konuştuğumuz zaman, şunu söylemişti:
Zor bir dava... Atatürk ezanı Türkçeleştirirken, başka bir reformu da düşünmüyor değildi, ibadeti de Türkçeleştirmek istiyordu. Kısa ömründe buna cesaret edemedi. Yaptığı devrimlerin gelişmesini, olgunluğun artmasını bekledi. Sonra hastalandı, olmadı..."
Bir olayı,. Vedat Dalokay anlatmıştı. Şöyle demişti:
Azizim, 1973'te İnönü Anıtkabir alanına gömüldüğü sırada. törende, ben de vardım Aşağıya men ve tabut açıldığında. yüzünü gören birkaç kişiden biriydim. Toprağa verilmeden önce, sanduka açıldı; ben yaşamımda böyle ilginç bir şey görmedim. İnönü'nün kefeni yerinde çok güzel yemyeşil bir atlas ya da ipekli vardı. Üzerinde de boydan boya "La ilahe İllallah" yazılıydı. İnönü'ye vaktiyle, bunu armağan etmişler; o da öldüğü zaman, bununla gömülmesini istemiş...
Böyle bir kişi, politikada bir gün olsun, "Allah" sözcüğünü kullanmamaya titizlik gösterdi. Bunun yolu açıldığı zaman, önünün alınamacağını biliyordu da ondan.
İnönü'yle ilgili anıları aktarıyorum ya, kendi anılarım değil bunlar.
İsmet Paşa bir gün bana dedi ki... diye şişinerek anlatacak şeyim de yok.
Gazeteci olarak, başbakan ya da muhalefet lideri İnönü'yü Pembe Köşk’ün bahçesinde bekler, soru sorup yanıt almaya çalışırdık. Bir gün, azıcık geç mi vardım ne oldu, gazeteciler çevresini almışlar, sorularına yanıt almaya çalışıyorlardı. Yanlarına yaklaştığımda, iki elini açarak, bana bağırmaya başladı:
Tuuuuu, diyordu, ne çirkin olmuşsun; oysa ne güzel adamdın!
Eyvaaah, diyordum içimden, rezil oldum. Ne yapsam acaba? Yer yarılsa da yerin dibine girsem daha iyi!
Foto muhabirleri şakır şakır resim çekiyorlar, İsmet Paşa’nın azarladığı gazeteciyi saptıyorlardı. Arkadaşlarım gülüyorlardı...
İsmet Paşa, durmuyordu ki, Oğuz Aral'ın "Avni"sine dönmüştüm
Keseceksin o sakalı! dedi. Bir daha görmeyeceğim...
Sakal bırakmıştım, görenler de yakıştığını söylüyorlardı. Ne bileyim İsmet Paşa’dan papara yiyeceğimi. Sakala, çok kızıyordu. Bırakın sakalı, o gün traş olmamış arkadaşımız varsa, o da payını alıyordu!
Azarlandığım gün, hiçbir sorumuza yanıt alamadık. Bir daha sakallı, Pembe Köşk'e gitmedim!
Bir gün de, foto muhabiri arkadaşımla, Pembe Köşk'ün yolunu tuttuğumuzda, baktık Paşa’nın arabası çıkmış bile. Arkasına takıldık. Araya başka arabalar girdi, geride kalmıştık. İzmir caddesine saptı Paşa’nın arabası. Yetiştiğimizde, aratmadan inmiş, Anadolu Kulübü’ne girmek üzereydi. Yetişip, soru sorma olanağı yoktu. Belki bir fotoğraf çekebilirdik. Olduğumuz yerden bağırdım:
Paşaaaaam!
Döndü, baktı. Aaaaaa, dilini çıkarmaz mı? Çocuk gibi! Sonra, girdi Anadolu Kulübü'ne, Arkadaşıma sordum:
Resmi çekebildin mi?
Heyecandan çekemedim! Tuh, diyordu. Resmi çekebilseydim, yılın fotoğrafçısı olur muydum?...
Olurdun ya!
Cihad Baban, anılarında, "Orduda, ihtilaller içinde, iktidarda devlet başkanlığında, muhalefette altmış yıldır böylece ayakta durabilmiş olmasının tek sebebi, kendisini iradesiyle daima yenileyebilmiş olmasıdır. 1950'de Çankaya 'dan aşağıya bastonuyla inerken sendelememesinin sebebini, kendisini yenileme ve yeniye çabuk alışma kabiliyetinde aramalıdır" der ekler:
"Politikada ayakta durabilmesinin sırrı, kendisinden başka bir tek sır yoldaşının bulunmamasıdır. Kimsenin onun kolunu kapamamasının sebebi, yalnız adam oluşundadır.
Başarısının bir başka sırrı da, şudur: Sır saklar, susar, bir gün ona sırrını tevdi eden düşmanı olsa da, yine ağzını açıp düşmanını zayıf yerinden vurmaz. Başkasının değil, kendisinin kendisine karşı güveninin sarsılmasını istemez. Onun için politikada yalan söylemez." Efendim şu iktidarı alıncaya kadar... Ne olur? Bakın, eloğlu halka neler vaat ediyor... Deveye hendeği atlatalım, sonra Allah kerimdir... Teşkilat, seçim kaybede ede yoruldu...” diyenlere güler. Onlara yalan söyleyerek iktidara gelenlerin akıbetini gösterir ve şöyle cevap verir:
Tek parti idaresini kendi eliyle değiştirmiş, yirmi yedi yıl iktidarda tek başına hükümran olduktan sonra, burnu kanamadan muhalefete geçivermiş, on dokuz sene muhalefette memleketin belkemiği olarak vazife görmüş, dünya tarihinde başka bir parti biliyor musunuz?
Sonra ekler:
Bu kader, bu mazhariyet bize müyesser olmuşsa, bunun sebebi, bizim her işimizin açık oluşunda, bilerek, isteyerek hata işlemeyişimizde, iktidarı elde etmek için yalana, aldatmaya başvurmamış olmamızdandır. Bugün bu takdir edilmese bile, bunu tarih yarın mutlaka takdir edecektir"
Pazartesi günü çıkan "Ankara Notları" ile ilgili olarak, Metin Toker telefon etti, şunları söyledi:
Yazını okudum. Metin Toker'de İsmet Paşa'yla alakalı hiçbir şey yok. Onların hepsi, İnönü Vakfı’nda. Cevdet Bey'in söylediği vesikalar da, başka vesikalar da İnönü Vakfı’nda. İnönü Vakfı, bunların hepsini şu anda tasnif etmekle meşgul. Sadece o belgeler değil, eldeki belge niteliğinde veyahut, İnönü'ye ait kitap, eşya, ne varsa bunların hepsi belgeleniyor ve bunlar, Pembe Köşk "İnönü Müzesi" yapıldığı zaman. Allah geçinden versin, tabii kayınvalidemden sonra, kayınvalidenin buradan çıkması, başka yerde oturması bahis konusu değil. Ondan sonra, burası müze olacak ve bütün o belgeler, evrak, tıpkı Avrupa müzelerinde olduğu gibi... İnönü Vakfı'nın başkanı Mevhibe İnönü, Başkan Yardımcısı, Özden Toker Hanım da, 25 aralık pazar günü saat 11.30’da bir basın toplantısı yapacak, İnönü Vakfı'nın mahiyetini açıklayacak. İstersen, bunları yazabilirsin...