İşçinin Ölümü...

Aktaracağım olay, bir süre önce geçti. Yolduktan, varlığa kavuşmuş, basın dünyasında, ünlü deyimle «Köşeyi dönmüş» biri, Ankara'daki bir genç girişimciyi görüşmek için İstanbul'a çağırmıştı.

Genç girişimci, Ankara temsilcisini de alıp, İstanbul'a gitti. Köşeyi dönmüş, deneyimli kişinin yanına vardılar. İyi döşenmiş bir odada kabul edildiler. Çaylar söylendi:

- Sağolun efendim.. Dedi genç, sizin öğütlerinizden de yararlanacağız. Gencin bir ajansı vardı.

O sırada, kapı aralandı, biri başını uzattı. Gelenlere «hoş geldiniz!» dedi. Ve ayrıldı. Köşeyi dönen deneyimli kişi, genç girişimci ile Ankara temsilcisine dönerek:

— Şu giden herif var ya, dedi, bana ayda beş milyona mal oluyor! (Gerçekte kullandığı sözcük daha da ağırdı)

Genç girişimci de, Ankara temsilcisi de şaşırıp kaldılar. Dışarı çıktıklarında, aralarında şöyle konuştular.

— Ne biçim adam bu? Yanında çalışan kişinin arkasından nasıl böyle konuşabiliyor...

★★★

Bu olayı dinleyince, bir anım gözümde canlandı. 1962 yılı olmalıydı. O zaman Milliyetteydim. Ankara bürosunda.

Bir gün, o zamanın üst düzey yetkililerinden biriyle konuşup bir haber yazmıştım. Haber yankı uyandıracak nitelikteydi. Daha üst düzeyde bulunan bir başka yetkili, yazdığım haberi yalanladı. Abdi ipekçi, telekse Ankara'ya şu kısa notu geçti:

— Ekmekçi'nin haberi yalanlandı!

Telekste, Abdi İpekçi'nin notunu görünce teleks başına geçip şöyle bir yanıt yazdım:

«Abdi Bey'e not:

Notunuzu okudum, çok üzüldüm. Ben gazeteden istifa ediyorum. Böylece, yalan yazan bir gazeteciden kurtulmuş olursunuz, gazete de namusunu kurtarır!»

Bu notun arkasından. Büro’nun şefi İlhamı Soysal şu notu yazdı:

«Ekmekçi'nin istifası kabul edildiği takdirde, benim de istifamın kabulü...»

Abdı İpekçi’den kısa bir not geldi:

— Beni telefonla arayın, görüşelim...

Telefonla İstanbul arandı, İlhami, Abdi’ye «Ekmekçi, notu okuyunca deliye döndü. Siz onun istifasını geri aldırın» biçiminde konuştu Abdi, «Ekmekçi'yi verin» dedi. Aramızda telefonda şu konuşma geçti:

— Ne oluyor sana? Neden böyle üzüldün?

— Abdi Bey, teleks notunuzu biliyorsunuz...

— Ne var onda? Ben sadece «Ekmekçi'nin haberi yalanlandı!» dedim. Yalanlama gazetede de çıkacak..

— Ama, benim yalan haber yazdığıma inanmışsınız. O zaman, ben giderim, gazete yalan haber vermemiş olur...

— Canım nereden çıkarıyorsun, sana inanmadığımızı? Peki ne olacak şimdi? Sana istifanı nasıl geri aldıracağız?

Daha gençtim, daha titizdim belki...

—Sizi dedim, bir «durum» yazısı yazarsınız. Yalan haber yazmayacak denli titiz olduğumuzu belirtirsiniz, o zaman katırım gazetede...

Abdi İpekçi, ertesi günkü «Durum» başyazısında olaya ve basının nasıl görev yaptığına değindi. Yazıda gönlümü alan sözler vardı. Abdi İpekçi, yaşamını yitirinceye değin de güvenini yitirmedi, sanıyorum...

Gazetecilik uğraşını onur verici bir görev olduğu için de çok seviyorum.

★★★

Geçen hafta, Ankara'da bir işçi öldü. İşçi Almanya’da çalışıyordu. Ona köylü mü, İşçi mi demek zordu. Köylü - İşçi Bekir. Kırşehir'den Almanya'ya 57 yaşında çalışmaya gitmişti, eşi Dilber'i de yanına alıp. 63 yaşında oldu işçi. İki çocuğunu okutmak için, Almanya’da ölesiye çalıştı. Çocuklarından biri Türkiye'de makine mühendisi oldu. İkinci oğlu Hacettepe'de son sınıftaydı, doktor çıkacaktı.

Kısa bir süre önce Bekir hastalandı. Almanya'da hastanedeydi. Beynindeki ur, bir türlü iyileşmiyordu. Hasta, Türkiye'de ölmek istiyordu. Çocuklarını görmek istiyordu. Mühendis olan oğlu, bir sürü engelleri aşarak, uçakla Frankfurt'a gitti. Babasını, annesini aldı. Uçakla Ankara’ya getirdi. Hastane, THY uçaklarında doktor olmadığı gerekçesiyle, hastayı Lufthansa uçağı ile gönderdi. Esenboğa’ya yaklaştıkları sırada uçağın doktoru Bekir'e bir iğne daha yapmak istedi. Dilber, Alman doktora, «Nein!» dedi. İğne yaptırmadı, Baba’nın, çocuklarını gören gözlerle görmesini istiyordu. Esenboğa'da gümrükte bir saat beklediler. Baba, hasta arabasında, «ambulans»taydı. Sonunda araba, Hacettepe Hastanesine getirildi. Baba Bekir, yatağa yatırıldı. Doktor gömleği giymiş oğlunu, gördü. Gülümsedi. Onun kolları arasında, yaşama gözlerini yumdu.

Eşi Dilber, çocukları, babayı Kırşehir'e götürerek toprağa verdiler. Köyden yakınları geldi, cenazede bulundular. İşçi, çocuklarını yetiştirmek için Almanya'larda yıllarca çalışmış, onuruyla da ölmüştü...