İsa Tanrıverdiler...

Marmara Üniversitesi öğrencisi İsa Tarıverdi’nin, kendini asarak canına kıyması olayı, geçiştirilip unutulacak olaylardan değil. YÖK ile eğitim sisteminin yeni baştan ele alınmasını, zorunlu kılan olaylardan biri.
İsa Tarıverdi’nin okuduğu fakültede, bir yönetici, daha ders yılı başında öğrencilere gözdağı mı verir?
Hayatınızı karartırım mı der?
Fakültede vizeler, bir yıl boyunca açıklanmaz. Bu, yürürlükteki YÖK Yasası'na da aykırıdır. Öğrenci aldığı notu, durumunu bilmezse, nasıl çalışacaktır? Bu, öğrencileri köle sayan bir anlayıştır.
Son “Ankara Notları”nda, değerli eğitimci Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun "Pedagojide İhtilal” Türkçesiyle, “Eğitimbilimde Devrim" adlı yapıtını andım. Baltacıoğlu'nun bu yapıtı 1964'te çıktığı zaman, Kadıköy Savcılığı Baltacıoğlu’nu çağırır, ifadesini alır. Ne demek istemiştir Baltacıoğlu. “Pedagojide ihtilal" sözüyle. Baltacıoğlu anlatır, savcı sonunda "kovuşturmaya yer olmadığı" kararını verir. Bu yapıtı, tüm eğitimcilerin, yöneticilerin okuması gerekir. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, adını yazarken ilk"I"yi “İ" diye yazar ya, benim doğduğum yörelerde Ismayıl'ı, "İsmiyil" diye söylerler. İnceltirler. Hem inceliyor, Arapça sözcük, Türkçe ses uyumuna da uymuş oluyor. Baltacıoğlu, halkın kullandığı sözcüklere önem verir. Kızlarından birinin adı, örneğin "Fatma" değil, Fadime'dir. Fadime Baltacıoğlu, ressam. Bir kızının adı da Hatçe. O, arkeolog. Baltacıoğlu, üniversite rektörlüğü, milletvekili, öğretmenlik, yazarlık yaptı. Hiç de varlıklı biri değildi öldüğü zaman. Haldun Özen'e bir gün şöyle der
Benim Ankara'da bulunduğum yıllarda, arsa almak işten bile değildi. Pek çok malım, mülkün olabilirdi. Fakat, bir eğitimci olarak, ben bunu yapamazdım. Ayıp şeydi kanımca bunu yapmak... Milletvekili iken, girdiği bir kooperatif dairesinde oturur Baltacıoğlu, orada ölür belki de. Baltacıoğlu'nun yapıtları arasında Türkçe Kur’an da var. Türk halkının Kur’an'ı anlayarak okumasını istediği için çevirir Arapçadan Türkçeye. Devrimci bir yapısı vardır; 1910’lu yıllarda, püskülsüz fes giyer. O zaman, fesin püskülünü çıkarmak kolay değildir.
Ismayıl Baltacıoğlu, yapıtının "sınav denilen bela" bölümünde, İsa Tanrıverdi'nin başına gelecekleri söyler bir bakıma. Bunları da en güzel o belirttiği için, ondan alıntı yapmaktan zevk duyuyorum. Sınavı şöyle anlatıyor Baltacıoğlu:
“… Okullarda sınav odası, sınav salonu diye bir yer ayırırlar. Bu odada bir masa bulunur. Bu masanın üzerinde bir zil ile tersine çevrilmiş bir numara kâğıdı vardır. Masanın başında dersin öğretmeni ile mümeyyiz (ayırtman) oturmaktadır. Buraya giren öğrenci mahkemeye giren sanık gibidir. Sorguya çekileceğini bilir, sonunda ne olacağını bilmez. Onun için korkar. Sınav odasına giren, kim olursa olsun, o andaki ruh durumu aşağı yukarı budur.
Öğrenci bu sorucuların karşısındaki sandalyeye oturur. Gözlerini sorucuların gözlerine diker. Ne soracaklar acaba, bildiğim yerden mi, bilmediğim yerden mi diye büyük bir heyecan içinde bekler. Derken öğretmen ya da mümeyyiz sormaya başlar. Bu soruların kendilerine göre özellikleri vardır. Kısadırlar, yalındırlar. Damdan düşer gibi, birdenbire, gelişi güzel sorulan sorulardır. İngiltere’nin nüfusu ne kadardır? Mataban Burnu nerededir? Arşimet Kanunu nedir? Meşrutiyet ne zaman ilan edildi gibi. Bunlara imtihan soruları derler. Bu gibi başıboş sorular öğrenciyi sarsar. Öğrenci bu gibi sorular karşısında bir an nefes alamaz gibi olur. Sonra kendini toplar. Bütün dikkati ile belleğinin üzerine çullanır. Belleğini yoklar, onu çalıştırmaya başlar. Böylelikle sorunun karşılığını doğru olarak, ya da doğruya yakın olarak vermek ister, Ya verir, ya veremez. Verebilirse büyük bir ferahlık duyar. Onun durumu, büyük bir kazadan kurtulmuş bir insanın sevinçli durumudur. Sıkıntı içinde parçalanmış olan kişiliği derlenip toparlanmaya başlar.
Veremezse hayal kırıklığı, büyük üzüntü başlar. Soruyu karşılamak için derlenen benlik yine parçalanmaya başlar, eski yapıcı benlik yerine yıkıcı bir benlik doğar. Bu sırada "gidin" diye bir ses işitilir. Sınav bitmiştir. Sınıfa dönen öğrenci aşağılık duygusu kazanır. Onun bunaltısı hayat boyunca uzar gider. Bu bunaltının kendini öldürmeye kadar vardığı bile görülmüştür..."
Değerli eğitimci Baltacıoğlu, işte noktayı koyarken, İsa Tanrıverdilerin ölümle noktalanan geleceğini, yıllar önceden görüp yazmış. Bundan yeterli dersler çıkarılmalıdır.
İsa Tanrıverdi'nin ölümü olayını, bir arkadaşım haber verdi. Eve, geceyarısı gelen Cumhuriyet'te haberi okudum. Hemen YÖK Başkanı İhsan Doğramacı’yı aradım. Evinde yoktu. Ertesi sabah, o beni aradı. Gece geç geldiğini, onun için aramayı sabaha bıraktığım söyledi. Olayı anlattım. Gece uyuyamadığımı söyledim. Şu konuşma geçti aramızda özetle; Doğramacı:
Ben olayı araştırdım. Yüzde 91 başarı varmış...
Evet...
Eee. Yüzde yüze mi çıksın?
Mesele şu: Öğrenciler, Roma ile Medeniyetten gene kalıyorlar.
Anlıyorum, ama yüzde 91 başarı varmış. Sonra çocukta ruhi bunalım da varmış, daha evvelden zaman zaman, ille buna bağlamak diye bir şey bilmem ne derece doğru olur?
Ama, problemleri varsa, tedavi ettirmek gerekmiyor mu?
Tabii gerekir.
Ben uyumuyorum biliyor musunuz? Benim ne çocuğum, ne akrabam!..
Siz söyleyin, ne öneriyorsunuz?
Bunları düzeltin, kaldırın bu sınav sistemini...
Olur mu canım? Sınavsız geçme olmaz. Başarısız bütün sene çalışmayan olmaz. Yapma! Bir taraftan diyorsunuz ki, "Kolay öğrenci geçiriliyor", diğer taraftan "Başarı haksızdır, daha çok çalışması lazım" diyorsunuz. Gazeteler öyle diyor..
Hiç öyle demiyorum..
Seni demiyorum, diyenler...
Ben şunu söylemek istiyorum...
Benim üzüntüm senden daha fazla, elli defa daha fazla. Benim yüreğimin ne kadar yufka olduğunu bilirsin...
Ben bu sınav sisteminin sakatlığını yazmak istiyorum...
Amerika'daki, İngiltere'deki sınav sistemini incele, ondan sonra istediğin makaleyi yaz. Ya tekrarlanır, veya atılır. Ama, bizim sistemde buraya gelemedik. Çünkü öğrenci sayısı çok. Ona göre olanaklar yetersiz. Geçen  seneye nazaran, büyük ölçüde azaltıldı. Biz geçen sene bin aldık, bu sene yedi yüz elliye indirdik. Bir taraftan imkânları çoğaltıp, bir taraftan öğrenci sayısını azaltmaya çalışıyoruz. Tabii, büyük üzüntü. Benim için de büyük hadise. Fakat elden gelen yapılıyor...
***
Bir açıklama: Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Roma Hukuku Profesörü Bülent Tahiroğlu. "YÖK Gömütlüğü” başlıklı yazıda geçen İsa Tanrıverdi’nin. Roma Hukuku dersinden 100 üzerinden 48 değil. 22 aldığını, öğrenciyi tanımadığını, kendisine gelmediğini, bu nedenle kovmasının da söz konusu olmadığını açıkladı. Prof. Tahiroğlu, "Öğrenci bana gelseydi, ilgilenirdim, onu bir psikiyatrı kliniğine gönderirdim" dedi.