Irgatlar ile Beyler...

Ankara’ya döndüm ya, bu yazıyı da Antalya'ya ayırmak istiyorum. Feshedilen AP’nin üç eski milletvekili de, yüz on altı sanıklı bir davada Antalya Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyorlar, Türk Ceza Yasası’nın 163’üncü maddesine aykırı davrandıkları gerekçesiyle. Bu AP’li ÜÇ eski parlamenterin adlan şöyle: Şerafettin Paker (Antalya), Ali Ak (Mersin), Kemal Kaçar (İstanbul). Sanıkların bazıları tutuklu. Antalya'da bulunduğum sırada duruşmaları vardı.
Antalya’da doğru — dürüst Adliye binası yok. Mahkemeler, dört ayrı iş hanında davalara bakıyorlar. Güzel bir hükümet konağı yapılmış, bir Adalet Sarayı neden yapılamamış? Yargıçlar, Savcılar işhanlarının odalarından kurtarılabilirdi, yapılsaydı.
İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanan Antalya Belediyesi’nin eski Başkanı Selahattin Tonguç, feshedilen CHP’nin eski İl Başkanı Gürkut Acar, Ant-Birlik eski Genel Müdürü Malik Günal ile İsmet Şekercioğlu, son duruşmalarında aklandılar. Seksen, gün gözaltında ve tutuklu kalan bu kişiler, aklanmalarından önce Ege Ordu Komutanlığı Mahkemesi’nce salıverilmişlerdi.
Antalya'da eski politikacılar neler yapıyor diye merak ediyordum; Tonguç tavukçuluğa başlamış. CHP’li eski parlamanterlerden Hasan Ünal, çiftçilik yapmakta. Tonguç’un eski Antalya Yolu üzerinde bir benzin istasyonu da var. Nisan ayında on bin pilici yetiştirmeye başlıyor. Bunu, babasının üç yüz dönümü bulan toprağı üzerinde yapacak.
Emekli öğretmen Hüseyin Akşit’le taa 1959’lardan, tanışıyoruz. O zaman Vatan Gazetesi’nde Ankara muhabiriydim. Köy Enstitülerinin yetiştirdiği bir değerli eğitimci Hüseyin Akşit. Hani, “On parmağında on hüner var, derler ya, öyle. Evin damında bağ olur mu? Hüseyin Akşit’in evinin damında olur. Evinin önüne diktiği asmalar, duvarı tırmanarak çatıya varıp, çatıda çardak oluşturuyorlar. Hüseyin Akşit:
— Ekmekçi, diyor, çatıda temmuzdan ocak ayına değin taze üzüm yetiştiriyorum; ocakta Antalya'ya gelirsen, taze üzüm yersin.
Üzümünden çok, çatıdaki bu bağı merak ediyorum doğrusu. Hüseyin Akşit'in bir bağ budamasını izledim, hayran kaldım. Bağı budarken öğretiyor da. Şöyle diyor:
— Bağ çubukları Antalya’da şubatın son haftasına değin budanır. Budamada derli-topluluk önemlidir. Zararlı çubukları kesip, yararlıları bırakacaksın, işte böyle (eğri büğrü çubukları makasıyla “kırt kırt” kesiyor). Bırakacaklarından bir çubuk uzun olacak; buna biz “ırgat” deriz. “Irgat” o yıl üzüm verecek; kısa olanı “Bey”, o yıl üzüm vermiyor, göstermelik kalıyor. O üzümünü ertesi yıl verecek.
Budamada, çubuklar kökten ve düzenli biçimde Kesilmeli. Bağın bakımı da böyle demek.
Kepez Santralının üstünde, gölde yaban ördekleri binlerce. Avcıların gelmediği günleri biliyorlar mı ördekler; böyle kaygısız yüzyorlar? Bu gölcükte, “Tarla Balıkçılığı” yapılabileceğini söylüyor Tonguç. Antalya’da balık yok gibi bir şey. Ama, tarla balıkçılığı geliştirilebilir. Gölcükte nilüfer ak çiçeğini açmış...
Antalya yakınındaki köylerde halıcılık gelişmiş. Yün dokuma halılar, kök boya ile boyanmakta. Kök boyayı köylüler, dağlardan topladıkları otlardan yapıyorlar. Kendi aralarında birleşip, bir kooperatif kurarak kök boyayı yapacak bir işletme kurmamışlar; herkes kök boyasını kendi hazırlıyor, diyelim dağlardan topladıkları çeşitli otları, ayrı ayrı kaynatıp boya yapıyorlar. Emeklerini birleştirseler, daha yararlı olmaz mı? Gelecekte onu da yaparlar belki.
Antalya’da iyi dinlendim doğrusu. MKE’nrn “Pil Fabrikası”nın konukevinde yattım. İşçilere çıkan yemekten yedim; hem ucuz, hem çok güzeldi. Konukevinde sıcak sular, güneşten yararlanılarak sağlanmakta. Pil Fabrikasının karşısında dokuma fabrikası var; bu fabrikanın buharı borularla Pil Fabrikası’na aktarılıyor, fabrika ile evler, konukevi de bu buharla ısıtılıyor. Konukevi, yemyeşil çamlar, renkli çiçekler arasında. Yaz aylarında da, boş kalmıyormuş, yer bulunmuyormuş konukevinin dairelerinde. Gümrük Tekel eski Bakanı Recai Baturalp, MKE Genel Müdürü’yken, buraya bir yüzme havuzu yaptırmış. Havuza girmedik.
Sarısu'da, Almanya’dan gelen bir genç kız her gün denize giriyormuş şubatın ortasında. Deniz suyu sıcaklığı on yedi, on sekiz derece. Almanlara göre, Antalya ekvator sayılır,
Cumhuriyet okurlarıyla karşılaşıp, tanışıyoruz. Ankara'dan haberler soruyorlar; satır aralarından sökemediklerini de.
Sorunları olanlar var; örneğin eski Belediye Hal Müdürü Mehmet Şener, partili değil Şener, yedi yılda Halden, dört milyonluk belediye gelirini yüz altmış milyona yükseltmiş. 1979 geliri elli milyon dört yüz yirmi altı bin liraymış, 1973'e göre yüzde dokuz yüz oranında bir artış. Görevinden alınıp iki çocuğu ile açlığa terkedilmiş. Hakkında bir soruşturma da yokmuş.
Başbakan Ulusu, basında çıkan eleştirilere kulak verilmesini istemişti. Şimdi, kamu görevlerini yürütürken, bu görevlerden alınanların durumları yeni baştan ele alınabilir ve haksızlık varsa, bunlar düzeltilebilir. Örneğin, böyle işlemlerle karşılaşmış olanların dosyaları Ankara'ya Başbakanlığa getirilip, incelenebilir. Bu da güzel bir şey olur.
Antalya Belediye Başkanı Nuri Teoman Paşa’yla görüşemedim. Paşa’nın kentin temiz tutulması konusunda çok titiz davrandığını öteden beri bilirdim. 27 mayıstan sonra Vali ve Belediye Başkanlığı yaptığı sırada, faytonları çeken atların caddeleri pisletmemesi için, atların arkasına torba takmak istemişti. Ayni titizliği sürdürüyor. Teoman Paşa çocuklara caddelerde ayçiçeği ya da kabak çekirdeği yemeyi yasaklamış; bunları, yerlere atıyorlar, caddeler de kirleniyor diye, iyi hoş da, çocuklar yasaklarla büyümemeli, diye düşünürüm. Onlar, yasaklarla değil, eğitimle büyümekler. Sabah erkenden ötüp herkesi uyandırıyorlar diye, horozların kesilmesi de gerekli değil. Tavuklar ne yapar, horozlar kesilirse?