İnsanlık Öldü mü?

İstanbul'a gittim, oradan İzmir'e geçtim İstanbul'da Taksim'e giderken. The Marmara Oteli’ni görünce bir tuhaf oldum. Bir arkadaşım;
O kahveye "Onat Kutlar-Yasemin Cebenoyan Kahvesi" adı verilmeli! dedi.
Genci belediyeler, öyle ad verirler mi hiç, diye düşündüm. Altındağ Belediye Başkanı SHP’li Ali Rıza Koç'un Ankara’da Altındağ'da kurduğu “Uğur Mumcu Kültür Merkezi"nin adını, yerine gelen, adını merak bile etmediğim biri, değiştirivermedi mi?
Nazım Hikmet Vakfı’nın düzenlediği “Nâzım Hikmet Şiir Ödülü"nü kazanan Arap ozanı Adonis’le görüşmeyi çok istedim, olmadı. Gazetede “Cumhuriyet Vakfı" toplantısından çıkamadım. Seçici Kurul üyeleri Andrei Voznisenski (Rus), John Berger (İng.), Hendrik Nordbrahdt (Danimarka), Titos Patrikios (Grek), Memet Fuat, Selahattin Hilav, Cevat Çapan oylarını oybirliğiyle Adonis'e vermişlerdi. Adonis'le ilgili basında güzel yazılar çıktı. Adonis, İstanbul’u dolaşırken, özellikle kadınlar dikkatini çekti. Yanındakilere, "Atatürk’ün değerini bilin" dedi. Laik Türkiye dışında, hiçbir İslam ülkesinde bu yoktu. İslam ülkelerinde kadının adı da kendi de yoktu. Türkiye’deki üçkâğıtçı yobazlara ne demeli? Yalan dolanla, bir yaşamı geçirip, halkı kandırıyorlar işte...
İstanbul Tünel’de, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde, Prof. Tunaya'nın desen sergisini gezdim. Eşi Melahat Tunaya da gelmişti. Tarık Zafer Bey’i birlikte andık..
İstanbul'dan İzmir’e geçtim. Havaalanında, Güralp Basım karşıladı. Perşembe sabahı, İzmir’in eski belediye başkanı Yüksel Çakmur’un. İzmir İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması vardı, onu izleyecektim. Güralp’larda yatıp, sabah erkenden duruşmaya gittim. Birlikte gittik, vardığımızda duruşma başlamıştı. Duruşma yargıcı başkan Metin Çoban, savcı Oktay Ensari'ye görüşünü sormuştu. Kulaklar savcıdaydı. Yüksel Çakmur ile Mustafa Saygın Davaslıgil, sanık sandalyesindeydiler. 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonu hınca hınç dolu. C. Savcısı Oktay Ensan, sözlerinin sonunda, sanıkların aklanmasını istedi “Yaşasın adalet!" diye bağıranlar, alkışlayanlar, gözyaşlarını tutamayan bayan dinleyiciler. Mahkeme başkanı Metin Çoban, sırasıyla Yüksel Çakmur’a, M. Saygın Davaslıgil'e, savcının görüşlerine katılıp katılmadıklarını sordu. İkisi de, katıldıklarını söylediler. İzmir Belediyesi eski Genel Sekreter Yardımcısı M. Saygın Davaslıgil’in savunmanı Ali Baykal, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın C. Savcılığı’na yaptığı suç duyurusu sonucu, müvekkilinin üç milyar TL'sini zimmetine geçirmekle suçlandığını, gerçekte ise, Dikili'den kanser hastası bir çocuğunu Londra’ya gönderip tedavi ettirmesi için, yardım isteyen baba Yunus Özal’a 50-75-25 milyonluk dilimler halinde ödendiğini, paranın aslının vade sonunda Demirbank’a geri döndüğünü anlattı.
Ali Baykal, sözlerinin sonunda şunları söyledi.
“1580 sayılı Belediye Yasası'nın 15/34. maddesi, belediyelerin görevleri arasında fakir çocuklara para-hekim-ilaç gibi yardımların yapılabileceğini öngörmektedir. Esasen Türkiye'nin de imzaladığı ‘Avrupa Yerel Yönetim ve Özerklik Şartı'nın 2. maddesi: Yerel yönetimler, yasal sınırlar içinde, kendi hizmet alanları içinde olup da başka bir otoriteye verilmemiş olan herhangi bir konuda girişimde bulunmaya tam yetkilidir' hükmünü taşımaktadır. İşte müvekkilimizin kimse tarafından el uzatılmayan hasta çocuğa el uzatmasının altında, böyle bir yerel yönetim düşüncesi de mevcuttur. İşte bu hareket noktasını taşıyan ve hiçbir maledinme kastı ve delili olmayan bu insancıl davranışı suç olarak tanımlama olanağı yoktur.
Mahkeme başkanı Metin Çoban, karar için duruşmaya ara verdi. On dakika sonra kararı açıkladı Metin Çoban (başkan) üyeler İhsan Kepekçi ile Hasan Ünal'dan oluşan yargıçlar kurulu, Yüksel Çakmur ile M. Saygın Davaslıgil’in aklanmalarına karar verdi. Mahkeme salonunu, dışarısını adam almıyordu. Yüksel Çakmur'u kucaklayanlar, kutlayanlar görülecek bir görüntü. Özel olarak, davayı izlemek için İzmir'e gelişime Yüksel Çakmur çok sevinmişti.
Yüksel Çakmur’un bir davranışına karşılıktı gelişim; Kasım 1991 de, Cumhuriyet’ten ayrıldığımızda, İzmir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, tüm ayrılan Cumhuriyetçileri çağırmış, Fuar da İnönü Salonu'nda, konuşmalar yapmamızı sağlamıştı. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Ali Sirmen, Oktay Akbal, Hikmet Çetinkaya, Füsun Özbilgen, Şükran Soner (Ketenci), Yılmaz Gümüşbaş, Cüneyt Arcayürek, Celal Başlangıç oradaydık. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, sesinden bir ileti yollamıştı, toplantıyı Oktay Akbal yönetmişti. Bunu hiç unutmadım...
Duruşmadan sonra, Nadir Nadi’nin büstünün bulunduğu caddeye gittik. DYP’li yeni belediye başkanı B.Ö., "Nadir Nadi Bulvarı" adını değiştirmiş, "Milli Kütüphane Caddesi" adını vermişti. Nadir Nadi'nin büstü önünde oldukça büyük bir kalabalık saygı duruşunda bulunduk, alkışlarla Nadir Nadi'yi selamladık. Nadir Nadi adını, büstünün bulunduğu bulvara çok gören, belediye başkanı B.Ö.'yü hiç tanımadım, tanımak da istemem. Gazetelerin birinde zaman zaman adını görürüm. Basına da bulaşmış biri, basını politikada kullanmak isteyen biri olmalı. Kendine de saygısı yok. Bana ne öylesinden. DYP'li görünüyor ya, alacası içinde cinsinden. Böylelerini çok gördük. Nadir Nadi, olanları görse güler geçerdi.
Nadir Nadı büstünün önünde, saygı duruşundan sonra, bir kahveye gidip çay içtik. Yüksel Çakmur, öğleyin bir yemek yiyelim diye ısrar ediyordu. Cumhuriyet Bürosu’nda buluşmak üzere sözleştik. Sonra, Cumhuriyet'te, Cumhuriyet İzmir Temsilcisi Serdar Kızık ’ın konuğu olarak yemek yedik. Yemekte, Yüksel Çakmur'un birkaç arkadaşı ile ÇGD İzmir Şubesi Başkanı Ahmet Delikçi ile Güralp Basım, savunman Ali Baykal, SHP Çiğli İlçe Başkanı Tevfik Alyanak, SHP'li belediye meclis üyelerinden Erkan Avkıran ile Erdoğan Köseoğlu da vardılar. Nurettin Tekindor, yemeğe yetişemedi. Onunla sonra, “Radyofon" da buluştuk. İzmirli dostlardan Tayla Kıyat’la ancak, telefonla görüşebildik. Biz oralarda dolaşırken, Deniz Beyde İzmir'deydi. Malı götürmeye mi gelmişti?
Gece uçakla Ankara’ya dondum. Kızım Özlem, sabah İstanbul’dan gelecekti. Erhan Karaesmen, ODTÜ İnşaat son sınıf öğrencilerini, İstanbul’da, Edirne'de yapıları gezdirmeye götürmüştü. Özlem trenle döndü. Eve bir taksiyle geldi. Ancak, sonradan farketti, para cüzdanı, kimliği, ehliyeti de içinde, düşmüştü. Ben bir yandan, bir yandan Döndü, üzülmemesini söylemeye çalışıyorduk ya, boşuna. İçimden, “Cüzdan gitti, gider!" diyordum.
Döndü:
Ben gördüm, parayı ödedi, ayrıldı. Cüzdan arabaya bir yere duştu ellâham! diyordu.
Ben de aynı düşüncedeydim. Çok geçmedi, bir saat kadar sonra, şoför geldi, düşen cüzdanı getirmişti. Hep sevindik. İstasyonda Gar Taksi’de çalışan şoför Hüseyin Değirmenci’nin arabasının numarası 06 T 6083’tü. İçimden:
İnsanlık ölmemiş! dedim...
***
Taşlama ustası dostum Hasan Çelebi’nin kardeşi Osman Çelebi (71), 21 ocak gunu Borçka’da oldu. Çelebilere başsağlığı diliyoruz. M.E.