İnsanlarımız...

İnci gibi bir yarışı vardı hükümlünün, belli kı özene bezene, yazmış. Mektuptan aldığım, kızı Kurtuluş’la 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda şöyle yüzyüze doya doya görüşmemiş. Şöyle diyor mektubunda:
“Çoktandır yazmayı düşünüyordum. Ne var ki; insanın her istediği şeyi her anda kotarması mümkün olmuyor. Bu, benim ve benim gibiler için çok daha geçerli.
Beni hatırladığınızı sanmıyorum. Son görüşmemiz bundan 10 yıl önceydi. Sizi Ulus'taki yuvanızda birkaç kez ziyaret etmiştim. Birkaç kez de ‘Ankara Notları’na konuk olmuştum bu arada, şayet belleğim beni yanıltmıyorsa, bundan 8 küsur yıl kadar önce de (1975) kızım Kurtuluş’la birlikte, kızımın doğmuş olması nedeniyle “Ankara Notları”nda konuğunuz olmuştum.
Aslına bakarsanız, ben sizi yakından tanıyorum. Siz de beni. Bu açıdan bakıldığında yukardaki hatırlatma çabam boşuna bir çaba olsa gerek. Bir şair: “gitmesek de görmesek de / O köy bizim köyümüzdür” demiş. İyimser yorumlarsak, sanırım bu bazı şeyleri anlatmak için yeterlidir.
Kızım Kurtuluş’tan söz ettim size. 1975 de konukluğumuz nedeniyle Size biraz ondan söz etmek istiyorum. Ne de olsa, ismiyle birlikte Kurtuluş’un dünyaya gelişini ilk kutlayan siz olmuştunuz. Bir bakıma isim babası sayılırsınız diye düşünüyorum Umarım, “domates fiyatlarının isim babalığıyla ne ilgisi var?”, diye karşılamazsınız beni!...
Kurtuluş şimdi 9 yaşının içinde. Benim mahpusluğumla günü gününe denk yaşta. “Büyüyor, çocuk adımlarla kavrayarak yaşlı dünyayı”. Çocuk adımlarındaki çabukluğu ve sabırsızlığı ne kadar kavrayabildiğini kestiremiyorum... 9 yıldır ki ayrıyız birbirimizden; o dışarda ben içerde... 14 ay var ki hasretin bir başka biçimini yaşıyoruz. On dört aydır ki, görüşebilme olanağı bulamadık, mektuplaşıyoruz. Son yazışmamızda derslerinin iyi olduğunu yazıyordu. Büyükbabası ona, “Kırmızı Küçük Balık” masalını almış. Boş zamanlarında masal okuyormuş. Halk Eğitim Merkezi’nin resim kurslarına katılıyormuş. Bu arada resim yarışmalarına katılmış. Eşref Üren Hoca kendisiyle ilgilenmiş yazdığına göre. Kendi deyimiyle “folkloru” da çok iyiymiş...
Kızımdan biraz da gururla söz ederek zamanınızı aldığım için beni ayıplayacağınızı sanmıyorum. Siz beni anlıyorsunuz, sözü niçin uzatmalı..
Selam ve sevgilerimi kabul edin..”
Hükümlünün adını, adresini saklı tuttum; birkaç kez “Ankara Notları”nda, bayramlarda hükümlülerin, çocuklarıyla görüşüp kucaklaşabilmeleri gerektiğine değinmiş, bazı uygulamaları gözleyince de sevindiğimi belirtmiştim. Önümüzde yine bayram var; o nedenle mektubu aktarmak istedim...
Dışarıdaki çocuklar nasıl topluma kazandırılmak için yetiştirilmeliyse. içerideki ana-babaların da, sevgiden yoksun bırakılmamaları gerekir diye düşünürüm …
Zaman zaman, Hasan Hüseyin’den haber vermek isterim: yoğun bakımda bir hafta sonra 4 ayı dolduracak. Hastalar çoğaldı. Öykücü Vüs’at O. Bener’le, beslenme uzmanı Osman Nuri Koçtürk, Yüksek İhtisas Hastanesi’nde yatıyorlar
Osman Nuri Koçtürk'le, 1960’lı yıllarda, Milliyetteyken tanışmıştım. Koçtürk. tarhananın besin değeri üzerine konuşuyor, bunun yayılmasını istiyordu. Bir haber hazırlayıp, İstanbul'a geçtik. Haber ertesi günü. «Beslenme uzmanı» yerine, «Tarhana uzmanı Osman Koçtürk» diye çıktı! Osman Bey nasıl sevinmişti, haberin yayımlanmasına anlatamam!
Hasan Uysal a anlatmış Osman Nuri Koçtürk, etle beslenmekle tahılla beslenme arasındaki ayırımı.
— Bak, diyormuş. Kızılay'daki geçitte kırmızı ışık sönüp de yeşil ışık yandığında kaç kişi hemen yürümeye başlıyor? Kaç kişi geç farkına veriyor? Etle beslenen tazının çevikliğiyle, otla beslenen mandanın ağırlığını bir düşün...
Koçtürk, toplumumuzda yeri, değeri bilinmemiş kişilerdendir. Şimdi hastanede yaşam savaşı vermekte...
Bilmiyordum. Temel Ateş de, aynı hastanede ameliyat olmuş. Vüş'at O. Bener de iyiymiş...
Hasan Hüseyin de iyileşecek. Bunu öğrenmekten, nasıl mutlu oluyorum anlatamam. Duyuyorum, dergilere Hasan Hüseyin'le ilgili şiirler yağıyormuş ozanlardan.