İnsanları, İnsanlar Yargılamaz!

Savunman Necla Fertan, İstanbul’dan gelen savunmanlardandı; Nihat Sargın-Haydar Kutlu davasının duruşmalarına sürekli gelir, savunman olarak katılır, konuşmalar yapardı. Geçen hafta 9 mart cuma günü, DGM’deki duruşmada ilk konuşmayı savunman olarak o yaptı, ardından Turgut Kazan konuştu. Dinleyicilerin soluklarını keserek dinledikleri Necl’a Fertan, özetle şunları söyledi:
"Sayın yargıçlar,
Biz avukatlar, ellerimize teslim edilen, hayatları, hürriyetleri, şeref ve haysiyetleri mahkemeler önünde savunuruz. Savunma görevini yaparken elimize aldığımız dosyayı inceler, bu dosya, bu olayla ilgili yasa maddelerini, mevzuatı elden geçirir ve gerçek olduğuna inandığımız, haklı olduğuna inandığımız olayı huzurlarınıza getiririz. Artık görevimiz, kendi inandığımız gerçeği size anlatmak ve sizi ikna etmektir. Savunmanın görevi budur. Bu yüzdendir ki ikna edinceye değin savunma, isteklerine ve konuşmasına devam edecektir. Siz istekleri kabul etmeseniz de bizim susma hakkımız yoktur, çünkü görevimiz sonuna dek sizi ikna etmeye çalışmaktır. Bu yüzdendir ki şimdiye dek olan isteklerimiz, pek çok kez reddedilmiş olsa da biz bunu mahkemeye yeniden getirmek zorundayız; çünkü işimiz, görevimiz budur.
Müvekkillerimiz, Nihat Sargın ve Nabi Yağcı’nın iki yıl dört aydan beri süren tutukluluklarının kaldırılması yolunda, sorgularının bitmesinden başlayarak sürüp giden isteklerimiz, mahkemece hep reddedilmiştir. Oysa ki kendilerinin tutuklu kalmaları için ne yasa, ne mevzuat, uygun değildir. Size bu olanağı vermez. Bunları, defalarca, bütün usul yasalarını, caza yasalarını, bu konuda bilim adamlarının yazdıklarını, söylediklerini huzurlarınıza getirdik. Bununla yetinmedik, Türkiye’de ve dünyada, bu dava dolayısıyla söylenenleri, huzurlanıza getirdik. Bununla yetinmedik, davanın iddianamesinde, dayanılan TCY'nin 141-142 maddeleri çevresinde yapılan tartışmaları huzurlarınıza getirdik. Bu tartışmaların her kesimdeki yankılarını getirdik. Gerek siyasi kesimde gerek bilim kesiminde gerek sanayi kesiminde, bu maddeler için neler söyleniyorsa, bunları getirdik ve bu görüşlerin özeti, bu maddelerin çağdışı maddeler olduğu yolundaydı. Bununla yetinmedik, düşünce açıklama özgürlüğünün, demokrasinin vazgeçilmez bir öğesi, bu olmazsa demokrasi olmaz yolundaki görüşü, belki kabul etmediğinizi de düşünerek demokrasinin nasıl olması gerektiğini, düşünce açıklama özgürlüğü olmadan demokrasi olamayacağı yolundaki literatürde yer atmış tüm görüşleri, huzurlarınıza getirdik. Siz, bir şey bekliyorsunuz belki, o beklediğiniz şey de 141-142. maddelerin kaldırılması, Eğer o maddeler kalkarsa, bu dava zaten biter diye bekliyorsunuz. Ama takdirde bu düşünceniz, salıvermeyi bir an önce gerçekleştirmenin bir gereği olmalıdır. Çünkü, bu maddeler kalkarsa ya da bu maddeler esastan değişirse, zaten iddianamedeki sevk nedeni ortadan kalkacak. Şu halde siz neden böyle bir durum varken tutukluluğu sürdürüyorsunuz? Onların böyle yatmalarını, sonra neyle telafi edeceksiniz? Bundan insan olarak vicdanınız hiç rahatsız olmuyor mu? Bu maddelerin kalkması, davanın varlığı yokluğuyla ilgili bir şey, ama tutuklamayla ilgili değil. Davanın varlığı ya da yokluğu bugünden tartışılıyorsa, böyle bir bekleyişe girilmişse, şu halde tutuklamanın sürmesi haydi haydi söz konusu değildir, salıverilmeleri gerekir.
Sayın yargıçlar,
Tüm bu çabalarımıza karşın, sizi ikna etme olanağını bulamadık. Bu konu ile ilgili olarak, bırakın ikna etmeyi, sizi ciddi biçimde düşündürmeyi bile başaramadık. Bu durumda, sizin baştan beri, önyargılı olduğunuzu düşünerek sizi bu konuda daha ciddi düşünmeye sevk eder düşüncesiyle çok ağır olan bir müesseseyi kullanmaya karar verdik ve sizi reddettik. Kısa bir görüşmeden sonra ret isteğimizi reddettiniz. Bu kararı verirken de bir usul yanlışı yaptınız; mahkeme başkanı, burada olmadığı halde onunla ilgili olarak üyeler, ret isteğimizin reddine karar verdiler. Vicdanlarınızın, hukuksal yanlarınızın ne denli rahat olduğunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey, insanları insanlar yargılamaz, insanları adalet yargılar biçimindeki, ta 18. yüzyıldan beri, benimsenmiş olan bir ilkeyi sizin hiç dikkate almadığınız noktasıdır. Siz insanları yargılamaya kalkıyorsunuz. Oysa, yargılamanız öyle olmalıydı ki insanları adalet yargılasın. Bu, neden böytedir? Neden böyle oluyor? Çünkü anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir’ diye yazdığı halde, maalesef bu hüküm yaşama geçirilemediği için maalesef hukuk devletini henüz kuramadığımız için işte adalet yerine, insanlar insanları yargılamaya kalkıyorlar.
Yasalar ve içtihatlar olanak vermediği halde, bu tutuklamayı sürdürmenizin nedenlerini, bugün daha açık ve ağır söylemiyorum. Bakınız, iki yıl dört ay geçtiği halde, hâlâ bazı şeyleri söylememekte sabır gösteriyorum, ancak isterseniz bu konuşmayı bir iç dökme olarak kabul ediniz, isterseniz, bir salıverme istemi olarak kabul ediniz; yalnız düşününüz ki demokrasi, hukukun himayesi olmadan gelişemez. Ve yargıçlar, hukuk devletinin kurulmasında en önemli görevi almış kişilerdir. Sizi Türkiye'de hukuk devletinin kurulması konusunda göreve davet ediyorum. Bu görevin başında, haksız tutuklamaları ortadan kaldırmanız, haksız tutuklama kararı vermemeyi bilmeniz ve âdet haline getirmeniz gerekir...’’
İstanbul Barosu Başkanı savunman Turgut Kazan'ın ilginç konuşmasını, gelecek "Ankara Notları”nda vereceğim.