İnsan Hakları Derneği...

İnsan Hakları Derneği, Konur Sokak 15/3'teki yeni yerine taşındı. Cumartesi günü, bu nedenle dernek merkezinde bir açılış kokteyli verildi. Dernekte bir başkan masasıyla, bir iki koltuk var, daha sandalye bile yok. Koltuklara konuklardan Sadun Eren, Nusret Fişek oturmuşlardı. Başkan Nevzat Helvacı ile Genel Sekreter Akın Birdal, kapıda gelenleri karşılıyorlardı. Konuklara meyvesuyu sunuluyor, söyleşi ayakta sürüyordu. Kalabalıktı...
İnsan Hakları Derneği deyince insan heyecanlanıyor doğrusu. Böyle bir derneğin kurulup çalışmaya başlaması, onur verici bir olaydı da. Gelgelelim, İçişleri Bakanlığı kaç kezdir derneğin kuruluş tüzüğünü geri çeviriyordu. Bakanlık, tüzükte belirtilen amaçlar için, “Bunları gerçekleştirmek sizin boyunuzu aşar” demeye getiriyordu. Derneğin bu tüzük amaçlarına uygun davrandığı takdirde ileride suç işler duruma düşebileceğini anımsatıyordu. Bunlara bakan, Bakanlığın İnsan Hakları Derneği'ni kolladığını sanırdı. Oysa anlaşılan, İçişleri Bakanlığı, İnsan Hakları Derneği’nin tekerine taş koymaya çalışıyordu. Ancak, dernek daha kurulur kurulmaz, öyle saygın bir yere oturmuştu ki, onun çalışmalarını önlemeye de iktidarın gücünün yetmeyeceği anlaşılıyordu.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 10 Aralık 1948'de yayımlandı. Daha bu yayımlanmadan iki yıl önce, 1946’da Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Dernekleri’nin kurulmasını üye ülkelere bildirdi. Türkiye'de de ilk dernek 1946'da kuruldu. Çok sürmedi kapandı. İkincisi 1960 devriminden sonra kuruldu, insan hakları ile ilgili çalışmalar gerçekte hep oldu. 1960'larda kurulan İnsan Hakları Derneği’nin son başkanı Prof. İlhan Unat’tı. 12 Mart 1971'de, Başbakan olan Nihat Erim üyelikten çıkarıldı, İnsan Hakları Derneği’de, 1971’de kapatıldı.
SBF içinde, 1977'lerde “İnsan Hakları Merkezi” adıyla bir kuruluş oluşturuldu. Başkanı, Prof. Bahri Savcı'ydı. Bu İnsan Hakları Merkezi, bir çeşit araştırma merkezi biçiminde çalışıyordu. Cevat Geray’ın dekanlığı sırasında bunun bir “enstitü”ye dönüştürülmesi girişimleri oldu. Ancak enstitü olamadı, araştırma merkezi olarak kaldı. Mümtaz Soysal gibi, daha başka anayasacılar üyesiydiler.
12 Eylül 1980 sabahı, merkezin başkanı Prof. Bahri Savcı, Avrupa’da uluslararası bir insan hakları toplantısındaydı. O gün de toplantı sona eriyordu. Biletler alınmış, çeşitli ülkelerden gelen delegeler yol hazırlıklarını yapmışlardı. O gün ülkelerine döneceklerdi Bahri Savcı'nın bileti de hazırdı. Radyoyu dinleyen birkaç kişi, koşarak Bahri Savcı'ya gelmişler,
Sayın Savcı, demişlerdi, memleketinizde ihtilal oldu!
Kim yapmış, nasıl bir ihtilal?
Dinleyenler, ne olduğunu pek bilmiyorlardı. Ancak, “Kenan Evren adı geçti” dediler Bahri Savcı yorumunu yaptı. Bu, “emir kumanda zinciri” olmalıydı…
Fakat ne olacak, Türkiye'ye nasıl dönecekti? Havaalanları kapatılmıştı. İnsan hakları toplantısına gelen delegeler, Türkiye'den gelen arkadaşlarını düşünüyorlardı. Havaalanları ne zaman açılacaktı, belli değildi, insan hakları delegeleri, Bahri Savcı’ya, “Sayın Savcı, biz memleketimize dönüyoruz, ancak sizin ne zaman dönebileceğiniz belli değil. Bu süre içinde ne yiyip ne içeceksiniz? Nerede yatacaksınız? Onun için, biz yanımızdaki paraları size bırakmak istiyoruz, bunu lütfen kabul edin” dediler. “Allahaısmarladık” diyen delege, yanındaki parayı Bahri Savcı'ya bırakıyordu. Masanın üstü paralarla dolmuştu. Kimin ne bıraktığı belli değildi...
Çok sürmedi, ertesi günü havaalanları açıldı Bahri Savcı Türkiye1 ye döndü. Şimdi, bu paraları ne yapacaktı? Hepsi elinde kalmıştı!
Oturdu, toplantıya katılan delegelerin adreslerine birer mektup yazdı. Kendisine son günü bıraktıkları paraları, insan hakları için düzenleyeceği bir yarışmada kazanana ödül olarak koyacağını bildirdi. Delegeler, “Çok iyi yapmışsın?” yanıtını verdiler. Bahri Savcı da bu ödülü koydu...
SBF içinde oluşturulan İnsan Hakları Merkezi yine var, ancak adı var, kendi yok. Prof. Bahri Savcı, 1402'lik olunca o çalışmalar da yattı...
Bahri Savcı'nın başkanlığı süresince İnsan Hakları Merkezi önemli çalışmalar yaptı Gündüz Ökçün'ün Dışişleri Bakanlığı sırasında, İstanbul'da Tarabya'da uluslararası bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda yapılan konuşmalar, verilen bildiriler yayımlandı bir yapıtta.
Türkiye'de İnsan Hakları Derneği'nin önemini belirtebilmek için geçen hafta 23 Ocak Cuma günü, Cumhuriyet'te üçüncü sayfada çıkan “İşkence olayı Güney Kore’yi karıştırdı” haberini anımsatmalıyım. Haberin ikinci başlığı, “Bir üniversite öğrencisinin sorgulama sırasında işkenceden ölmesi ülkede siyasi bunalım yarattı” biçimindeydi. Güney Kore’de olay üzerine, içişleri Bakanı ile Emniyet Müdürü görevlerinden alınmışlar, Güney Kore Devlet Başkanı Çun Doo Van yönetimi, polisin yetkilerini kötüye kullandığını kabul etmişti. Muhalefet partileri ile öğrenci dernekleri, işkence olayının kolay kolay unutulmayacağını belirtiyorlardı. Güney Koreli rejime karşı olanlarla, insan hakları örgütleri, daha önce de ülkedeki siyasal tutuklulara işkence yapıldığını ileri sürüyor, hükümet ise bu suçlamayı reddederek, “komünist kışkırtması” diye niteliyordu. Haberde, “Ülkedeki 47 insan hakları ve dini kuruluşların temsilcileri de hükümeti kınayan bir bildiri yayımladılar'’ deniyordu. Hemen ekleyeyim, haberi Seul'den, Amerikan A.P. Ajansı dünyaya yayıyordu.
İnsan Hakları Derneği Başkanı Nevzat Helvacı, dernek binasına taşındıkları akşam, Körfez'de Akın Birdal, Muzaffer İlhan Erdost, İnsan Hakları Derneği ikinci Başkanı Leman Fırtına, eşlerimizle birlikte, yemek yediğimiz sırada Güney Kore'deki insan Haktan Dernekleri'nin bolluğuna değindi. Bizde, birinin bile kurulması İçişleri Bakanlığı’nca engellenmek istenmekteydi.
1960 başlarında, Türkiye'de olduğu gibi, Güney Kore'de de gençler Syngman Rhee yönetimine karşı gösteriler yapıyorlardı. Hiç unutmam, Milliyet'te bir gün, birinci sayfada “Güney Kore'de ortakokul öğrencileri yürüdü” başlıklı bir haber çıkmıştı. Sıkıyönetim hemen Milliyet’i kapattı. İsmet Paşa'nın,
Türk halkı, Güney Kore halkından daha az onurlu değildir! biçimindeki sözü, o günlerde söylenmiş sözlerdendi
Şimdi, aradan yıllar geçti. Toplumun tepkisizliği, aydınların bölük pörçük, suskunluğun egemen olduğu dönemleri yaşadık. Çoğunluk nedense, maçlardaki haksızlıklara daha çok tepki gösteriyor. Orada heyecanlanıyor! Böyle bir havada, İnsan Hakları Derneği çalışmaya başlıyor...