İnönü...

Bugün İnönü’nün ölüm yıldönümü...
Ereğli Kömürleri İşletmesi'nde Teknik Danışman olarak çalışan Hüseyin Uğurlu, dört yıldır Zonguldak'ta, İnönü’nün her ölüm yıldönümünde, İnönü üstüne konuşmalar yapıyormuş. “Her yıl İnönü, 25 aralıkta anılmakta ve tarafımdan bir saatlik bir konferans verilmektedir. Verdiğim bu konferanslar ilgi görmektedir” diyor. Hüseyin Uğurlu, İnönü’nün ölüm yıldönümlerinde TRT’de yapılan yayınları da yeterli bulmadığını bildiriyor.
İnönü'nün ölümünün hemen ardından yazdığım bir “Ankara Notları” şöyle bitiyordu:
“İsmet Paşa’nın bende bıraktığı en derin iz, tutuklu gençlere karşı gösterdiği ilgiydi. Bir genel af çıkararak, gençlerin tutukevlerinden hayata kavuşmaları konusunda verdiği demeç, belleklerde taze olsa gerekir. Bence bu, İnönü’nün akıldan çıkmayacak vasiyetidir.”
Dokuz yıl önce yayımlanmış yazının bir paragrafı da şöyleydi:
“İnönü üstüne, lehinde aleyhinde en çok yazılan, çizilen adamı oldu. Her zaman içimden gelen bir saygıyla düşünmüşümdür onu. Bir gün önceki Ankara Notları’nda, düşümde gördüğümü yazdım. Her zaman saygıyla kovaladım bir gazeteci olarak. Ağzından bir cümlecik laf kopardığımızda, döşenir haber yapardık. Bazan, “hadi canım sende...” der savardı konuşmak istemediği zaman. Ancak şunu iyi saptamıştım. Hiç yalan söylemedi. Söylemek istemediklerini, ne yapıp yaptı, sakladı belki, fakat söylediklerini sonradan iyice düşündüğümde Paşa’nın ipuçları verdiğini, fakat açıklıkla konuşmadığını anlardım...”
Yine ölümünden üç gün sonra yazılmış bir “Ankara Notları”ndan:
“İkinci Adam” yazarı Şevket Süreyya Aydemir’e bir konuşma sırasında şöyle demiş:
— Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir...
Şevket Süreyya Aydemir’e ben sordum:
— Paşa’nın bu sözü, son CHP Kurultayından önce mi, sonra mı?
— Önce...
………………….
Ölmeye yakın, zihin melekelerinin yerinde olmasına çok önem verirdi Paşa. Bir ölüm nedeniyle başsağlığına gitse, ilk sorusu şu olurdu:
— Ölürken melekatı yerinde miydi?
— Evet.
— Kaç yaşındaydı?
Buradan kendi ölürken, aklının başında olup olmayacağını hesapladığını tahmin ederdim.
Annesi kendisinden daha yaşlı olarak öldüğünde aklı başındaymış, bundan gizli bir sevinç duyardı.
İnönü’nün yakınında bulunanlar, İnönü’nün ölümü üstüne konuşmaktan da çekinirlerdi. Bir gün Cemal Reşit Eyüboğlu şöyle demişti:
— Kim İsmet Paşa için “Daha ölmedi mi yahu, ne zaman ölecek bu adam?” dediyse. Paşa onun cenazesine gitmiştir. Onun için biz karı-koca Paşamıza dua ederiz, Allah uzun ömür versin” deriz.
Eyüboğlu iyiden iyiye korkmuştu...
İnönü, her yönüyle eleştirilebilir, övülebilir. Değerlendirmesi yapılır uzun siyasal yaşantısının. Ben orasında değilim. İnönü Anıtkabir'de toprağa verilirken onun en belirgin yanı unutuluyor, yahut unutulmak İsteniyor gibi geliyor bana. Değerlendirmesi yapılır.
İnönü, kuşkusuz ölmeden tam demokratik özgürlük ortamına girmesini isterdi yurdunun. Tutukevlerini, cezaevlerini dolduran gençliğin, aydının, politikacının özgürlüklerine kavuşmasını görmeyi isterdi...
Bunlar, dokuz yıl önce bugünlerde çıkmış “Ankara Notları”ndan alıntılar. Demokrasiye geçme hazırlıkları içinde bulunduğumuz dönemde, Paşa’nın görkemli biçimde anılması, anlamlı olurdu, öyle olmalıdır...
Gazetecilere, bizlere her zaman sıcaktı ilgisi. Hiç unutmam, bir gün arabasıyla Pembe Köşk’ten çıktı. Foto muhabiri arkadaşımla arkasındayız. Kızılay’dan Anadolu Kulübüne saptı. “Konuşamadık, bari bir fotoğrafını çeksek” diyorduk. Kapıdan girerken, arkasından bağırdım:
— Paşam!
Durdu, geri döndü. Bizi görünce, dilini çıkardı! Apışıp kalmıştık. Foto muhabiri heyecanından makinesine basamamıştı:
— Hay Allah! diyordu. Paşa’nın hu resmini çekebilseydim, yılın fotoğrafçısı seçilirdim!