Berin Taşan, yıllarca savcılık yaptıktan sonra emekli oldu, İzmir'de avukatlığa başladı. Onun güzel bir şiiri var, "Boğaziçi'nden" adında. Şöyle:
“Marifet, kadehi buğulandırıp buğulandırıp/ Boğaza karşı kaldırmak değil/ Vatanın selameti namına oturup/ içlenip içlenip ağlamak değil. / Yazmak, okumak konuşmak/ Başını derde sokuyorsa eğer/ Yorgam başına çekip usulca/ Adres bırakmadan kaybolmak değil."
* *
Cuma günü "Aydınlar Dilekçesi Davası”nın duruşması vardı. Duruşma saati 14.30. Sanıklarla birlikte avukatlar, dinleyiciler mahkeme koridorunu doldurmuşlardı. Ferhat Aslantaş, duruşmayı izlemek için İzmir’den, Müştak Erenus, Bilgesu Erenus, Demirtaş Ceyhun İstanbul'dan gelmişlerdi. SODEP’lilerden: Hicri Fişek, Türkan Akyol, Nail Gürman, Cahit Talaş, Sabiha Çaycı, Cahit Angın, Mustafa Timisi, Turgut Atalay, Mustafa Gündeşlioğlu, HP’den: Cüneyt Canver dinleyici olarak gelmişlerdi.
Duruşmaya gelen sanıklar şunlardı:
Hüsnü Göksel, Erbil Tuşalp, Şerafettin Turan, Özay Erkılıç, Güler Tanyolaç, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Mete Tunçay, Tahsin Saraç, Oralp Basım, Vecdi Sayar, Aziz Nesin, Gencay Gürsoy, Erkan Yücel, Erdal Öz, Yakup Kepenek, Haldun Özen, Turgut İnan, Cemal Demirel, Bülent Tanık, Ruşen Hakkı Peken, Haluk Gerger, Talat Mete.
Avukatların adları da şöyle: Nevzat Helvacı, Erşen Şansal, Önder Sav, Refik Ergül, Ahmet Tahtakılıç, Şahin Mengü, Savaş Göker, Fatma Çakır, Şenal Sarıhan, Olcay Mis, Kamil Ateşoğulları, Nazım Asal, Kasım Sönmez, Selahattin Şenbay, Kazım Yenice, Metin Şekercioğlu, Şerif Vural, Ahmet Toptan, Çetin Güner, Haluk Ünsal, Nezahat Gündoğdu, Ferit Macal, Mehmet Özsuca...
Koridordaki sıralarda oturacak yer kalmadı gibi. Görevli erlerden biri, "susun", "sessiz olun" diye uyarılarda bulunuyordu. Koridora girer girmez, bir sigara içmek için basın ile avukatlara ayrılan odaya girdim. Görevli er, "çık dışarı" deyince, "ben aynı zamanda gazeteciyim" diyecek oldum. "Yakanda sanık kartı var, dışarı çık” diye azarlandım. O büyük kalabalıkta, herkes belki azarlanmadı ama, doğrusu duruşma saatine değin rahatsız olmadı değil. Avukat Ahmet Tahtakılıç, bu ak saçlı aydın, azarlanmaktan kurtulamadı. Ona da bir görevli:
Sen avukatsın, avukatlık odasına gir. Burada durma, diyordu.
Tahtakılıç, üzgün, karşılık veriyordu:
Sen, yarın terhis olup, bizim gibi vatandaş olduğun zaman yaptığının yanlış olduğunu anlayacaksın.
Tartışmanın gerisi iyi anlaşılmıyordu. Aziz Nesin, oturduğu yerde “savunma"sını gözden geçiriyordu.
Kimseden yakınmıyor, kimseyi kimseye şikâyet etmiyorum ancak, daha İncelikle davranılabilir diye düşünüyorum. Kim olursa olsun...
SODEP Genel Sekreter Yardımcısı Nail Gürman’la orada konuştum:
Size nasıl davrandılar içerde? diye sordum.
Çok iyi davranmışlar. Nazikmişler. Ziyaretçileriyle görüşüp gazetelerini almasına izin vermişler.
14,30'u az geçe duruşmaya girdik.
* * *
"M" cezaevinde yatan E.E. şiirlerle dolu bir mektup gönderdi. Şiirlerle cezaevi yaşamını, duygularını anlatıyor. Bir yandan zamanla boğuşur, bir yandan güvenir zamana. "Güveniyoruz ki zaman yürür ve güzel günlere çıkar” diyor. Dizeler ise şöyle sıralanır:
“Yürür ve taşır binbir acıyı,/acılardan daha büyük şeyleri taşır;/ Günlen ilmik ilmik örerken/ Binlerce el, yürek, beyin,/ ben diyeyim bir bayrağı bir tarihi,/ siz bir ülkeyi deyin.
Zaman, bir tan ağartısında gülücüklenir,/geceyi kör-topal koyar kum saatlerinde,/ karanlık zamanın gerisindedir.
Yolculuklara çıktığımı düşünüyorum/ bütün otogarlar, limanlar hazır,/ uçaklar, trenler alesta./ Şu dünya ne dar;/ elimde bir harita/ serde mahpusluk da var,/ git gidebildiğin kadar.
Düşlerim baştan sona seyahat;/ bir kandil akşamı Konya’sındayım./ Anamın ahretliği ayçöreği pişirmiş,/ hamurunda bin bereket ve tad,/elleri öylesine verimkar,/ "Oğul, gel, buyur” demiş.
Arada bir yüzümü öte çevirip/gecikmiş bir umuda karşı/ saatler boyu oturuyorum/ başımı alıp sıtma nöbetlerine/ dalgın mecalsiz uykulara vuruyorum/kaç kez kullanılmış anıları tersyüz ederek/yepyeni sevinçler çıkarıyorum/ derken köpek havlamaları ve düdük sesleriyle/geceye çağırıyorlar yorgun bedenimi/ bir gökkuşağından süzülüp damla damla/lanetli bir karanlığa karışıyorum..."
İçerideki insan dışarıdakilere umut aşılamak istiyor. Şöyle diyor:
"Kirpiklerinde kırk ayaklı kırk telaş/durulsun dinsin/korkulu uykularda emzirdiğin sürmeyi/gözlerine çekme incinmesin.."
Ozan yüreği böyle diyor mahpusun.
8 Temmuz 1985, Cumhuriyet