Ankara'da biletini sağ elle değil de sol elle atan yolcuyu azarlayan otobüs sürücüsüyle ilgili olayı, perşembe günkü "Ankara Notları"nda anlatmıştım. Olaydan EGO Genel Müdürü Cihan Altınöz'ün de haberi olmuştu. Genel Müdür Cihan Altınöz, belediye otobüsleri sürücülerine şu genelgeyi gönderdi:
"Değerli şoför arkadaşım,
Her gün, bir milyon yakın Ankaralıya birçok güçlüğe rağmen çok önemli bir hizmeti vermeye çalışıyoruz.
Görevimizin ne kadar ağır ve yıpratıcı olduğu Ankaralılar tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir. Ancak zaman zaman istenilmediği halde sizlerle yolcular arasında bazı tartışmaların geçtiği de bilinmektedir.
Su tartışmaların içinde olmamanız, yaptığınız hizmete ve size duyulan takdiri daha da arttıracaktır.
Bu nedenle, yolcularımıza karşı sabırlı, saygılı ve hoşgörülü olacaksınız. Seyir halinde yolcularla konuşmayacak, sorulan sorulara ise kısa ve net yanıtlar vereceksiniz: Tartışmaya kesinlikle girmeyeceksiniz.
Ön koltukların, yaşlı, gazi, bedensel engelli ve bebekli hanımlara terk edilmesi, kart gösterilmesi, bilet atılması vb konularda yolcularımızı nazik bir dille uyaracaksınız.
Kuruluşumuzca sizlere verilen görev kıyafeti dışında başka bir kıyafetle göreve gelmeyeceksiniz.
Araç içerisinde kesinlikle sigara içmeyeceksiniz.
Özellikle havaların ısınacağı önümüzdeki günlerde, seyir sırasında kapıları kesinlikle kapalı tutacak, durak harici yolcu indirip bindirmeyeceksiniz.
Yağmurlu havalarda yolcuların rahat binip inebilmesi için su birikintisi bulunmayan yerlerde ve kaldırımlara nizami ölçüde yanaşarak duracaksınız.
Araçlarımızın yakıt, yağ, radyatör suyu ikmalleri yapılmadan servise çıkmayacaksınız.
Şoför arkadaşlarımızı bu konulara titizlikle uymalarını önemle rica eder, daha iyi hizmetler için başarılar dilerim.
C. Cihan Altınöz
Genel Müdür"
Ankaralıların yerinde olsam, Cihan Altınöz'ün bu genelgesini saklar, belediye otobüsü sürücüleri, yolculara saygısız ya da ölçüsüz davrandıklarında onlara gösterir, görevlerini anımsatırdım!
Kamu görevi yapan çeşitli kuruluşlarda, tüm görevlilere yollanmalı böyle genelgeler, örneğin, güvenlik görevlilerine yollanmalı, insanlara kaba davranmasınlar, işkence yapmasınlar! Ahmet Korulsan'la bir gün, Emniyet Genel Müdürü'ne gitmiştik, "trafik"le ilgili görüşmeye. Genel Müdür Fahri Görgülü’ydü Fahri Görgülü, bir ara şöyle demişti:
Yurttaşı, yaya geçidinde karşıdan karşıya geçiren trafik polisi, yurttaşın kendi buyruğuyla karşıya geçtiğini düşünür. "Benim emrim olmasa, geçemez!" diye düşünür. Orada, kazaları önlemek için bir kamu görevi yaptığını düşünmez...
Tüm bunlar eğitimsizlikten kaynaklanır. Kaynağın ucu, köy enstitülerinin kapatılmasına dek varır. Mehmed Kemal yazıyordu, 31 mart günlü "Politika Ve Ötesi”nde. Şöyle diyordu:
"...Polis radyosu, dilediği kadar vatandaşlara ‘karakola gelmekten çekinmeyin’ diye çağrıda bulunsun, gene de çekinenler olacaktır. Her gün gazetelerde çıkan haberlere bakın, düşenlere neler oluyor. Polisimiz yeterince eğitilmemiş deniyor, olur. Ama bir kez karakola düşünce de birkaç nezaket sözcüğü söylenemez mı? 'Buyurun, şöyle oturun!' denemez mi?
Batı da polis bilir ki aldığı maaşı yurttaş vergi olarak ödemektedir. Onun için be nazik, kibar davranır. Yurttaş da karakola düşmekten korkmaz. Tepede oturanlar 'her şeyde Batılılaşıyoruz' derken, biraz da tabana bakmalıdırlar. Tabanda alaturkayız ve her şeyin alaturkasını alıyoruz.
Tepede oturanlar sırası gelse de bir karakola düşseler, o zaman hanyayı Konya’yı öğrenirler."
Taksi şoförleri, trafik polislerinden yılanın yıldızdan korktuğu gibi korkarlar. Bir yerde taksiye mi bineceksiniz, sürücü önünüze gelip durmak üzeredir; tam kapıyı açıp adımınızı atacaksınız, birden hızlanarak uzaklaştığını görürsünüz. Kaç kişi, böyle binecekken kaza geçirmekten güç kurtulmuştur bilirim. Ne o? Sürücü, uzakta bir trafik polisi görmüştür de ondan. Ceza yememek için sizin canınızı tehlikeye atmaktan da çekinmez. Sürücü müşteriye çıkışır:
Çabuk ol kardeşim, görmüyor musun polis var!
Ne yapalım polis varsa. Allah mı var?
Bir yanda da trafik polisleriyle kimi sürücülerin içli dışlılıkları gırla gider. Kim kimi kollar, kim kimin adamıdır, bilinmez! İyileri yok mudur olmaz olur mu?
Biz, gülmeyen insanlar ülkesinde mi yaşıyoruz ne? Anadolu’da söylerler, köy kahvesinde. Sabah sabah suratı asık birini gördüler mi:
Ne bu surat benimle mi yattın, derler Gül biraz gül!..
Zaman zaman yurtdışına gittiğimde —zaman zaman mı?— orada en çok etkilendiğim insan ilişkileri olur. Kimse kimseye bağırıp çağırmaz.
Hıyarağası önüne bak!
Heyyy Kazdağlı, gibi sözler duymam. Teoman Erel’in dediği gibi, çevremde insanlar "periler gibi" dolaşır. Birine bir şey soracak olsam, yardım edebilmek için eli ayağına dolaşır; ne yapacağını şaşırır!
İncelik başka şey vesselam!
***
İzmir'in Bornova Belediyesi, sokak köpeklerini öldürmüyor, kısırlaştırıyormuş. Başkan Ali Sözer’in başarısı, inceliği bu, yabancı basında adı geçmiş başkanın bu nedenle. Ali Sözer’i kutlarım...
Duran Karaca'nın, Hoşdere'de Galeri "Arda”daki sergisini gördüm. Taşlama ustası Mustafa Eşref de oradaydı. Son dörtlüklerinden birini okudu. Şöyle: "Hanımefendi olmuş / Gidinin köçekleri / Menekşe geçiniyor / Tüm kabak çiçekleri!"
*
Bir düzeltme: "Çiftlik" başlıklı son Ankara Notları’nın son paragrafında geçen Nâzım'ın şiirinin ilk dizesi şöyle olacaktı: "Evet vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben vatan hainiyim..."
Düzeltir, özür dilerim.
10 Nisan 1990, Cumhuriyet