İlginç Bir Toplantı...

Bu hafta Ankara'da, UNESCO’nun düzenlediği bir toplantı yapıldı. Toplantının konusu, “Osmanlı Devleti ile Araplar ve Afrika ilişkileri”ydi. Arap İslam ülkelerinden uzmanlar gelmişlerdi. Aralarında Gana, Senegal, Cezayir, Tunus, Libya, Kuveyt, Ürdün’den, Moritanya'dan gelenler vardı. Başkanlığı, YÖK Yönetim Kurulu’ndan Prof. Neşet Çağatay yapıyordu. Toplantıya, Türk bilim adamları, eğitimcileri de katıldılar. UNESCO, dünya tarihini yazdırıyordu, yapılan toplantılar bir anlamda, dünya tarihine ışık tutarken, Türklerin tarihinin de doğru yazılmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktaydı. Şimdiye dek, yazımlara Türkler katılmamışlar, örneğin Romanyalı tarihçi Kunduraki ile Bulgar Todorov’un, Türkler aleyhine yazdıkları, doğrusu Türk bilim adamlarını pek üzmüştü.
Toplantı 3 gün sürdü. Ciddi, bilimsel konuşmalar yapıldı. UNESCO’nun gerçekleştirmeyi tasarladığı “insanlığın bilimsel ve kültürel gelişiminin yazımı"na katkıda bulunulacaktı gerçekte. Bu arada yersiz diyebileceğim bir iki konuşma da olmadı değil, örneğin Arap ülkelerinden gelen biri şöyle konuştu:
Siz İslam Birliği'ne 1972'de girdiniz. Ama, laik bir ülkesiniz. Laiklikle de bir yere dek geldiniz. Ama, sonra... Laiklik ise dini terk etmek demektir. Bundan sonraki işbirliğine laiklik engeldir. Vatandaşlarınız ise hacca gidiyorlar, bir yandan da laiklik var. Arapçayı da öğrenmek, yaymak lazım...
Konuşan hafitçe kambur biriydi. Vaktiyle, Nasır’ın Kültür Bakanlığı'nı yapmıştı, ancak Mısır’da oturmuyordu.
Öteki konuşan Moritanyalıydı, “Benim çocukluğumda halife vardı,” diye konuşmasına başladı, “Türkçe bilmiyorum, ama halife gitti..." diye ekledi. İkisi de, dillerinin altındaki baklayı çıkarmamaya çalışıyorlardı, satır arasında söylemek istedikleri, “Bu Atatürk de, bu laikliği nereden çıkardı? Halifeliği neden ortadan kaldırdı?" dan başkası değildi. Ama, böylesine açık söylemiyorlardı doğrusu, ikide bir araya bir "halife" sözcüğü yerleştiriveriyorlardı...
Dışişleri Bakanlığı toplantı salonundaydı çalışmalar. Toplantıya katılanlardan iki kişi, bu konuşmalara pek içerlediler. Bunlardan biri, Prof. Şerafettin Turan’dı. Özetle şunları söyledi:
Türkiye laik bir ülkedir. Herkesin buna saygı göstermesi gerekir. Biz altmış yıldır laikiz. Ne yapalım yani, halifeyi getirip buyruğuna mı girelim? Burada da mı kitap yakacaksınız? Hacca gitmekten söz edildi, halifelerin tümü çok zengin oldukları halde, hiçbiri hacca gitmemiştir. Arapça öğrenelim diyorsunuz, siz Osmanlı Halifeleri döneminde, neden Türkçe öğrenmediniz? (Moritanyalıya dönerek) O kadar meraklıysanız, alın halifeliği siz! Niye almıyorsunuz?
Şerafettin Turan’ın sert yanıtından başka, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu üyesi, eğitimci Rauf İnan da konuştu. Rauf İnan, öylesine öfkelenmişti ki, bağırarak konuşuyordu. O da özette şöyle dedi:
Laiklik gelişigüzel bir şey değildir. Bu gelişmenin doğasından gelen bir sonuçtur. Yüzyıllardır Doğuda her şey durmuştu. Kültür durmuştu. Laiklikte bu engeller kalktı ve insanlık ilerlemeye başladı. Birçok hurafeler de doğmuştu. Kendim gittim, gördüm, Almanya'da Meins kentinde Gütenberg'in Basımevi, orada gördüm haritada, 1494'te İstanbul'da basımevi olduğu belirtiliyor. 1496'da Selanik’te var. Halbuki bizde basımevi 1727 ya da 1729'da açılmıştır. Şaştım, sonra öğrendim ki, İspanya'dan gelen Yahudiler açmışlar Selanik'te. Sonra Ermeniler açmışlar, sonra Rumlar. Türkler ancak basımevini 1727’de açmışlar. İşte, bu laikliğin olmamasından ileri gelmiştir. Sonra, ben burada laikliği kabul etmiş olanları görüyorum; hiçbirinizin başında fes yok, hepinizin başı açık. Ama, laiklik olmadan önce, bu günah sayılırdı. Pantolon giyiliyor, ceket giyiliyor; sonra Fas'tan Endonezya'ya dek, kadınlar açık. Kurtulmuşlar. Türkiye iki amaçla laik olmuştur, biri: Bir kez İslam mezhepleri arasında çatışmalar oluyordu, örneğin bizde, tertemiz iki Müslüman mezhepte olan Alevilerle, Sünniler birbirlerine düşmandı. Büyük kan davaları oluyordu. Laiklik bunu kaldırdı. İkincisi de laiklik, insan haklarını getirdi. Bakın burada kadınlar oturuyor, kadınların insanlık haklarını veren laikliktir. Avrupa, Birinci Haçlı Seferi'yle başlar İslam'a saldırıya. Eğer Türkler Anadolu’ya gelmiş olmasaydılar, 400 yıl sonra, Amerika yerlilerinin başlarına gelen felaketler, Asyalıların, Afrikalıların başlarına gelecekti. Ama, Avrupalı şimdi bunun yolunu biliyor, işte, “İslam âlemini birbirinden koparırım, birbirine düşman yaparım, istediğimi sağlarım" diyor. "Parçalanmayın yok olursunuz" Kuran’ın asıl gerekli yanları üzerinde durmuyorsunuz. Laikliği ileri sürerek, bizi İslam âleminden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Türkiye’de 850 yılda Anadolu’da yapılan cami sayısı ne kadarsa, son altmış yılda yapılan cami sayısı onun tam on katıdır. Halife, halife deniyor, Kuran'da, “inatçı zorbalar" diye geçer. Onu okuduğu zaman, Emevi Halifesi der ki Arapça, “Sen beni inatçı zorba ile mi bir tutuyorsun? İşte o, inatçı zorba benim. Eğer, yarın mahşerde Allahına kavuşursan de ki; o bana hakaret etti."
İşte halife bu. Bu, Arap Halifesi. Osmanlılarda, halife “yeryüzünde Allahın gölgesi" sayılırdı. Bu İslama tümüyle aykırıdır. Böyle halifelik mi olur?
İstanbul'dan gelen Prof. Tarık Zafer Tunaya, “Meşrutiyet döneminde Arap milliyetçiliği" konusunu işledi. Sözleri arasında, o da "laiklik" üzerinde durdu, şöyle dedi Tunaya, özetle:
Türkiye laiklik üzerine kurulmuştur. Hiçbir zaman laiklik ilkesinden vazgeçemez. Ve bunun için de hiç kimse, bizi eleştiremez. Biz de sizi eleştiremeyiz. Şunu söylemekte büyük yarar var: Bu gibi ilişkiler, petrolden çok daha değerlidir. Dün ile bugün arasında çok büyük farklar vardır, dünün Osmanlı İmparatorluğu yok, ama dünün Arap ülkeleri de yok. Şimdi, laik Türkiye Cumhuriyeti var ve bir de Arap devletleri var. Zannediyorum ki böyle bir durumda, geleceğe çok büyük şeyler bırakabiliriz. Biz, dünküler için yarındık, fakat artık bizden sonrakiler için dün oluyoruz. Ve tarih içindeki yerimizi biterek ona göre hareket etmemiz ve geleceğe bırakacağımız çok şeyler olduğunu bilmemiz gerekir...
Prof. Tank Zafer Tunaya, biraz rahatsız olduğu için Ankara'da çok kalamadı, İstanbul'a döndü.
Prof. Emel Doğramacı, konuklar onuruna bir kokteyl verdi.