28 mart perşembe günü. Türk Tarih Kurumu salonunda, Fransız Profesör Paul Dumont’un, "Fransız devlet arşivlerinde İsmet İnönü" konulu konuşması vardı. Konuşmanın bir özeti, önceki günkü Cumhuriyette çıktı. Fransız profesör, güzel Türkçe biliyordu. Paris'te "3" numaralı üniversitede, Doğu Bilimleri bölümünde öğretim üyesiydi. Arşivlerden derleyebildiği bilgiler 1940 yılına dek uzanıyordu. İlginç şeylerdi. Paul Dumont sözlerinin sonunda şöyle dedi:
...Fransız arşivlerinin 1940'tan sonraki dönemi kamuya kapalı. Oysa, o tarihten sonra, İsmet İnönü'nün önünde, daha otuz yıllık bir siyasal yaşam var. Üstelik de, İkinci Dünya Savaşı'na ve 1945'ten sonra Türkiye'nin her alanda yaşadığı büyük değişime tanık olmuş bir otuz yıl bu. O halde, hareketli bir yaşamın sadece yirmi yılını kapsayan bu sunuşu, bir bilanço ile kapamak söz konusu olamaz. Zira, böyle bir bilanço denemesi, büyük eksiklikler taşımaya mahkum olur. Ben de bunun yerine, sözlerimi, ekim 1937’de, İsmet İnönü’nün başbakanlıktan çekilmesinden birkaç gün sonra ve Cumhurbaşkanlığı'na seçilişinden aşağı yukarı bir yıl önce cereyan eden küçük bir olayın hikâyesiyle bağlayacağım.
15 Kasım 1937'de, Albay de Courson tarafından Savaş Başkanlığına gönderilen bir raporda anlatıldığı biçimiyle, olay şöyle:
"... Bundan üç hafta önce (İsmet İnönü) Stadyumda bir futbol maçı izliyordu. Sporun geliştirilmesine en fazla önem verenlerin arasında yer aldığını belirtmek gerekir.
Gelişinde uzun uzadıya alkışlandı. Bunun üzerine, dikkati çekmeden çıkabilmek için, maçın bitiminde halkın dağılmasını bekledi.
Ama halk da onu bekliyordu. Onu görünce arabasına koştular. Onu omuzlara aldılar ve büyük gürültüyle:
Şef olarak seni istiyoruz, idarenin başına dön! diye bağırdılar.
Bu gösteri İsmet Paşa'nın canını fena hakle sıktı ve arkadaşlarına:
Bundan böyle artık evimden çıkmayacağım! dedi..."
Paul Dumont, olayı aktardıktan sonra, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu küçük olay, o dönemde İsmet İnönü'nün sahip bulunduğu büyük halk sevgisini göstermekle kalmıyor. Onun siyasal dehasının, son derece anlamlı bir örneğini de oluşturuyor. Onun yerine başkası olsa, böyle bir gösteriden olsa olsa mutluluk duyardı. Ama o, günün koşullarında, en iyi silahın geri çekilme ve sessiz durma olacağını biliyordu.
Uzun siyasal yaşamı süresince. İsmet İnönü, birçok kez geri durma zorunda kaldı. Her seferinde, bunu başarmasını bildi. Ama şartlar gerektirdiğinde, her türlü dirayeti ve inadı sergilemeyi de bilirdi. Belki, günün gereklerine uymada gösterdiği bu olağanüstü yetenek sayesindedir ki, hayatının sonuna kadar, daha Lozan günlerinde eriştiği mevkide kalmayı başarmıştır. Sadece Türkiye'nin "ikinci adam"ı değil, ama aynı zamanda, mütevazı ve ölçülü bir dış görünüşün arkasında, yüzyılımızın en şaşırtıcı ve en özgün şahsiyetlerinden biri olmuştur..." Fransız profesör, konuşmasında, satır arasında Türk- Fransız dostluğunu vurgulamaya Özen gösteriyordu, sezdiğim.
Yine Türk Tarih Kurumu’nda, İnönü'nün doğumunun yüzüncü yılı etkinlikleri arasında, Sabahattin Selek'in "Atatürk-İnönü ilişkileri” konulu konuşmasını izlemiştim. "Stadyum" olayına o da ayrıntılarla değindi. Dumont’un açıkladığı, Fransız kaynaklarında da değişik ayrıntılar gözledim. Zaman bulduğumda, Selek'in konuşmasına da yer vermek istiyorum...
Dumont konuşması sırasında Lozan Konferansının kulislerine de değindi, şöyle dedi:
…Yine de konferansın kulislerine bolca ışık tutan bazı belgelere değinmekten kendimi alamayacağım. Söylemeye dahi hacet yoktur ki, tarihçi için kulisler, çoğu zaman, temsilin oynandığı sahneye en güzel bakışı sağlayan yerlerdir...
Zaman zaman “Ankara Notları”nda kulislere girip değindiğim için sevindim doğrusu. “Demek, tarihçiye katkıda bulunuyorum!" diye geçirdim içimden. Dumont’un sözlerini defterime yazdım...
‘‘Atatürk Araştırma Merkezi”nin yayımladığı, "dergi"nin kasım sayısında da, Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün, İsmet İnönü'yle 1973'te yaptığı bir konuşma yayımlandı. Utkan Kocatürk, gazeteci de olmadığı için, Paşa, sorularına rahat rahat karşılık vermiş anladığım. Böyle bir belge ilk kez yayımlandı. TV'de çok az bir bölümü verildi, o kadar. Orada, konuşmanın sonunda İnönü, anılarını neden yazamadığını da anlatıyor. Bir yerinde şöyle diyor
Kimsenin aleyhinde bulunmak istemiyorum... Gitmiş olanların... Hatta Atatürk'le dargın olarak ayrılmış olanları bile, Atatürk'ten ayrıldıktan sonra tekrar cemiyete sokmak için gayret sarfettim. Onun için yazamıyorum, hatırat yazmama bir büyük mani de bu benim! Nasıl inkişaf etti, her birinde de tekamül oldu, aramızda ne ihtilaflar oldu, bilinmesinde fayda görmüyorum. Ve Milli Mücadele'nin dar zamanlarında hizmet etmiş olan insanların değerleri, hakları olan ölçüde mahfuz kalsın, istiyorum. Bunun için fazla tafsilata giremiyorum.
1 Nisan 1985, Cumhuriyet