SHP 3. Olağan Kurultayı'nda genel başkanlık için ilk tur bitmiş, oylar açıklanmıştı, ilk turda Hinthorozu 510, Deniz Baykal 483 oy almışlardı. Erdal Bey, yandan bir fazlayı bulamamıştı, ama sonuç da aşağı yukarı belli olmuştu. Belli olan bir şey daha vardı; oylamanın üçüncü tura gideceği. İlk turun sonunda, aralarında Muğlalılardan iki kişi, birinin adı Mehmet, öbürününki Mustafa'ydı; İstemihan Talay'la konuştular.
Gidelim Deniz Bey'e, ikinci tura girmesin, çekilsin adaylıktan! mı dediler ne, kesin nereden bileyim. Sonra Üçü Deniz Baykal’a gittiler.
Biz kaybediyoruz, örgütü ayakta tutabilmek için çekilmelisiniz adaylıktan... dediler.
İsmail Cem oradaydı; tepki gösterdi:
Çekilemezsiniz, çekilmeyin! Biz kazanacağız! dedi.
Deniz Baykal şaşkındı; bir süreden beri İsmail Cem'in etkisindeydi.
Çekilmiyorum! dedi. Ben böyle yazıyorum, ama belki de bu bir öykü; bana anlatanların öyküsü. Her çeşit açıklamaya açık...
Hinthorozu'nun üç turda kazanması, hep tartışılmak istenecektir. Milliyet'te okudum; Deniz Bey, Cumhuriyet muhabirlerine bir değerlendirme yapmaktan kaçınırken Milliyet'e “8 sene genel başkanlık yaptıktan sonra bu şekilde yeniden seçilmek düşündürücü değil mi?” diye tepki göstermiş. Haberin içinde yok, ama başlıkta var: “Böyle seçilme nerede görülmüş?” demiş. Çok bir şey söylemiyor, ya da söyleyemiyor, ama “İkinci G. Merkez”e bir şeyler taşıyor sezinlediğim...
Kurultayda her şey Deniz Baykal’dan yanaydı. Divan Başkanı seçimi bile. Hasan Fehmi Güneş, olağanüstü kurultayda da baştandı; kimi potlar kırdı; “Deniz Baytal, Türkiye'yi yönetecek nitelikte bir arkadaşımdır" gibisinden sözler söylediği ileri sürüldü, o da bunları Anadolu Ajansı aracılığıyla düzeltme zorunda kaldıydı. Hasan Bey:
Canım, nasıl olsa Genel Başkan İnönü güçlü, karşıya biraz ödün versen, ne olur yani? Bir tatsızlık çıkmasın! diye düşünmüş olabilir miydi?
Deniz Baykal kanadının nasıl "profesyonelce'’ çalıştıklarını Hasan Fehmi Güneş bilmez mi hiç? SHP grubunu -kapalı olduğu için- izleme olanağı bulamadım hiç; ama kurultayı izledim. Hasan Fehmi Güneş'in yönetimi çok mu çok kötüydü. Bundan daha kötü yönetilebilir miydi bir kurultay kestiremiyorum. Salon tıklım tıklım dolu; gazeteciler ayakta; Emin Çölaşan ayakta kaldı bir süre, bizler “kendimize nasıl yer bulacağız?" diye çırpınıyoruz; Deniz Bey'in amigoları bağırıyor:
Örgüt dışarıda, örgütsüz kurultay!
Hasan Fehmi Güneş de katılmaz mı amigolara;
Örgüt dışarıda! diye.
Örgüt neden dışarıda olsun? Örgüt dediğiniz delegeler, milletvekilleri, geriye dinleyiciler, gazeteciler, “protokol”deki kişiler kalıyor. Bakıyorum, delegeler yerlerinde. Amigolar bağırıyor. Hasan Fehmi Güneş bağırıyor. Divan başkanlığı yapmak dernek, sesi gür olmak, bol bol bağırmak dernek midir?
Daha önceleri Yüksel Çakmur'un, Şeref Bakşık'ın adları geçmişti aday gösterilecekler diye. Böyle ikili grupların oluştuğu kongrelerde, kurultaylarda, her kanadın divan başkan adayını göstermesi, en tutarlı yoldur. Biz gazeteciler, divan başkanlığı seçimlerinden kongrenin sonucunu da rahatça çıkarırız çok zaman. Ama böyle iki yanı da idare edeceği düşünülen, tek aday göstermelerde, kongre sonucu karanlıklaşır. Hasan Fehmi Güneş’in aday gösterilmesi gibi durumlarda kurultay da işte böyle olur; bir genel başkan seçimi ilk turda bitecekken üçüncü tura dek sürünür!
Divan başkanlığı için neden bir Ahmet İsvan düşünülmez, neden bir Necdet Uğur düşünülmez, şaşar kalırım!
Ferhat Aslantaş anlatıyordu, Zincirbozan'dan sonra Deniz Baykal'ın SODEP’e girmesi için Hasan Fehmi Güneş’i ricacı göndermişler. Dernek, Deniz Bey'le araları o zamandan, hatta Ecevit kabinelerinden iyi. Halk dilinde "Alacası içinde" diye bir söz vardır; biz, politikada hep, alacası içinde olanlardan çekmişizdir. Bu eleştirilerimin biraz ağır kaçtığını biliyorum. "Dost acı söyler!” atasözünü düşünürlerse SHP'liler, sonunda hak vereceklerdir. SHP kurultayı ile ilgili olarak yansıtılacak çok şey var; kimse değinmediği için işe kurultay başkanından başlamak istedim. Ertuğrul Günay, ilk günü bir basımevinde basılan düzmece giriş kartlarından söz etti; düzmece kartların örneklerini, asıllarıyla birlikte divan başkanlığına sundu. Ne yapıldı, bir şey duymadık. Azından bu kınanabilirdi. Olmadı!
Düzmece dinleyici kartları basan basımevini önce Çankaya belediyesinin zabıtaları bastı; onları kovdular:
Ben milletvekiliyim, gidin buradan! diye.
Murat Karayalçın ele aldı işi; Anakent belediyesi zabıtaları gittiler; düzmece kartların basıldığı yer bulunmuştu. İkinci günü, Baykalcı amigolar, pek egemen olamadılar, belki de bu yüzden. Kartlar, zamanında, dışarıda bekleşen amigolara yetişememişti. Kim söyleyecek, öyle divan, böyle kurultay mı olur? Salonda sıcaklık 60 dereceyi bulmuş; havalandırma delikleri dövizlerle kapatılmış; bir şey daha var, Divan Başkanı Güneş'in arkasına vantilatör mü konmuş? Ben görmedim.
Hinthorozu Erdal Bey, gerçekten her konuda hoşgörülü davrandı. Seçimin üç tur olması, divanın seçiminden kaynaklandı. Erol Çevikçe, ikinci turda ortaya çıktı, Baykalcılar’dan kimi umutlanmışlardı. İsmail Cem (Soyadı ipekçimi, nedense İpekçi soyadını mahkeme kararıyla kaldırdı) Deniz Baykal'ı bir yerlere götürmüş, orada bırakmıştı. Kamuoyunun salondaki amigolardan oluştuğunu sanmak yanlıştı. Sabah'ın, Deniz Baykalara yüzde 80’lere varan şans tanıması da. Cumhuriyet üç gün boyunca, Kızılay yöresindeki dağıtıcılarda, öğleden sonra bulunmuyordu, Kamuoyu neyi nereden izleyeceğini biliyordu...
Kurultay bitti mi? Teoman Erel, salı günü, her zamanla gibi eğlendiğim, bir yazı yazmış. "Biz kolayca yaşlanmayacağı anlaşılan düşük tempolu Erdal Bey'in genel başkanlığının çok uzun süreceğini sanmıyoruz. Ankara’da milletvekili olmak için eteğine tutunan tabansızlar dışında, örgütün desteği Baykal’a yöneliyor" demiş. Teoman, kurultaydan üçüncü tur oylamanın sonucunu beklemeden ayrılmıştı!
Salı günü Erdal Bey'in basın toplantısına gittim. Esprili, nükteliydi, içeri girerken, beni yer arar buldu;
Niye oturmuyorsun, ayakta mısın? diye sordu. "Gel benim yanımda otur!" dedi.
Olmaz, dedim, sonra beni de aday sanırlar...
Bir soru da ben sordum toplantıda;
Efendim, ikinci genel merkezden yakınıyordunuz? Şimdi, o genel merkezin malları ne olacak? Partiye mi kalacak? (Çok güldü, şu karşılığı verdi;)
Yok, yok. Biliyorsunuz, bu maddi bir mesele değil, manevi bir mesele. Biz bu manevi varlığı, partiyi başarıya koşturmaya çağırıyoruz...
* * *
1987 seçimleri sırasıydı; Cumhurbaşkanı Kenan Bey, SHP Genel Yazmanı Fikri Sağlar’a çok kızıyordu konuşmalarından ötürü. Biriyle, Hinthorozu'na haber gönderdi. "Bu Fikri Sağlar'ı oradan uzaklaştırsın!" diye. Erdal Bey, uzaklaştırma yerine, şöyle dedi:
Merak etme, ben seni hep destekleyeceğim!
Kenan Bey'in dedikleri olmadı ama, Deniz Baykal kanadı kurultayı alınca, Fikri Sağlar, genel yazmanlığı bırakma zorunda kaldı!
Şimdi, SHP'ye hareketli civa gibi bir genel yazman aranıyor; birçok aday olabilir. Fikri Sağlar, seçimlere giderken, bu aşamada unutulmamalı. 1987 seçimleri sırtından geçen Sağlar, önemli görev yapabilir. Fikri Sağlar'ı seçmek için azıcık yürek mi ister ne? Genel Sekreterliğinde ona demeç verme yasakları mı konmuştu ne? Elbette karışmak bana düşmez. Yöneticiler daha iyi bilir...
3 Ağustos 1991, Cumhuriyet