İki Mektup...

Hacca gidip dönen yurttaşlarımızdan Alaattin Türker, başından geçenleri şöyle anlatıyor:
“... Hacı adaylarını Ankara'dan götüren uçağın hareket saati 19.45 olduğu halde, bizleri altı buçuk saat önce havaalanında topladılar. Saat 20.30'da Cidde Havaalanı’na indik. Dokuz saat de burada, yerlerde süründük. Sahipsizlikten yanımızda götürdüğümüz konserveleri hep aldılar, ikinci günü saat 07.15’te ilkel, kötü otobüslerle on bir saatte Medine’ye vardık. Cidde ile Medine arası 700 küsur km.’dir. Medine'de yirmi metrekarelik odaya on iki kişi yerleştik.
Banyosu yok, buzdolabını ikinci günü aldılar. Yüznumarasının suyu açılınca lavabonun suyu kesilir.
O kadar modern otobüsler varken, yine aynı eski otobüslerle Mekke’ye gittik. Bize ayrılan odanın kapısına bitişik yüznumara tıkanmış, biriken mikroplu su, odanın kapısında. Bir türlü açtıramadık. Durumu kafile başkanı S. S.'ye arzettim, “incelettiririm” dedi. Ayrıldığımız güne kadar soran ve ilgilenen olmadı.
Arafat Dağına çıktık. Durulmayacak derecede sıcak olduğu halde, bize çadır kurmamışlardı. O sıcakta bulabildiğimiz bir çadır ile hayli zorluklarla bir gölgelik yaptık. Akşam geç vakitte Medine' ye gitmek üzere yola çıktık. Sabah şeytanı taşlamak üzere yola düştük. Yollar çok kalabalık. Önde kafile başkanı “S.” sağında ve solunda grup başkanı hocalar, ellerinde hoparlör “Sağa yanaşın, sola yanaşın” diye komut vererek yürüdüler. Geride kimler kalmış, gelmeyenler kaç kişiymiş, arayan soran olmadı.
Kafilemizde bulunan hastalarla, ancak biz ilgilenmek zorunda kaldık. Kızılay'ın sağlık ekiplerine ait arabanın yanına bıraktık. Hastanın eşi yanında kaldı. Bizler de kafilenin gerisinde kaldık. Bizleri arayan, soran, ilgilenen olmadı. Çekilen çile o kadar çok ki, yazmakla bitecek gibi değil. Bizlerden 255 bin TL. alındı, buna karşılık bin riyal verdiler. Bir kurbanlık keçi 500 riyal. Geri kalan 500 riyalla nasıl geçinilir? Edindiğim bilgiye göre, uçakla otobüslerin ücretleri 100-105 bin TL.'dir. Geri kalan da, yirmi günlük, on ikişer kişilik odaların ücreti ile beş kilo hurma parası. Bu kadar “fahiş” bir ücreti hacılara nasıl reva görüyorlar? Biz bu sefalet ve zahmetleri çektik. Bundan böyle gidecek hacı adaylarına zahmetleri, sefaletleri çektirmesinler...”
★★★
Eskişehir'den Bayan B. G. şunları yazmış:
“22 kasım 1982 tarihinde çıkan Timur Selçuk'la söyleşi” yazınızdan esinlenerek, buruk bir acıyla yazıyorum.
“Eskişehir Çalışan Kadınlar Derneği”nin istemi üzerine, Timur Selçuk’un şehrimize gelmesi çok güzel bir olay. Yalnız bizim gibi dar gelirli vatandaşlar için bin TL. gibi bir para oldukça yüksek. 7 -10 bin TL. asgari ücretle çalışanlar, kazançlarının birkaç binini ayırıp da nasıl gitsinler?
Çoğunlukla, ana baba eline bakan; ekonomik bağımsızlığına kavuşamayan gençlik nasıl gitsin?”
Ama sanatçımızın durumunu da gözardı edemeyiz. Bulunduğu yerden geliş gidiş için, sinema sahibine, organizatöre (aklıma ilk geliverenler) de belirli paralar ödenecek. Öyle bir döner çark ki, bu sanatçıyla halk arasına bir sürü el giriveriyor. Genç ozanlarımızdan Haydar Ergülen bir dizesinde: “Şimdilik pazarı olmasa bile / Kanıksanmış sevgiler de tecime elverişli” diyor...
İki hafta kadar önce Edip Akbayram — Dostlar ve birkaç sanatçı daha geldiler. Sahneye son çıkan sanatçı Akbayram oldu. Ben Akbayram'ın gelecek kuşaklara, insanın ta... yüreğine işleyen müziği ve sesinin var olduğu plaklarla birlikte, tüm heybeti ve cana yakınlığı ile anıtlaştırılması gereken sanatçılar arasında olması gerektiğini düşünürken, dilerken, inanır mısınız bazı bireyler, Akbayram sahnedeyken, salonu terketmeye başladılar. Onlar geldiler, gördüler, göz zevklerini okşadılar o kadar.
Akbayram'ın acısı hâlâ yüreğimdeyken, Timur Selçuk gibi bir sanatçının şarkılarını izleyip, özümleyememe acısı çöktü içime.
Arnavut ozan Migjeni'nin bir şiirinde şu dize geçiyor:
“Yoksulluk, çocuğu daha büyümeden olgunlaştırır.”
Bana önerilen yol ne biliyor musunuz? On dokuz yaşımın baharını yaşayıp, olumsuzluklarla kafamı doldurmamalıymışım. Düşünmemeliymişim. Benim gibi cici bir kıza yakışmazmış. Bizler acıyı bal eyleyeli çok oldu...”