Oğlu Abit Dursun anlattı: Turan Dursun, Sivas'ta bölge müftüsüyken, Cumhuriyet bayramlarında, tüm imamları, müezzinleri toplar, sıraya sokup resmi geçitte geçirirmiş. İmamlar, müezzinler, Atatürk anlına çiçek koyarlar, saygı duruşunda bulunurlarmış. İmamlardan ayaktopu mu, eltopu mu ne, takım kurmuş, maçlar yaptırmış. CHP döneminin Diyanet işleri başkanlarından, eski Devlet Bakanı Dr. Lütfü Doğan, bir gün Turan Dursun'u anlatırken:
İmamlara şort giydirdi! demişti.
Turan Dursun’un ağaç sevgisi, anlatılamazmış. Neredeyse ormanlar yetiştirmiş. İmamları, müezzinleri diktikleri ağaç (idelerine göre değerlendirir, "Şu kadar ağaç dikmeyen imamın işine son verilecektin” gibi genelgeler yayımlarmış imamlara. Ağaç diken imamları Ödüllendirirmiş. Atatürk'e çok bağlı, onun ilkelerinden dünyada ödün vermezmiş. Atatürkçü ararsanız, Turan Dursun'u gösterebilirmişsiniz. Turan Dursun'u, Atatürk düşmanlarının öldürdüklerine kuşku yoktur. Turan Dursun'a sıkılan kurşunlar; Atatürk'e, lâikliğe sıkılmıştır. Turan Dursun'a, bir yıl önce susturucuyla beş kurşunu sıkan katil ya da katiller, bugüne dek bulunamamışlarsa, bunun baş sorumlusu Çankaya'ya ANAP oylarıyla tırmanıp orada oturan Hacı TÖ başta, tüm ANAP iktidarı, başbakanları, bakanları, güvenlik görevlileri, milletvekilleriyle, tüm 12 Eylül uzantısı iktidardır. Turan Dursun'un, Muammer Aksoy'un, Bahriye Üçok’un, daha nice ilericinin katillerini bulamayanlar, ne yüzle bir beş yıl daha İktidar olmak istiyorlar anlamak kolay değildir. Kalmışsa, daha birkaç Atatürkçüyü de ortadan kaldırmak için mi?
Turan Dursun'u anlatıyordum; oğlu Abit anlatıyordu; Turan Dursun, doğayı çok severmiş. Boş zamanlarında hep dağlarda, kırlardaymış. Genç oğlu Abit, ona yetişemezmiş. "İki Bine Doğru” ya da ''Yüzyıl” dergilerinde yazıları yayımlanmaya başlayınca, gözdağı mektupları gelmeye başlamış. Paralar öneriyorlarmış!
Yazma, sus! Yazıları bırak, sana istediğin para verilecek!
Yurtdışından, yurtiçinden geliyormuş para önerileri, yazılan kesmesi için...
Beni öldürecekler! dermiş, bırakmayacaklar bunlar...
Turan Dursun'un öldürülüşünün birinci yılıydı dün; üç gün önce pazartesi günü, oğlu Abit'le birlikte Cebeci gömütlüğüne gittik. Turan Dursun'un granit taşından anıtını gördük. Orada saygı duruşu yaptık. Kenan Bey'in eşi Sekine Evren’in gömütü de Turan Dursun’un gömütünün çok yakınındaydı. Oltan Sungurlu'nun kardeşinin gömütü, Turan Dursun'unkiyle yan yanaydı. Turan Dursun'un granit taşında şöyle yazıyordu: "Ben karanlıkların ölümüyüm.”
Turan Dursun, “Din Bu” kitaplarının ilkinde; "ölürsem” başlığı altında, şu dizeleri yazmış el yazısıyla. Bu, kitabın 8. baskısında çıktı; şöyle:
"O zaman anlarsın / ölünce biri / Pazar kızışır. / İkiyüz olur hemen yüzler, / Hemen. / Dersin "Neymiş meğer", / "Ben de ölürsem eğer / Ey “aydın cemaat"! / Lütfen öldürme beni! / Lütfen!”
* * *
Ankara’da, Orsan Öymen’in yazı başlığıyla "politika kazanı" fokur fokur kaynıyor, adını açıklamayacağım. Hacı TÖ'ye yakın bir eski politikacı, son gelişmeleri şöyle değerlendiriyordu:
Ben ANAP'ın son seyrine girmek istemiyorum. ANAP’ın iktidar şansı yanlış birtakım şeylerle giderilmiştir. Yoksa, ANAP bu curcunada tekrar İktidar olabilirdi. Ve muhalefetin çalışmasıyla değil, ANAP'ın kendi yönetimindeki birtakım şeylerle, iktidar güçlerini yitirmişlerdir. Üzülecek nokta odur. Yâni, ANAP'ın ben her şeyini tasvip etmiyorum, yaptıklarını, ANAP öyle bir politikalar izledi ki, son birkaç senede, bunu, şunun bunun demiyorum, neticede bugün şöyle bir seçimi kazanamayacak durumlar doğdu diye konuşuluyor. Bu durum olmayabilirdi yani, benim kanaatim. Çünkü muhalefeti siz de biliyorsunuz, muhalefetin Türkiye’de çok güçlü bir görünüm sergilediğini söyleyemezsiniz. ANAP'ın bu duruma düşmesi... Zaten öyle demişler; tarihte 17 mi, 18 mi büyük imparatorluk kurulmuş, Osmanlı da bunlardan bir tanesi; hepsinin yıkılma sebebi dış etkenlerden çok, iç etkenlermiş (gülüşmeler). Partiler de böyle, iç etkenlerle zayıflayıp gidiyorlar; bu, dernek tarihi bir şey. Yani bütün siyasi partilerde, iç meselelerle... geçmişte ben gördüm, Demokrat Parti’yi, Halk Partisi’ni ondan evvel, nasıl yükseldi, nasıl indi, nasıl çıktı? Hep aynı şeyi görüyorum. Süleyman Bey’in 1969'da kabineyi kurarak yaptığı büyük tarihi hata, onu hâlâ muhalefette tutuyor. Bunlar iç dinamikler...
Nasıl olmuştu o?
1969 seçiminden sonra bir kabine kurdu, siz onları hatırlamıyor musunuz?
Evet! Ne oldu kabineye?
O kabinede iç koalisyonu terketti, öbür taraf üzerine dayadı bütün hükümeti...
Kimdi onlar?
İşte o, "ılımlılar" mıydı neydi onlar...
Anladım, Demokratik Parti olayı...
Yüzde 56 reyle İktidara gelen bir parti, altı ay sonra Meclisle güvenoyu alamadı! Bunların hepsi, neden geliyor, İç değerlendirmelerden geliyor. Bizim siyasi partilerimizin İniş çıkışları, dış etkenlerden değil, muhalefet etkilemiyor. Partinin kendi yanlışları etkiliyor. Ve bu galiba bir kader çizgisi. Demokrat Parti, birinci 1950 seçiminde güzel gelmiştir, 1954'te daha güçlü gelmiştir; 1957’de perişan olmuştur. Adalet Partisi aynı şekilde 1965'te çok güzeldi, 1969'da daha güzel sonuçla geldi, ondan sonraki seçimde ekalliyete düştü. Biliyorsunuz yani. Dernek iki seçim götürülebiliyor; burada da bilmiyorum ANAP'ın durumunu, ona bir uzantı yapmak istemem. İhsan Sabri Bey'in geçenlerde bir konuşmasını okudum. "Bu seçimin kaderini diyor, DYP ile ANAP'ın durumu tayin eder.” Ona katılıyorum. DYP ile ANAP'ın arasında bir yüzde 45-46 rey var, bölüşüm yapılıyor şu anda; bu nasıl bölüşülürse, iktidar öyle oluşacak görünüyor.
DYP önde gidiyor deniyor, katılıyor musunuz?
O kadar bilgim yok, önde gittiğini söyleyemiyorum. Yalnız benim gördüğüm, geriye doğru sayıyorum; 100’den iniyorum aşağıya; “Şunlar şu kadar alır, bunlar bu kadar alır" onun şeyi, ortaya çıkan şöyle bir manzara var DYP ile ANAP’ın takriben yüzde 45-50 arası bir reyi vardır. Bu reyin bölüşümü, prima partiyi tayin eder diyorum. Soldakilerde de başa baş demiyorum, Erdal Bey tabii daha yukarı bir sayı alır, ama Erdal Bey alacağını alamayacak, Ecevit’in durumu ondan şey görünüyor kamuoyu yoklamalarında. Ben yani okuduklarımla söylüyorum. Onun için de Türkiye bir kaçınılmaz koalisyona girecek. Benim kanaatimi söyleyeyim, koalisyonlar zor şeylerdir, biz yaşadık, ben üç koalisyon hükümetinde üyelik yaptım. Fakat şunu da söyleyeyim. Koalisyonların faziletli taraftarı da var. En güzel tarafı nedir biliyor musunuz? Ki Türkiye’nin ihtiyacı vardır, birbirlerine bağdaşmayacakmış gibi görünen fikirleri güzel bir bağdaştırma ortamı doğuyor koalisyonlarda. Ve birbirine çok ters gibi görünen iki partinin bir sürü meselede çok güzel konsensuslar yani, mutabakatlar doğurduğunu gördük. Ve bence Türkiye'nin ihtiyacı da budur aslında. Yani aşiretçilikten daha iyi bir şeydir bu...
5 Eylül 1991, Cumhuriyet