İki eski bakanın açıklaması...

Önceki gün çıkan "Uyan artık" başlıklı "Ankara Notları"yla ilgili olarak, eski bakanlardan Ahmet Taner Kışlalı'yla, Hasan Esat Işık’tan birer açıklama aldım. Kışlalı, bir dönem Kültür Bakanlığı yapmıştı. O günlerde Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda yapılanları şöyle anlatıyor:
“1978 yılı sonbaharında Atina’da yapılan Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin kültür bakanları toplantısı vesilesiyle Averof’la uzun bir görüşmem oldu. (O tarihte kendisi Savunma Bakanı ve Karamanlis hükümetinin en etkili üç üyesinden birisiydi.) Kendisine -şimdiki Pekin Büyükelçimiz sayın Necdet Tezel'in de hazır bulunduğu bir konuşmada- şu düşünceleri aktardım:
Türkiye ve Yunanistan'ın ortak çıkarları, aralarındaki sorunlardan çok daha önemlidir. Bu nedenle er ya da geç sorunlarımızı aramızda çözmek zorundayız. Şu anda önemli olan, sorunların çözümünü zorlaştırıcı bir ortam yaratmamak ve her iki taraf kamuoyunu olumsuz biçimde oluşturmaktan kaçınmaktır. Sorunlarımızın çözümünü kolaylaştırıcı en iyi yol kültürel ilişkilerdir. Örneğin sportif ilişkilerde rekabetin olmasına karşılık, kültürel ilişkilerde rekabet yoktur. Bu çerçeve içinde size açık çek veriyorum: Her türlü kültürel ilişki önerinizi kabule hazırız. Eğer uygun görürseniz, Dido Satiriyu'nun "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" yapıtını bir Türk-Yunan ortak yapımı olarak sinemaya aktaralım. Örneğin siz bir Savaş Bakanı olduğunuz halde, bu yıl Fransa'da "en iyi yabancı yazar" ödülünü "Miken’e dönüş” gibi, savaş aleyhtarı bir sahne oyunuyla kazandınız. Ben bu yapıtın Türkçeye kazandırılmasını da isterim...
Arkasından kendisine, 1965 yılında ABD’ni bir öğrenci olarak ziyaret ederken başımdan geçen bir olayı anlattım. San Fransisko'da, Muğla doğumlu, Türkiye'yi 1931'de terketmiş, 1961'de de -para kazanmak amacıyla -Yunanistan'dan Amerika'ya göç etmiş Yunanlı bir lokantacıya rastlamıştık. Bize büyük yakınlık gösterip, istediğimiz özel yemekleri (karnıyarık ve bulgur pilavı gibi) özel aşçı gibi yapıyor, en az ikişer porsiyon doldurduğu halde bir porsiyon parası alıyordu. Son gün bizi evine çağırdı. Beyaz peynir, kavun, rakı ikram edip Zeki Müren'in plaklarını dinletti. Tavla oynarken de gözleri yaşararak şunları söyledi:
Bu memlekete geleli sadece üç kez sinemaya gittim; Üçünde de olay İstanbul’da geçiyordu “Rusya’dan sevgilerle", "İstanbullu adam" ve "Topkapı"... Görüyorsunuz, aynı yemekleri, aynı müziği, aynı oyunları seviyoruz. Yunanlılarla Türklerin kardeş gibi geçinmeleri için bir tek koşul var. Tarih kitaplarını yakıp çocuklarımıza okutmamak.
Bu ancak ilkokul mezunu olan, ama iki tarafı da tanıdığı için insancıl açıdan yaklaşabilen sağduyu sahibi bir insanın sesiydi. Beni ve arkadaşlarımı çok etkilemişti. Bu olayı daha sonra rastladığım -büyükelçiler dahil- her Yunanlı'ya, iki tarafın devlet adamlarına her zaman aynı heyecanı duyarak naklettim. Averof da anlattıklarımdan duygulanmışa benziyordu; şöyle dedi:
Sizi dinlerken heyecanlandım. Bunları Karamanlis’e aynen ileteceğim... Ama herhalde tarih kitaplarını yakmamızı önermiyorsunuzdur?
Yanıtım kısaca şöyleydi:
Elbetteki hayır; ne var ki, Almanya’yla Fransa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaptığının bir benzerini bizim de gerçekleştirmememiz için bir neden de görmüyorum. Onlar, ortak bir komisyon oluşturup, iki ülkenin ders kitaplarındaki abartılmış, yanlış, düşmanlık aşılayıcı bölümleri ayıklamışlardı aynı şeyi niçin yapmayalım? Ortak çıkarlarımız, düşmanlığın yerini dostluğun almasını gerektirmiyor mu?"
Kışlalı, açıklamanın sonunda, görüşmeden “çok umutlu" ayrıldığını ancak, Yunanlıların "açık çek” doldurmadıklarını belirtiyor. Kışlalı'nın yolladığı notu, özetlemek durumunda kaldım. Bazı bölümleri de çıkardım. Okurlardan ve Kışlalı'dan özür dilerim...
Milli Savunma eski Bakanlarından Hasan Esat Işık, şöyle diyor açıklamasında:
“Köşe yazınızda, biri kişisel diğeri ulusal nitelikte iki üzüntünüzü dile getiriyorsunuz: Bir dostunuzun Amerika’ya yerleşmesi ve Yunan hükümetinin Yunan çocuklarına Türklere sevgi duygusu aşılanmasına tahammülsüzlük göstermesi.
Bu tahammülsüzlük bizim için üzücü ise de, sanırım bundan önce, -Yunan ulusu için demeyeceğim, çünkü tüm ulusların genel eğilimi husumet değil, sevgidir- Yunan hükümetleri için hazindir. Aslında bu Türklere karşı bir hareket değil, insanlık dışı bir harekettir.
Yazınızda, "Dostluk duygularının engellenmek istendiğine" Yunanistan'dan bir örnek veriyorsunuz. Ben de şimdi, tam üç yıl önce 18 mart 1981 tarihli bir gazetemizde yayımlanmış olan bir yazıyı anımsıyorum: Amerika'da New Jersey'de bir lise öğretmeni öğrencilerine "soykırım" üzerinde bir inceleme görevi verirken konuyu şöyle sunmuş:
"Kültürel alanda yüksek bir düzeye erişmiş olan iki toplum, Türkiye ve Almanya, son zamanlarda insanlığa karsı yapılabilecek en korkunç şeyi yapmışlardır: Ermeni ve Yahudi katliamı öğrenciler taralından işlenecek..."
Yazar, öğrencilere böyle bir ödev verilmesine isyan ediyor ve bunu "beyin katliamı” olarak tanımlıyordu. Bir eğitim kurumunda tarihin bu kadar saptırılabilmesi, Nazi yöneticileri tarafından tek yanlı olarak Yahudilere karşı yapılmış olanlarla dış tahrikler sonucu Ermenilerin saldırısı üzerine başlamış. Türkler ile Ermeniler arasındaki karşılıklı çatışmanın bir tutulması beni de ürpertmişti. Böyle olaylara kayıtsız kalabilmemiz elbette mümkün değildir. Bilmiyorum yetkili makamlarımızca gerekli işlemlerde bulunulmuş mudur ve ne gibi bir sonuç alınabilmiştir?
Sevgi ve saygılarımı yinelerim"