İğneyi Kendimize...

On gün önce, Milliyet gazetesinde, Ankara sayrıevindeki olaylarla ilgili üst üste birkaç haber çıktı. Haberi, Hülya Aydoğan yakalayıp yazmış, arkadaşlarını da atlatmıştı. Sekiz sütundan verilen haberlerle, gazete yöneticileri şöyle demeye getiriyorlardı:
Biz yalnız promosyon yapmıyoruz, haberde veriyoruz; bakın, SSK sayrıevindeki durumu yakaladık, halkın gözleri önüne seriyoruz!
Her şey uygun. Kitabına uymuş. Sağınlardan, bu yazıları, haberleri okuyanlar üzülmüşlerdir kuşkusuz. Ama, ya kendileri ya da eşleri, kuponlan kesmeyi de unutmamışlardır. Birinde üç kupon, birinde altı kupon. Kesmece bunlar!
Sağınların onurlan ne olacak? Kim savunacak onları? Türk Tabipleri Birliği ne yapıyor? Oradaki değerli arkadaşlarımız, sağın, sağlıkçı haklarını savunmakla görevli değiller mi yoksa?
11 ağustosta çıkan Milliyet'te başlıklar şöyle:
“Bu nasıl hastane?" (sekiz sütuna), alt başlıklar: “Ankara SSK Dışkapı Hastanesi’nin 4 doktoru hakkında yolsuzluk, hırsızlık, zorlama ve cinsel taciz” suçlaması.
Bu başlıklar yetiyor, geriye bir şey kalmamış zaten. “Gizli" yazılı yazının girişi şöyle:
“Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Makamına", Tarih 24.5.1995; Konu: Doç. Dr. Haluk Özbay hakkında şikâyet. Girişi de şöyle:
“Baştabiplik görevine başladığımdan bu yana Psikiyatri Klinik Şefi Doç. Dr. Haluk Ozbay'ın maiyetindeki birçok bayan personele yönelik cinsel tacizleri konusunda sözlü ve yazılı şikâyetler almaktayız. Yazılı şikâyetlerden ikisi Teftiş Kurulu Başkanlığımıza ve Sağlık Daire Başkanlığımıza iletilmiştir..."
Buradan iki şey çıkıyor: Haber kaynağı bu denli açık ele verilmemeliydi. Kimse, gazeteciye haber kaynağını soramaz. Gazeteci, haberi yazış ustalığıyla, haber kaynağını saklayabilir, ele vermeyebilirdi. Hülya Aydoğan, bunu başaramamış, gazetecilik açısından büyük bir açık vermiştir. Bunu gençliğine veriyorum. Gençlik yıllarımın dokuz yılı Milliyet’te geçti, biz böyle haber yazmazdık!
Haberde geçen “başhekim”, benim deyişimle “başsağın", görevinden alındı. Görevden alan sosyal demokrat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis. Başsağın Bn. Gülten Özgün. Gülten Özgün ün yerine Diyarbakır'dan gelen Gazi Aydın, Diyarbakır’dan geldi, ama Sivaslı Ziya Halis'in hemşerisi!
Başsağın Gülten Özgün, SSK Dışkapı Sayrıevi nde bazı iyi şeyler yapmak istiyordu. Ama, sonuçta birçok kişiyi karşısına aldı. Örneğin, muayenehanesi olan sağınlar, karşı çıkmaktaydılar.
Hülya Aydoğan'ın anlattığı olayların çoğu yeni değildi, birkaç yıl öncesinin olaylarıydı. Parça parça gazetelerde de çıktı. Açık konuşayım, ben de muayenehane açılıp, sağınların sayrıevinı bırakıp, muayenehanelerine zaman ayırmalarından yana değilim. Ama, onlan “hırsızlıkla" suçlamak usumdan geçmez. Yasalar, muayenehane açma hakkını vermişse, açacaklar, niye açmasınlar? O zaman bu hak verilmesin.
Başsağınlar, muayenehanesi olmayanlardan seçilir, dedikodu filan olmasın diye. Gülten Özgün, SSK'de kapıları kapatmış öğrendiğime göre, kimseyle konuşmamış, herkesi aynı kefeye koymuş.
Milliyet’te çıkan haberleri, sağınlar “yargısız infaz" diye nitelediler. Eski haberler yeniymiş gibi ileri sürülüyor diyelim, 3-4 sağın hakkında soruşturma açılıyor diye, tüm bir sayrıevi çalışanı suçlanabilir mi? Sağınlar, insan içine çıkamayacak mı? Gülten Hanım’ın bir yılı aşkın görevi sırasında hiçbir yolsuzluğu görülmedi. SSK Etlik Sayrıevi Başsağını Bilal Sert'in de öyle. Bu kişiler, değerli aydınlar, sağınlar. Belki de, bu sayrıevlerindeki olayların büyümesini isteyenler, SSK sayrıevlerini özelleştirmek isteyenlerdir ne bileyim? Bu iki sayrıevi de eğitim sayrıevi, buraJan, hizmet sayrıevi yapmak isteyenler mi var? Bir de politikacılar, nedense sayrıevi başsağınlarını, kendi adamlarından seçmek istiyorlar. Dışkapı SSK'ye daha önce gelenlerden Erdoğan Bey, Süleyman Bey’in adamı mıydı?
Yeni Başsağın Gazi Aydın, gelir gelmez, tüm sağınlan topladı:
Sorunlarınız nedir? Burada, demokrasi sağlanmamış, ben bunu sağlayacağım! bile dedi, Ziya Halis’in hemşerisi.
SSK Sayrıevleri, Türkiye’deki 25 milyon sigortalıya hizmet vermekte. Yatak sayısı ise Türkiye’deki sayrıevlerinin altıda biri oranında. Sigortalıların çoğunun üyeliği uyduruk; sayrı oldukları zaman, eski bir tarihle sigortalı olabiliyorlar, iki milyonluk primle, masrafı milyarlar tutan sayrılıklarını tedavi ettiriyorlar, işverenler, sigorta primlerini yatırmıyorlar. Uyduruk sigortalılardan bir kişi sigortasını ödüyor, tüm ailesi yararlanıyor!
“Cinsel taciz" olayını yazarken, Hülya Aydoğan yazdıklarının bir çeşit “yargısız infaz!" olduğunu düşünmüş müydü? Doçent Haluk Özbay, bacıların (hemşirelerin) giyimlerine karışıyormuş. Yazının altı verilmemiş, onun için “cinsel tac/z’in nasıl olduğunu anlayamıyoruz. Ancak, bilinen bir şey var; Birçok psikiyatrist, psikolog bacı, sayrıevinde öbürleri gibi gömlek, üniforma giymezler, giydirilmez bunlara. Sayrılar, onları bir ev havası içinde görsün istenir. Bir sağın hakkında, bir mahkeme kararı yokken, onu “cinsel taciz" yapmakla suçlamak, gazeteciliğe yakışmaz!
Sayrıevlerinın, sağınların, başsağınların sorunları çoktur. Politikacılar gibi, onlar da birbirlerine düşmektedirler. Ne yazık ki, onların başında Prof. Nusret Fişek gibi birisi yok. Olsa, böyle mi olurlardı?