İçimizden Birileri...

Tayyar Emre'yi yıllar önce tanıdım. Maliye Bakanlığında Müsteşar Yardımcısıydı. Ondan önce, Emre ailesinden arkadaşlarım vardı. Ona “Tayyar abi” diyorlardı. Tunceli'nin Hozat'ından çıkmış. Ankara'da Maliye Bakanlığında üst düzeyde bir görevde bulunan kişi, o bölge insanlarının kolu, kanadı gibidir. Sıkıntılarında ona koşarlar, sorunlarını onun çözeceğini umarlar.
Onu, dürüst bir bürokrat olarak tanıdım. O zaman daha çok sevdim. Heyecanlı, heyecanlı konuşur Zaman zaman kekeler. Duygulu içine kapanık denecek derecede sessiz bir kişi. Yalnız kalıp, bir başına düşünmeyi seven; düşüncelerini de kolay açıklamayan insanlardan.
İki, üç kez aday oldu. Kazanamadı. Birinde önseçime girecekti. Otuz bin lira istedi yerel örgüt yöneticileri:
— Beş bin lira bile vermem; dedi. Para verirse, halkın oyuyla değil de parayla kazanacakmış gibi geliyordu. Karşısındakiler etek dolusu para döküyordu.
Delege oyunları onu kırmıştı. Küstü. Halkla arasına duvarlar mı örülmüştü?
Ortaokulu Elazığ'da amcasının yanında okumuş. Liseyi Sivas'ta bitirmiş. Mülkiye'de çok çalışkan bir öğrenciymiş. Londra'ya öğrenime gönderilmiş. İktisat öğrenimini bitirip yurda dönmüş. Yurdunu çok seven bir kişi. Bir gerçek yurtsever, öyle bağıra çağıra değil; sessizce seven kişilerden…
Cenaze töreninde, Maliye Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Kumcuoğlu:
— Bizleri o yetiştirdi… dedi
Bildiklerini, yetiştirdiği kişiyi sıkmadan, belli etmeden öğretebilen bir kişiydi Tayyar Emre. Cahit Kayra, şöyle dedi:
— Aynı sınıftaydık Mülkiye'de; biz üçtaş oynarken, o satranç oynardı: hepimizden fazla kitap okurdu. Askerlik yaparken, çadırına girmiştim, çadırında iki yüzden fazla kitap vardı...
Tayyar Emre, sağlığında değeri yeterince bilinmemiş kişilerdendi...
Halk olup bitenleri nasıl değerlendiriyor? Pupuş Hala'da öykü çok..
İsmail Gülgeç, Danışma Meclisi toplantılarını çok sevdi. Hastalanmasa, toplantıları izlemekten, oradaki “insanlar”ı çizmekten yorulmayacak. Teoman Erel’i şişman çizmiş. Teoman Erel:
— Kendini ne güzel çiziyor! dedi.
Teoman'la, sırasında şekerleme yapan Turgut Yeğenağa'yı seyrediyoruz; salondaki görevlilerden biri gidip, Yeğenağa'yı uyandırdı! Danışma Meclisi öylesine yoğun çalışıyor ki, üyeler yoruluyorlar işte..
Danışma Meclisi'nde, milletvekillerinin kaç ay çalışıp kaç ay dinleneceklerine ilişkin madde tartışılıyordu. Bazıları “çalışmalıyız, kanunlar bizi bekliyor!” gibi konuşmalar yapıyorlardı. Turgut Yeğenağa kestirmeden sonra Komisyon üyesi Prof. Kemal Dal'a şu soruyu yöneltti:
— İngiltere parlamentosunda yılda kaç kanun çıkıyor; bunu açıklarlar mı?
Prof. Kemal Dal karşılık verdi:
— İngiltere parlamentosunun yılda kaç kanun çıkardığını ben bilmiyorum. Sayın Yeğenaga, biliyorlarsa açıklasınlar!
Yeğenaga bu yanıta içerledi. Yerinden kalktı, kulise çıktı...
Başlangıçta, çoğu birbirlerini tanımayan üyeler, giderek iyice tanışmışlardı. Bir üye kürsüye çıkınca, ne konuşacağını kestirmek güç olmuyordu...
Üyeler birbirlerini tanımışlardı ama, artık çok geçti. İçlerinde, çeşitli gruplara öncülük edecek bir kişi yoktu. Bazıları bir yalnızlık içindeydiler.
Danışma Meclisi bazen, Kurucu Meclisin bir kanadı gibi değil de, bir parlamento gibi çalışıyor izlenimi veriyordu, örneğin en azından Konsey’in “İhtisas Komisyonları” ile bir bağı var mıydı yok muydu belli değildi.
Bokstaki havayı dövme gibi bir çalışma, sürüp gitmedeydi.
12 Eylülden bu yana ilk kez Meclis lokantasında yemek yedim. Danışma Meclisi üyesi Zekai Bayer, İsmail Gülgeç’le ikimize yemek ısmarladı. Yemekte, Bayer'in ormancı konukları da vardı.
Meclis lokantasında çalışanlar pek değişmemiş gibi:
— Merhaba abi, hoş geldin!
— Hoş bulduk! Oturduğumuz masada eskiden tabii senatörler otururlardı.
Emekli paşalar, bir masada oturuyorlar. Orası AP'lilerin masasıydı. Basın masası yok. Gazeteciler, öğleleri sandviçle yetiniyorlar.
Masalarda gözlerim dolaştı, durdu…