İç Organlarımız

Savunman Gülçin Çaylıgil’e, savunman Fikret İlkiz, geçen hafta başında Ankara’ya gelmişlerdi. İkisi de Erbil Tuşalp'ın bir de Yalçın Küçük’ün savunmanıydılar. DGM Savcılığı'na giderek, ikisinin de durumu ile ilgili bilgi almak istediler. İstediklerine de bin pişman oldular. Aman efendim, o ne seremoniydi? Yukarıya polis eşliğinde çıkıyorsunuz:
Nereye? diye soruyorlar. Önce kaleme. Savcıyı göreceksiniz, yeniden aşağıya ineceksiniz, dört beş kat aşağıya. Asansör ya işliyor, ya işlemiyor. Bir buçuk saatte, polis eşliğinde, Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun'un odasına girebildiler.
Erbil Tuşalp’la Yalçın Kûçük’ün durumunu soracaklar. Bunun için Ceza Yargılama Usulü Yasası'nın maddesi çok açık, özetle der ki:
"Sanığın soruşturma safhasındaki ifadesi, işlemlerle ilgili belgeler, varsa bilirkişi raporlarının müdafiye (savunmana) verilmesine mümanaat edilemez (engel olunamaz)''. Yasa hükmü böyle...
Durumu Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun'a anlattılar. O: — Efendim, dedi, Erbil Tuşalp'ın bilirkişi raporu yok. İfadesi de gizlidir, veremeyiz! Yalçın Küçük'ün bilirkişi raporu var...
Efendim, Erbil Tuşalp’la ilgili soruşturma İstanbul'da da yürütülüyor. Basın Yasası'nın 30. maddesinden, “Görevsizlik'' karan verip, oraya mı gönderdiniz acaba? diye düşünmüştüm.
Hayır efendim, biz burada yürütüyoruz., diye yanıtladı Yüzbaşı Ülkü Coşkun. Savunman Fikret İlkiz, araya girdi:
Efendim, bir başka dilekçemiz var yanıt vermediğinize, ifadeleri göstermediğinize dair, nedenini bildirir misiniz, derkenar olarak?
Derkenara filan lüzum yok. Nereye giderseniz gidin, şikâyet edin!
Gülçin Çaylıgil, savcıya sordu:
Efendim, siz bir şey yaptığınıza mı kanisiniz ki "şikâyet edin" diyorsunuz? Efendim, siz hukukçusunuz, biz de hukukçuyuz. Nasıl bir yorum getiriyorsunuz? Bir yorum mu yapıyorsunuz bu maddeye? Bize belgeyi vermezken. Nasıl itiraz edeceğim ben Yalçın Bey için, hiçbir şey bilmeden. Ne söylenmiş sağlıklı? İstediğimiz savunma hakkıyla ilgili bir konu... Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun:
Bizim tatbikatımız böyledir... dedi.
Etendim, yasa varken böyle bir tatbikat nasıl olabilir?
Ben, tatbikatımız budur diyorum.
Efendim, siz bu yasaların üstünde misiniz?
İşte o sırada Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun'un yüzü alabora mı oldu? Zile bastı, dışarıda polis mi vardı?
Her şeyin bir adabı vardır, dedi, çıkın dışarı!
Hay hay çıkarız! dedi Gülçin Çaylıgil, Fikret İlkiz'le birlikte çıktılar.
Gülçin Çaylıgil'le Fikret İlkiz yine de şanslıydılar. Yukarı kata dek çıkabilmişlerdi! Gülçin Hanım, yılların savunmanı, onu görüp de saygı göstermeyen yargıç, savcı görmedim şimdiye dek. Gülçin Çaylıgil, şöyle diyordu:
İstanbul'dakilere can kurban. Biz İstanbul’da içeri gireriz, savcının odasına, yukan çıkarız. Bir, girişte polis vardır, o kadar.
Sonra savcının yasaya aykırı tutumunu anlatıyordu. Karşılaştığı işleme bir türlü usu ermiyordu. Şöyle diyordu:
Savcının görevi, yasaları ihlal edenleri, devlet adına kovuşturmak, Ceza Yargılamaları Usul Yasası'nın 143. maddesinin 3. fıkrası açık. Dilekçemizin başına da "143/3 budur. Bu yasa maddesi uyarınca bize şunları şunları verir misiniz?" demişiz. Madde dört bölüm aslında, açık özetle: İddianame mahkemeye verildikten sonra, müdafi (savunman) ile belgeler arasındaki ilişkiyi düzenleyen madde. Hangi belgeleri alabiliriz? İddianame, mahkemeye verildikten sonra, mahkemeden her türlü belgeyi alabiliriz. Dosya A'dan Z'ye savunmana açıktır. Soruşturma safhasında, yani savcılığın soruşturma yürüttüğü safhada soruşturmaya ait evrakı savcının takdir hakkı vardır, bazı evrakı bize vermeyebilir, bu maddenin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrada der ki: "Ancak sanığın soruşturma safhasında verdiği ifade, bilirkişi raporları, keşif tutanaktan ve belgeleri sanığın incelemesine hiçbir zaman mümanaat edilemez (engel olunamaz.) Şimdi ben savunmanım. Sanık tutuklandı, itiraz edeceğim, diyeceğim ki: “Sanığın suçu yoktur, suçu işlememiştir." Bunu diyebilmem için, sorguda ne sordular, o ne dedi, bunu bilmem gerekir. Diyelim ki cinayetten tutuklandı da ben “Bu cinayeti işlemedi" diye savunuyorum. Sanık da orada, “Evet, ben işledim!" derse ne olacak? Ben sanığın ne dediğini bileceğim. Yasa bana bu hakkı vermiş... Savcı yardımcısı 'istediğiniz yere şikâyet edin!" diyor...
Fransızların bir sözü var, İbni Haldun da söylemiş benzerini:
Hükümetler, iç organları gibidir. Gereklidirler, ama varlıklarını duyurmamalıdırlar!
Polisler, yargıçlar, savcılar da öyledir. Sağa, sola cart curt etmeye gerek yoktur. Normal kamu görevlileri gibi, yasal görevlerini yapsınlar yeter, öyle olmak da zorundadırlar. Gün gelir, 141-142 kalkar, DGM'ler de kalkar!
Görenler ne diyecekler?
Bak bak! DGM Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun geçiyor, elinden tuttuğu da oğlu Bora! Biliyorsun değil mi. Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın haklarında hazırladığı iddianameyi?
Yüzbaşı Ülkü Coşkun, Haydar Kutlu'yla, Nihat SargınTn görüşlerini, düşüncelerini benimsemeyebilir. Ama kesinlikle soğukkanlılığını koruma durumundadır. Haydar Kutlu (Nabi Yağcı), sorgusunda iddianameyi eleştirirken bir yerde şöyle demişti:
—...Şimdi soruyoruz: Faşist Führer Adolf Hitler'in niyetleri ne zamandan beri Türlüye Cumhuriyeti savcılarının iddianamesinde yar alıyor? Adolf Hitler de hatırlanacağı gibi, kendisinin Tanrı tarafından yeryüzünden komünizmin kökünü kazımakla görevlendirildiği savıyla ortaya çıkmıştı...
Kutlu, bunları iddianameden aldığı bir tümce üzerine söylemişti. İddianamedeki tümce şuydu: “İnşallah aklı başında bir başkan çıkıp mucize yaratarak dünyayı bu komünist tehlikesinden kurtarır."
Hollanda'da, Amsterdam’da öldürülen Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği Başkanı Nihat Karaman'ın cenazesinin başına gelenler, Erzurum'da toprağa verilmesiyle sona erdi. Hollanda'dan cenazeyle birlikte gelen Ramazan Tunç, Şerafettin Muş, Rob Duyker, Hollanda'ya döndüler. Ramazan Tunç, Nihat Karaman'ın cesedi yıkanırken gördü. Ceset, on bir on iki gün içinde emniyetlerde, çeşitli yerlerde açıldığı için morarmış, çürümüştü.
Nihat'ın babası Mustafa Karaman'la, annesi Firdevs Karaman, Amsterdam’dan Emniyet Müdürlüğü'ne 7.7.1988 günü şu mektubu yazdılar:
“Sayın Bay Van Der Linde,
27 Haziran 1988 tarihinde Amsterdam’da, evinin önünde öldürülen oğlumuz Nihat Karaman'ın katilinin bulunmasını istiyoruz.
Ben 89 yaşında 20 çocuk babasıyım. Benim 16 çocuğum öldü. Bütün çocuklarımın ölüm nedenlerini biliyorum. Ama oğlum Nihat öldürüldü. Öldürülme nedenini ve katilini bilmiyorum. Katil bulunmazsa gözüm arkada gider. Dayanacak gücüm kalmadı. Bir de İstanbul’da ikinci bir otopsi yaptılar. Cenazemizi hâlâ bekliyoruz. Bu gece teslim alacağız. Lütfen acımızı anlayın. Oğlumun katilini bulmazsan çok üzülürüm..."
Erzurum'a gidenler, gördükleri baskı karşısında dehşet içinde kalmışlardı. HollandalI Rob Duyker'in, Gürcükapı Camisi önünde çekilmiş fotoğrafını gördüm. Ellerini kaldırmış dua ediyordu! Arkadaşları-
Rob da Müslüman oldu! diyorlardı...
* * *
Bugün Ankara'da bir önemli olay var: bir yıldır çalışmasını sürdüren Dil Derneği, ilk kuruttayım yapıyor. 12 temmuz, Atatürk’ün ilk Türk Dil Kurumu'nu kurduğu gün. Elli allı yıl önce. Türk dilinin özleşmesine katkıda bulunanları yürekten kutlarım.