Çocukken hiç ölmek istemezdim, ölümden söz edilince isyan ederdim. Anam, arkadaşlarıyla buluşunca hep ölümü konuşurlardı. Arkadaşlar onun “cennet komşuları"ydı. Dinlerken, dinlerken dayanamazdım:
Ben ölmek istemiyorum! diye ağlamaya başlardım. Anam:
Aaaa, derdi, yavrum sen hiç ölür müsün? Sen ölmeyeceksin! Hiç ölmeyeceksin!
Sonra birbirlerine bakarak susarlar, konuyu değiştirmiş görünürlerdi. “Cennet komşuları" sonra dağılır, evlerine giderlerdi. Babam ölünce anam:
Ağlamayacağız! diyordu, Analar, babalar ölegelmişler. Ben ölseydim, daha perişan olurdunuz, babana size bakamazdı!
Sonra o da öldü. Validebağ sayrıevinde yatıyordum. Rıfat Ilgaz da. o sırada orada yatarmış, duymuş, görüşememiştim. Sağınımız, Sait Faik'in de sağını olan Fikret Ürgüp’tü. Sabah denetlemesinde sayrılara bakarken, yatağımın baş ucundaki dergileri karıştırır, uzun uzun kalırdı. Varlık’ı, Yeditepe’yi, Ankara'da çıkan Ulus gazetesini incelerdi...
Anam öleli çok olmuş, sayrıevindeyim diye benden saklarmış. Bir gün, bir düş gördüm, Hadim'deki evimizin arkası yıkılmış, çökmüştü. Biz oraya "Hayat" derdik. Anam, arkadaşlarıyla, yaz gecelerinde orada oturur, ‘ölüm *ü orada konuşurlardı. Olağanüstü bir şey olmalıydı. Bu kez, mektubumu anamın adına yazıp postaladım.
“Sn. Fatma Ekmekçi, Taşpınar Mahallesi, Hadim.
Okuması yazması yoktu. Mektubu kardeşlerime okutacaktı. Mektupları daha önceleri, kardeşlerime yazardım. Onlar anamın ağzından yanıtlarlar, "her şeyin iyi olduğunu" bildirirlerdi. Hadim PTT’sinde de önlem alınmış, bana hiçbir kötü haberin verilmemesi kararlaştırılmış. Ancak, ilçeye atanan yeni bir PTT dağıtıcısı, işi karıştırmış. Benim mektubum gelince, yeni dağıtıcı sormuş:
Fatma Ekmekçi, diyor, kim bu?
Aaaa, o çoktan öldü! demiş arkadaşı. Genç dağıtıcı:
"Vefat ettiğinden verilemedi" diye yazıp, geri yollamış.
Mektubumu, sayrı bir çocuk yatağımın üzerine bırakıp gidince yıkılmıştı dünyam.
Başsağın (başhekim) çağırdı, gittim:
Biz, dedi, annenin öldüğünü çoktan biliyor, senden saklıyor, iyileşmeni, biraz kendine gelmeni bekliyorduk. Artık öğrenmişsin, yapılacak bir şey yok. Burada da kalman artık gereksiz, seni taburcu edeceği..
Bir ölümü, benden başka herkesin bilmesine şaştım.
Ayşe teyzem, kardeşlerim anlattı ölümünü.
Mustafa niye gelmiyor? diye sorup durmuş:
Gelecek, bekliyoruz! diye avuturlarmış. Son soluğunu verirken:
Mustafa gelsin mi? diye sormuşlar, gelecek!
Gözünü aralamış:
Artık gelmesin! diye mırıldanmış. Ellisinin ortasında biten bir yaşam...
Sonra, Ayşe teyzemin ölümü. Halit ağabeyim, geçen 27 eylülde ölmüştü.. Sonra kayınbabam Fatih Bey'in ölümü...
Hürriyet gazetesi ile Show-TV muhabirlerinin bir trafik kazasındaki ölümlerini yansıtmış, Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak, görev başında ölen gazetecilere, “Rafet Genç Haber ödülü" vermiştik. Hürriyet'ten Barış Selçuk'un babası Emekli Hv. Albay Aytekin Selçuk'tan tüm basına gönderildiğini sandığım bir mektup aldım.
O trafik kazasının düşündürücü yanları mı vardı?
Show TV’nin yola çıkardığı 1975 doğumlu (1994 yılı ehliyetli) sürücü Hacı Ali Er'in durumu kafaları karıştırıyor muydu? Olaydaki araba, Show TV’nin yöneticilerinden E.T.'nin özel arabası mıydı? Araba, taşeron olarak mı kullanılmaktaydı? Çok üzgün olan baba Aytekin Selçuk, Show TV’yi mahkemeye vermeyi mi düşünüyordu? Bu sorumsuzluğun hesabını sormak mı istiyordu?
Daha kısa bir süre önce, ÇGD’nin üyelinden iki TRT'ci daha ölmüştü. Mevlüt Akın, trafik kazasında ölmüş, Kenan Harunoğlu'nun oğlu Metin Harunoğlu da yakalandığı kansere yenilmişti.
Trafik kazaları can almayı sürdürüyor. Daha kaç gün önce öldüler, Uğur Derman, Gül Derman, Erim Gözen, yakınlarını acılar içinde bırakıp gittiler. Erim Gözen, Mine Gözen’in eşi, sevgili dostumuz Sami Karaören'in damadı; hemen her akşam bir yerlerde telefonla üzüntüleri paylaşmaya çalışıyoruz. Erim Gözen’in cenazesine, Eskişehir Anadolu Üniversitesinden Prof. Yılmaz Büyükerşen'le, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı, Rektör Yardımcısı Prof. Engin Ataç’la birlikte bir otobüs dolusu Öğrenci de Eskişehir'den İstanbul'a giderek katılmışlar. Yılmaz Büyükerşen anlattı: Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Pazarlama Kürsüsü Profesörü İlhan Cemalcılar, 3-4 yıl önce, ilginç bir çalışmaya başlamış. Trafik kazaları, bunla- n yapanların öğrenim durumu, nasıl sürücü belgesi aldık- lan filan. Çalışmasını sürdürürken, 24 Ekim 1989’da İstanbul'da doçentlik jürisine katıldıktan sonra, arabasıyla Eskişehir'e dönerken, Karamürsel yakınlarında, trafik kazasında ölmüş. Arabasına arkadan vuran minibüsün şoförü 17 yaşında, ehliyetsizmiş. Gözaltına alındığı gün salıverilmiş!
Değerli fotoğraf sanatçısı Gökhan Yatta, arabasıyla Kuşadası'na giderken, eşi Evren, köpeği Punto ile birlikte, arabadan çıkarmayarak, yanıp ölmediler mi? 28 Mayıs 1993'te kazayı yapan kamyon şoförü, dışarıda geziyor.
PKK'nin aldığı canlara ne demeli? Kürt halkının, en büyük düşmanı PKK! Başka düşmanı yok!