Hinthorozu Erdal Bey'in SHP Genel Başkanlığı'ndan çekilebileceğini de sezmiş miydim? Kulağıma kar suyu kaçmıştı. Haber kaynaklarım üç olasılığı vurguluyorlardı: Bir; istifa edebilir, iki; kurultayı olağanüstü toplantıya çağırabilir, ya da merkez yürütme kurulunun çekilmesini önerip parti meclisi üyelerine "Buyurun siz seçin" diyebilir. Kurultaya dört aylık bir zaman kalmıştı; dört ay kala niçin kurultay toplansındı? Merkez yürütme kurulunun istifasına katlanmak da bir başka çeşit “istifa” değil miydi?
Parti meclisindeki tartışmalar mıydı istifasına neden olan? Necdet Uğur’a göre istifa, bir birikimin sonucu oldu. Necdet Uğur şöyle dedi:
Genel başkanların da ayrılabileceğini gösterdi camım! Türkiye'de ilk kez oluyor bu! (Ecevit’in ayrılışına bakmazsak) Uğur:
Çok hizmet etti, dedi, ben bu konuda Cumhuriyet’e bir demeç vereceğim. Öveceğim. Türk siyasal yaşamında bence saygıdeğer bir yeri var. Çok güzel dayanışma örnekleri verdi...
İstifadan bir gece önce Erdal Bey’i evinden aradım, epeyce geçti. Telefona çıkan biraz sonra geldi. "Yok efendim” dedi. Ertesi sabah, istifa sabahı aradım; “Uyuyor” dediler, yarım saat sonra aradım, konuştuk;
Erdal Bey, salı günkü yemek çok güzeldi! Teşekkür ederim. Onu yineleyelim!
Tabii, tabii.
Efendim, gazeteleri gördünüz mü?
Gördüm, evet, işte şöyle…
Ben daha görmedim. Epeyce kritik geçmiş dün…
İşte tabii, parti meclisinde bir yetki meselesi haline getirdiler; benim de istediğim gibi olmadı…
Bugün konuşacak mısınız?
Evet, devam ediyor, saat 1.00’de bir araya geleceğiz…
Ne olur tahmininiz, bugün az çok beki olacak ama...
Bilmem, yani toplantıdan evvel belli olmaz, toplantının sonunda (güldü)
Yani böyle kurultaya filan götürmezsiniz değil mi?
Belli olmaz tabii, toplantıdan önce bir şey söyleyemem!
Söyleyemezsiniz!
Söylememem!
Hımmm... Peki, yürütme kurulu istifa eder mi?
Bir şey söyleyemem!
Anladım. Hayır, yanı nasıl olsa bugün akşama kadar bitirirsiniz, bugün biter değil mi?
Bugün belli olur. (Gülerek) yazı mı yazacaksın?
Hayır da, bir fikir edinmek istiyorum. Biraz de üzülüyorum doğrusu. Neden SHP böyle oluyor?
Çaresi yok işte, oluyor.
Ben, yine de "soğukkanlı gidilse iyi olur" derim. Çünkü...
Telefonla konuştuğumuz sırada istifasını ya yazmıştı, ya da yazmaya oturmuştu anlaşılan. Bana, yalan söylememek için, sorulanımı savuşturuyordu. Hinthorozu işte! İsmet Paşa da böyleydi. Hem yalan söylemez, hem ağzından laf alamazdık!
Cumartesi akşamı parti meclisinden ayrılırken üyelere:
Ben de konuşacağım, ama haydi sizi yormayayım. Yarın konuşayım... demişti. Kulağıma kar suyunun kaçması için bu tümce yetmişti…
Konuşmamızdan iki saat kadar sonra, SHP’de Erdal Bey’in istifası bomba gibi patladı. Sekreteri Hediye Nugay, o sabah partiye gitmemişti. Erdal Bey, "Çoğunluğumuz var mı?" dite sormuş, "Var" yanıtını alınca:
Ha, bir dakika, ben bir açıklama yapacağım, ondan sonra da ayrılacağım. Siz davam edersiniz! biçiminde konuşmuştu. Cebinden bir kâğıt çıkarmış Fikri Sağlar’a vermişti.
Genel sekreterliğe yazdığım bu dilekçeyi, okur musunuz? Dedi.
Fikri Sağlar, kâğıda baktı, istifa dilekçesi!
Ben bu dilekçeyi okumam! dedi, yanındaki Ayhan Fırat’a verdi. Erdal Bey’in istifasından sonra. Fikri Sağlar da istifa etti...
Parti meclisi üyeleri, Erdal Bey'in arkasından koşuştular. Ağlayan bile vardı Erdal Bey, çevresini alanlara şunları da söyledi mi?
Bu kararım yeni değil? Özal, Mecliste konuşurken anında anlam çıkarıp, karşılık verecek lidere gereksinim var; ben bunu yapamıyorum. Yapamayınca kalmanın bir anlamı yok. Sevginiz, saygınız ayrı bir şey. Bende sizi seviyor sayıyorum. Bunlar ayrı şeyler. "Ben görevim yaptım" inancını taşıyorum. Ben olağanüstü bir dönemde geldim. Ben genel başkan oldum, benim görevim neydi? Sosyal demokratları birleştirmek, bütünleştirmek; bu görevimi yeterince yaptığım inancını taşıyorum. Bu alanda yapacağım daha fazla bir şey kalmadı. Ben görüyorum, yasaklar kalktı. Şimdi 99 tane milletvekilimiz var, içinde bu görevi yapacak arkadaşlarımız var. Benim kararım bir jest değil; kesin bir karardır...
Efendim, bu parti meclisidir. Size 15 kişi, 17 kişi oy vermedi diye böyle şey olur mu? Kurultaydan güvenoyu isteyelim! diyenler oldu.
Yok yok, dedi Hinthorozu; benim öyle güvenoyunda bir kuşkum yok, ben güvenoyunu alırım. Ben kurultayda genel başkan da olurum. Onda hiçbir kaygım yok, ama ben genel başkan olmak istemiyorum!
Pembe Köşk’te Deniz Baykal’la görüşürken de:
Olağan kurultay için ben bu kararımı vermiştim, fakat o zamana kadar da beklemenin bir anlamının olmadığını gördüm! diyesi miymiş?
SHP çevrelerinde, Hinthorozunun 2 marttaki kurultayda, ısrarlar üzerine yine adaylığını koyacağı ve genel başkan seçileceği söylenmekteydi... İstifalara yol açan geçen hafta sonundaki olağanüstü parti meclisi toplantısının bu istifayı hazırlamak amacıyla düzenlendiği, bu amaçla imza toplandığı izlenimi yaygındı. Öyle ise, bu açık bir "utanca", yani skandaldı!
Erdal Bey’in gidişme üzülenler olduğu gibi sevinenler de var mıydı?
Hinthorozunun yaptığı, pek kimsenin yapamayacağı bir şeydi. Washington Restaurant’takı söyleşimizin daha yazmadığım yerleri vardı. Bir ara, parti içi çekişmelere sıra geldi. Sordum:
Var mı sizde parti içi çekişme?
Olmaz olur mu? (Gülüşmeler)
Yani bu, canlılık belirtisi mi?
Fikri Sağlar'ın, Köln’de yapığı konuşmayı anlatıyordu. Fikri Sağlar'ın Köln'deki konuşması, Konya'da, Karamanda yapılan bir konuşmadan farklı değil diyordu..
Fikri Bey’i eleştiriyorlar.. dedim
Evet, eleştiriyorlar…
Daha genç diye mi? Belki de sizde bahane arıyorlar, yani ne yapacak bakalım diye. Bir söz var, "Debbağ, sevdiği deriyi yerden yere vurur" derler.
Ne yaparmış?
Debbağ, yani derici, sevdiği deriyi yerden yere vururmuş! Öyle deri iyice pişsin, oluşsun diye. Sizin de eleştirilere alışık olmanız gerekir.
Tabii, tabii…
1 Mart 1988, Cumhuriyet