Hinthorozu’yla Kocaman Bir Çocuk

Çocukluğumda, bana giyecek yeni bir şey alındığında, hemen sırtıma geçirirdim. Sırtımda kazakla, çocukluk fotoğraflarım var: Onu, ağabeyim, gelirken getirmiş, ben de hemen giymişim işte! O huyum hâlâ sürer...
Turgut Bey’i konuşuyorduk biriyle: uzun yıllar birlikte çalışmıştı. Benim hep soran bir yanım vardır; “Kimdir, nedir, neyin nesidir?" diye. Belki gazetecilikten gelme yanım bu. Çekoslovak Elçisi Pavel Dzunda'nın kokteylinde gördüm onu, adını yazmayacağım, sordum:
Turgut Bey. nasıl biri, anlatır mısınız?
Anlatayım, Turgut Bey, evde kocaman bir çocuk! O zeki adam, evde beceriksiz biridir.
Yani çorabını giyemez, o türden mi?
Evet! öylesine perişandır evinde; yalnız kendini, aile çehresini düşünür. Hemen hemen tek arkadaşı, dostu yoktur. Bir kişiyle dostluğu üç aydan fazla sürmez. Yeni bir uçak mı alındı, hemen ona binip, bir yerlere gitmek ister. Biner gider de! (Venedik’e de öyle mi gitti?) Ayda iki üç gün bile Başbakanlığa uğramaz; konutta çalışır, konutu Başbakanlık yapar (Başbakanlığa ne gitmek, azıcık tehlikeli mi? Ülkücü Kartal'ın girişiminden sonra hele! Evde oturmak, daha mı iyi ne?) Bürokratları çok korur, onlara güvenir. Bir konuyu görüşmek için protokol ne dinlemez; örneğin bakan, müsteşar, genel müdür dururken, daire başkanını arar, "Bana kadar gel!" der; onunla bakanlığın işlerini konuşur Bundan bakanın da, müsteşarın da, genel müdürün de haberi olmaz! Kendini güçlü gördüğü anda, eser, gürler; güçsüzse siner, bir köşeye çekilir. Hiç özgüveni yoktur. Gün olur, tüm randevularını iptal eder, yukarı çıkar; TV'de micky mouse filmi seyreder! Kritik günlerin, kriz günlerinin adamı değildir. Mature değildir. (Mature, Fransızca bir sözcük; "Olgunlaşmış, gelişmiş, gelişmesinin son evresine varmış" demek!)...
Turgut Bey’i eski yakın arkadaşına sormanın nedeni vardı; durduk yerde, Cumhuriyet yazarlarına çatıyor, olmadık şeyleri söylüyordu.
TV'de halkoylaması öncesi yaptığı son konuşmalardan birinde Erdal Bey’in, ODTÜ rektörlüğünü, Deniz Gezmiş olayını ortaya attı; kendisine o sıra artık yanıt verilemeyeceğini biliyordu. Bunu, Hinthorozu Erdal Bey'e sordum, "Ne diyorsunuz?" diye, özetle şu karşılığı verdi:
Bunlar söylendi, söylenecek. Ben, rektörlüğüm sırasında üniversiteyi koruduğuma inanıyorum. Bunlar, bir şekilde tekrar gündeme gelecek anlaşılan, ben "Ne yapılsa, bu şekilde hikâyeler çıkmasına engel olunamaz" diye düşünüyorum...
Erdal Bey, İngiltere'ye gitmeden önce, Ankara'da bulunan Fransız öğretmenler Sendikası yöneticileriyle bir buçuk saat görüşmüştü. Fransız öğretmenler Sendikasından Bayan Helene Tabaud, Dominique Trigon, Daniel Dumont, üçü de Fransız Sosyalist Partisı'nin üyeleriydiler. Onlarla birlikte, Eğit-Der Başkanı Ali Bozkurt, Feyzullah Ertuğrul, Binali Seferoğlu, Mustafa Meriç, bir de dilbilim doktoru Ali Demir vardılar. Fransızlarla Eğit- Der yöneticilerinin Karadeniz Lokantası'ndaki yemeğinde ben de vardım. Fransızlara, Erdal Bey'i nasıl bulduklarını sordum. Daniel Dumont, soruma şu karşılığı verdi:
Biz, bu denli içten bir politikacıyla ilk kez karşılaştık. François Miterrand'da gördüğümüz "force tranquille" (salim güç) Erdal İnönü'de de var. Bağırıp çağırmıyor; yumruğunu masaya vurmuyor. Yumuşak konuşuyor. Bir buçuk saatlik görüşme sırasında edindiğimiz izlenim, çok olumlu Kazanacağından emin göründü bize; çünkü savunduğu görüşlerin haklı olduğuna inanıyor, halkını seviyor. Onu hissettik. Başbakan Turgut Özal’ı, bir muhalefet lideri olarak eleştiriyor, bunun için temel dayanakları var. Bize, Başbakanın zayıf yanlarını çok iyi ortaya koydu. İnsanların düşüncelerini eleştiriyor: Türkiye’nin Avrupa Topluluğu'na girmesi konusunda iki önemli şey olduğunu söyledi; bunlardan biri "insan hakları”, öbürü de 'Türkiye'nin ekonomik durumu"...