Fotoğrafçılar, fotoğrafı çekip çıkmışlardı. Turgut Bey, son fotoğrafçı da çıktıktan sonra, oradakilere konuşmaya başladı:
Bu dedi, basına çok yüz vermemek lazım. Biz yüz vermiyoruz. Vaktiyle geçmişte, imtiyazlı (ayrıcalıklı) olmuşlar, dedikleri dedik olmuş. Biz bunu kaldırdık. Kâğıda zam yaptık. İthalatı serbest bıraktık. Sonra, öyle demokrasiden filan çok söz ettiklerine bakmayın. Onların içinde de demokrasi yoktur. Yerinde despot kesilirler. (Durdu, şöyle bir düşündü) Basına yüz vermemek lazım ama karşıya da almamak lazım…
Konuşmayı dinleyenler, geçmişte önemli görevler almış kişilerdi. Turgut Bey, basından politikaya geçti. Konuşmasını şöyle sürdürdü:
4 Kasımda (1983) adam (Evren) konuştu('). 6 Kasımda destekledikleri parti (MDP) üçüncü oldu; biz birinci olduk. 7-8 kasıma kadar basın bizimle ilgili bir şey yazmadı. 'Başbakanlık verilecek mi? Verilmeyecek mi?’ gibi yorumlar; ben aradım adamı randevu istedim, Çankaya’ya çıktım. Adama (Evrenle) sarıldım öptüm! Adama (Evren’e) dedim ki:
— Bak, bu yasaklar, bir gün kalkar, kalkacaktır. Fakat Süleyman Beyle, ötekilerle ne Calp başa çıkabilir, ne Sunalp! Ben başa çıkabilirim, ben! Bunu söyledim, başbakanlığı aldım, çıktım...
Konuşmayı dinleyenler donup kalmışlardı. Konuşmanın nerede yapıldığını kimlere yapıldığını açıklamayacağım. "Doğru değil" filan gibi, itirazlar olur herhangi bir açıklama istenirse, açıklayacağım!
Pazar günü, “Sabah" gazetesinde, Turgut Bey le ilgili "Ya Demirel mezara girecek ya da ben!” başlıklı manşeti görünce, yukarıdaki konuşmayı anımsadım. Sabah'ın manşetinde alt başlıkta şöyle denmekteydi: “Başbakan çevresine ‘Referandum ya benim ya da Demirel'in sonu olacak. İnanıyorum ki ben ayakta kalacağım, o ise siyaset mezarına girecek...’ Özal'a yakın bir kaynak şöyle demiş:
Turgut Bey son zamanlarda eminim rüyasında bile Demirel'i görüyordur. Kendisiyle bir başka konuyu şu günlerde konuşmak adeta imkânsız. Referandumdan hayır çıkarmak için varını yoğunu ortaya koyan Özal eğer bunda başarılı olursa kimsenin şüphesi olmasın, iki ay içinde erken seçime de gider ve 5 yıl daha başbakanlığı garantiye alır..."
“Sabah"ın bu haberiyle ilgili herhangi bir açıklama ya da düzeltme pazar öğleye dek gelmemiş, Güngör Mengi’yle konuştum.
"Referandum" olayının bir oyun olduğu, gün geçtikçe daha iyi ortaya çıkıyor. Bu, sonu mezara dek varacak bir yarış. Demokrasiyle, insan haklarıyla, siyasi haklarla filan bir ilgisi yok. Çünkü, oyunu tezgahlayanların demokrasiyle bir ilgileri yok! Basına saygısı olmayanın, demokrasi ile bir ilgisi olabilir mi sanırsınız?
Turgut Bey, sık sık, “Meclis'ten yasa çıkınca bir teşekkür etmediler, bize neyse. Meclise teşekkür etmediler!" diyordu. Bunu, Süleyman Bey’e sordum:
Turgut Bey, sizden teşekkür beklemiş. Ne diyorsunuz?
Neye teşekkür edelim Ekmekçi? Bizi, zillete (aşağılığa) düşürmek istiyor. Biz, zillete düşmek istemeyiz!
Dinlerken acıdım Süleyman Bey’e. Gerçekten Meclisten çıkan yasaya kim teşekkür etmiş, şimdiye dek? Süleyman Bey’den teşekkür bekliyor ki Turgut Bey, onu teslim alsın!
Yansız kamuoyunda, Yüksek Seçim Kurulu’nun, yasaklıların TV'den konuşturulmamaları kararı, çok eleştirilere uğradı. Karar, Süleyman Bey'in amansız düşmanı Turgut Bey'in ekmeğine yağ sürdü de ondan. Yüksek yargıçlardan etki altında kalmadan karar vermelerini bekledi çok kişi. Bir karardan, bir yan zil çalıp oynuyor, öbürü acı duyuyorsa, üzerinde titizlikle durup düşünmek gerekir. Bu karara göre, diyelim bir emekli memur, parti üyesi olmadığı için, bir siyasal partinin propaganda saatinde konuşamayacak. Böyle bir yasak nasıl olabilir? Yüksek Seçim Kurulu kararlarının, öncelikle vicdanlarda, erinç verici olması gerekir…
Tam benzemese de, geçmişte, çeşitli örnekleri görülmüştür. Anımsadığım TİP, bir marabayı -köylüyü- çıkarmıştı radyoya. Kimi konuşmaları, TRT yöneticileri, kısıtlamak, sınırlamak istemişlerdi. Yüksek Seçim Kurulu'ndan yargıç gelmiş, TRT yöneticisine şöyle demişti:
Bizim yapabileceğimiz bir şey yok; adam anayasaya aykırı da konuşsa ne siz, ne biz bir şey yapamayız. Konuşmanın yapılmasından sonra, gerekirse savcılar işe el atabilir...
Burada bir şeyi daha anımsatmakta yarar gördüm. Anayasa Mahkemesi gibi, Yargıtay gibi, Danıştay gibi, anayasal kuruluşlarda görevlere gelenler, yarınlara örnek olmak durumundadırlar. Onlar, yerlerini korumak ya da daha üst görevlere gelmek için, ödünler verirlerse, kamuoyunun bundan içi sızlar!
Bu, "Ankara Notları" çıktığı zaman, Hinthorozu Erdal Bey’le, Karadeniz'de olacağım. Cumhuriyet ekibi yine kalabalık gidiyor bu geziye; Ali Sirmen, Uğur Mumcu, Ragıp Duran, Hakkı Erdem de olacaklar; Uğur, Ali, kafileye yolda katılacaklar... Böylece, geziyi beş kişi birden izlemiş oluyor.
Hinthorozu’nun Karadeniz çıkarması hazırlıkları için SHP Genel Sekreter Yardımcılarından Fikret Ünlü ile Doğan Taşdelen, Fehmi Işıklar kaç gün önceden Karadeniz illerine gittiler.
Erdal Bey’le birlikte Genel Sekreter Fikri Sağlar (Marmaris’ten uçağı kaçırdığı için geç kaldı geziye yolda katıldı), Ekrem Kangal, Türkân Akyol, Dirgen Keleş, Hayri Osmanlıoğlu, Fahrettin Uluç, Erol Ağagil, Edip Servet Devrimci, Tayfur Ün de var. Gazetecilerden Selçuk Altan, Ahmet Tümel (Güneş), Halit Oral (Günaydın), Orhan Tokatlı, Oktay Pirim (Milliyet), Emin Koç (Hürriyet), Yalçın Malgil (Tercüman), Berat Yurdakul (Sabah), Ahmet Koçabaş (Yeni Asır), Mesut Uyanık (AA), Önder Doğan (UBA), Kemal Can (Yeni Gündem), Can Karakaş (Nokta), Hıdır Aktaş (Ekimde çıkacak. 'Söz' den), Yurtsay Mıhçıoğlu (AFP), Fevzi Argun (ANKA), Hollanda TV’sinden Nihal Doğan, Attila Aksu, İsmail Karataş, TRT'den Kunter Kunt, Suat Sinanoğlu’nun da bulunduğu bir ekip, geziyi izliyor. Çorum'da SHP kafilesini karşılayanlar arasında Hikmet Çetin de vardı.
★ ★ ★
Karikatürist Ferruh Doğan'dan şu mektubu aldım:
"Sevgili Ekmekçi,
Semih Balcıoğlu, Tan Oral ve ben Gabrova’daki (Bulgaristan) Uluslararası Karikatür Sergisi'ni gezerken bu karikatür önünde durduk, çizgi ve anlatımın ne kadar Tan'ı andırdığını konuştuk ve hemen ‘Yahu, bu Ekmekçi için çizilmiş..' dedik. Nihayet karikatür bir Alman mizah dergisinde yayımlandı, biz de sana iletiyoruz. Sevgiler, FE"
Karikatür, Arutjun Samueljan adında, bir Sovyet sanatçısının, karikatürde, bir adam, parmaklarıyla satırları aralayarak, satır aralarını okumaya çalışıyor. Çok sevindim, sevdim karikatürü...
(*): Belki unutulmuştur, diye, Evren’in 4 Kasım 1983'te TV’de ne söylediğini anımsatayım: Evren, satır arasında, “Aman oyunuzu ANAPa yermeyin, MDPye verin!” anlamına gelen şu sözleri söylemişti:
"MGK icraatını sürdürecek bir yönetimi seçeceğinize inanıyorum. İktidara talip olanlar tatlı vaatlerde bulundular. Ancak üzüntü veren taraf, 12 Eylül’den sonra yönetimde görev alıp bütün iyi kararları kendilerinin aldığını belirtip Bakanlar Kurulu'nu, MGK’yı yok kabul etmeleridir. İktidara gelmeden hilafı hakikat beyanda bulunanların bundan sonra ne yapabileceklerini takdirinize sunmak isterim. Ben bu makamda kaldığım sürece sistemin bir arızaya uğramaması için bütün gücümle çalışacağım, ancak dünyadaki tüm parlamenter demokratik sistemler birbirinin aynı değildir." (5 Kasım 1983 günlü Cumhuriyet’in manşetinden)
10 Ağustos 1987, Cumhuriyet