Bugünlerde gecem gündüzüm doluydu; izlencelerin çoğuna yetişemedim. Türkiye'den ayrılan, Alman Elçiliği'nden Rosemary Merten’in 'allahaısmarladık' kokteyline gidip 'güle güle' diyemedim. Resim sergilerinin çoğunun açılışını kaçırdım.
Kuzey Kıbrıs’tan, Cumhuriyetçi Türk Partisi Dış İlişkiler yazmanı Fadıl Çağda, Ankara'daydı. Birlikte, Sevda-Cenap And Vakfı'nın 6. Uluslararası Müzik-Sanat Şenliği'ne, Yevgeni Svetlanov'un yönettiği SSCB Devlet Senfoni Orkestrası’nı dinledik. Salı akşamı Fransız Elçisi'nin, Prof. Cevat Erder, Prof. Niyazi Gündoğdu, ressam Lale Erzen, müzeci Nimet Berkok'a ‘şövalyelik’ madalyalarım takma törenine gittim. İyi ki gitmişim. Prof. Hicri Fişek, Hinthorozu Erdal Bey de oradaydılar. Böyle zamanlarda lafa nasıl başlanır?
Efendim, sizinle görüşemiyoruz. Niye öyle? Gerçi geziye de çıkıyorsunuz filan ama...
Sen de gel bizimle...
Çağrılı mıyız yani? Ha, İsmail Gülgeç'e söyledim; karikatürist. Hinthorozunu çiziyor bugünlerde. Dedim ki, 'Gezilere katıl, izle.' Karikatüristler izlesin, yazarlar... Yalnız muhabirler izlemesin gezileri. Romancılar örneğin, Yaşar Kemal çağrılmalı böyle yerlere...
İyi söyledin. Yaşar Kemal’i çağırayım..
Bu arada beni de çağırın, yalnız! (Kahkaha benden)
Seni çağırdım, seni çağırdım...
Karadeniz, değil mi?
Erzurum'dan başlıyoruz. Orda, üniversitede bir konuşma istemişlerdi. Otomobille gittiğimiz için bütün gün sürüyor Erzurum'a gitmek, ondan sonra Kars'a gideceğim, orada bir konuşma yapacağım. Kars, Sarıkamış; ondan sonra döneceğiz, Artvin'e gideceğiz, ondan sonra Karadeniz (Hinthorozu , perşembe günü çıktı geziye; uzun kara yolculuğunu, pek göze alamıyorum.) Evet, işte ondan sonra Karadeniz, Trabzon'da bir konuşma yapacağım, ondan sonra döneceğim. Pazartesiye dönüyoruz. Biraz meşakkatti oluyor bizim geziler. İstersen bekle. Uçakla gittiğimiz bir zaman katılırsın. Sağlık sorunun varsa, meşakkati tavsiye etmem...
(Herkes gelip Erdal Bey'den bir konuşma istiyor. İncelikle 'hayır' yanıtını veriyor bunlara...)
Bir kıyısından girip lafı koyulaştırmak istiyorum.
Efendim, bu ekimde seçim var derler, öyle mi? Hazır mısınız?
Hazırız tabii. Her zaman seçime hazırız. Haziranda kurultayımızı yapacağız. Hazırız. Bilmiyorum yani, tabii Özal'ın hareketleri o kadar belirsiz ki hiçbir şeyle bağlı değil, kendi aklına eseni yapıyor; olabilir de olmayabilir de. İnşallah olur yani. Çünkü bir an evvel bu...
Kazanacağını, hiç olmazsa kurtaracağını düşünürse, olur... Peki, bu seçim yasasıyla gider misiniz seçime?
Yani seçim yasasını değiştirmek bizim elimizde değil. Ben de değiştireceğini sanıyorum. Çünkü onların işine gelmez pek. Biz çoğunlukta değiliz. Onun için Meclis'in, çoğunlukla çıkaracağı bir yasa çok imkânsız bir durum meydana çıkarmıyorsa, seçime girilmesi gerekir.
Hep şunu söylerler; 1987 seçimlerinde, sizin iktidarla birlikte davrandığınız...
Hikâye canım o; hiç birlikte yapmadık. Tam ters bir şeyi söyleye söyleye sanki gerçekmiş gibi bir hale getiriyor; Sayın Ecevit, bilhassa o hususta çok usta. Yani o günkü duruma herhalde biz sokmadık. Öbur partiler bize o zaman (1987'de) 'girmeyin' dediler. Yani girmeyince ne oluyor, bir şey olmuyor ki. "Seçim yasasını beğenmiyoruz, girmiyoruz" böyle şey yok. O zaman, seçim yasasını düzeltebilir miyiz diye çağırdıklarında gittim. Bu gitmiş olmamı, 'pazarlık yaptık’ gibi yorumladılar. Özal'a ben 'Kabul etmiyoruz!' dedim, öyle bitti konuşma.
Bir de siz, Rahşan Hanım’la görüşmek istediniz de kabul etmedi mi ne oldu? Bir şeyler olmuştu...
Ondan evvel de bir şeyler oldu, evet, öbür partilerin o zamanki yaklaşımı, işte; biz onlara karşıymışız gibi... Biz kendimizi düşünüyoruz, seçim zamanı seçime girmemenin bir anlamı yok ki. Yasayı biz çıkarmıyoruz ki, yasayı çoğunluk partisi çıkarıyor. Dolayısıyla, yasayı beğenmiyoruz diye seçime girmemenin anlamı yok bence, işte, "Girmeseydiniz, şöyle olurdu, böyle olurdu..." Parti girmeden seçime, demokrasi nasıl işletilecek?
Anayasa Mahkemesi'ne başvurdunuz galiba o yasayla ilgili olarak?
O daha evveldi o, tabii o sayede, işte, o sayede önseçim yapma olanağını sağladık. İlk yasa önseçime de olanak vermiyordu. Bu tabii, anayasaya aykırı. Anayasa Mahkemesi iptal etti; ondan sonra, bir ay sonraya bırakıldı. Anayasa Mahkemesi o zaman ön seçime olanak sağlayacak, ama başka bir şey değiştirmeden geçirdi.
Turgut Bey, o zaman bir şey söyledi; “Boykot edecekler seçimi diye ödüm koptu" dedi.
Boykot etsek, dönecek miydi? Hikâye o. Benim anlayışım, demokraside "Seçim yasasını çoğunluk partisi yapıyor; ben seçime girmiyorum" demek olmaz. Böyle demokrasi yerleşmez. (Araya başka konuşmalar giriyor.)
Efendim, belediye başkanları toplantısı nasıl geçti size göre?
İyi oldu.. Önemli mesajlar verdik.
Ahmet İsvan güzel konuşma yapmış.
Güzel konuşma yaptı. Karayalçın güzel bir konuşma yaptı. Sözen’le Çakmur’unkiler de güzeldi ama daha çok siyasal içerikliydi. Karayalçın, belediye olarak yaptıklarını da anlattı.
İstanbul Belediye Başkanı Sözen çok eleştiriliyor. Eleştirenler pek haklı değil gibi geliyor bana...
Sözen, basını karşısına almaktan onur duyduğunu sanıyor. Yanlış tabii. Basının ayrıca bir gücü var, o yüzden yaptıklarını çok ters değerlendiyorlar. İstanbul çok güç tabii, o ayrı hikâye de. Nurettin Sözen çok çalışkan, çok dürüst bir insan. Ama yaptıklarını değerlendiremiyor. Hayatı işi, inanarak yapıyor filan.
Yaşamı kaymış, evlenmemiş bile.
Eşi öldü, ondan sonra evlenmedi! Evlense iyi olur. Biraz daha yumuşak bir hale getirir belki eşi. Basına karşı hiç olmazsa. (Kahkahalar).
AST’a geliyor musunuz, Genco'nun oyunu var; 'Aslan Asker Şvayk'.
Ben gelmeyeyim, eve gideyim, bu akşam erken yatacağım. Selam söyle!.
4 Mayıs 1991, Cumhuriyet