Kurultayın ikinci günü, delege sıralarında dolaşıyor, aşağıya basın bölümüne inmeye uğraşıyordum. Yanından geçtiğim orta yaşlı bir delegeye sordum:
Oyunu bana veriyor musun?
Vermiyorum!
Beni tanıyor musun?
Tanımıyorum!
Ben Mustafa Ekmekçi'yim!
Aaah! dedi delege, tanıştık. Aydın'ın Koçarlı ilçesinden geliyordu, adı Kâzım Korkmazdı. Yanıtından, delegelerin nasıl oy vereceklerini çıkarmaya çalıştım.
Kurultayın son günü, Atatürk Spor Salonu'nun girişinde karşılaştık. Kırk yıllık dost gibi, ellerimi tutuyordu:
Bir kez tanıdım, artık bırakmam! diyordu.
Büyük çoğunluğu "Cumhuriyet" okuruydu. Anadolu’nun sesiydiler. Tüm baskıların izlerini getirmişlerdi Ankara'ya. Kurultay havası yanında, bir de okur-yazar yakınlığını yaşıyorduk. Çoğu, şaşırıyor, gülmeye başlıyordu. Yalvaç SHP İlçe Başkanı Selami Akgün:
Komşu kadınların anana söyledikleri kadar varmış; kolay ağarmazsın! diyordu... Gülüşüyorduk.
İstanbul delegelerinden Cafer Özer Koç'u, kurultayda tanıdım. İstanbul delegeleri, bölünmüşlerdi listeler açısından. İstanbul İl Başkanı Hasan Fehmi Güneş, Gürkancı’larla mı ilişki kurmuş, DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, bu nedenle mi kurultayın ilk günü kalkıp İstanbul'a dönmüş? Bunları Cafer Özer Koç'tan dinlemedim. Başka kaynaklardan öğrendim.
Kurultayın ikinci günü, tüzük tartışmaları daha başlamadan, Hinthorozu Erdal Bey, yanından geçerken:
Tüzük tartışmalarını bekle! dedi, en önemli konu bu olacak...
Bir şeyler kopacağını anlamıştım. Bekledim. Koptu da. Belli bir biçimde ağırlığını koydu. Erdal Bey'in görüşüne aykırı bir tüzük maddesi değişimi yapılırken şöyle dedi:
...Merkez Yürütme Kurulu, yetkilerinin arttırılmaması durumunda iş yapamaz duruma gelir. Korku, kaygı ve endişe ile genel merkezin yetkilerini fiilen azaltma eğilimi görüyorum. Partinin en büyük sorumluluğu genel başkan ve genel merkezdedir. Bu sorumluluğa göre yetki vermezseniz haksızlık olur. Böyle bir yanlış yapılırsa ben böyle bir yanlışlığa katlanamam...
Bir başka yerde de, özetle şöyle dedi:
...Bir il örgütü, ‘genel merkez kendi durumuna karışamaz, karışsa bile etkili olamaz’ davranışına girerse bu parti iktidar mücadelesinde başarıya ulaşamaz. Bu yetkiyi vermezseniz o zaman bu mücadelenin başında beni göremezsiniz. Bu konudaki oylama sonucu partinin önümüzdeki günlerdeki kaderini belli edecektir...
Hinthorozu'nun ağırlık koyması, çok kişiye İsmet Paşa'yı anımsattı. Milliyet'te Teoman Erel, pazar günkü yazısının sonlarında şöyle yazdı:
“Genel başkanı dün sabah tüzük mücadelesinde izledik. Bazı tüzük değişiklikleri konusunda kellesini ortaya koydu. İstediği bazı yetkiler esirgenir ise yönetim modelinin büyük bir yanlışlığa dönüşeceğini hatırlatarak:
Ben bu yanlışlığın içinde olmam, dedi.
Babasının Kasım Gülek'e ve sonra Ecevit’e 'Ya ben ya o' diyerek rest çektiği gibi...
...Dirayetçi Erdal Paşa'yı yitirmemek kaygısıyla SHP'liler bir defa, iki defa, üç defa kendilerine çekilen reste karşı teslim olabilirler. Ama gün gelir heyecan kabarır, üstelik demagoğunu da hazır bulursa ikinci İnönü de iki seksen uzanır."
Hürriyet'te Oktay Ekşi ise, “Gürkan, İnönü'ye Karşı..." başlıklı yazısının sonunda “...Tüzüğün her maddesi üzerinde durarak, bizzat liste hazırlayarak siyaset yapan, daha doğrusu kavgaya bizzat giren bir Erdal İnönü, ilk defa bu kurultayda doğdu" diyecekti.
Oktay Ekşi'ye takılmayı severdim; kurultayı izleyenler arasında görünce sordum:
Nerede yandın?
Başta sen olmak üzere, beni yakmak için sebep çoook! karşılığını verdi.
Hinthorozu'nun kavgacı, ölüp alanı bırakmayan yanını daha önceleri yazmıştım. Kurultayda da, sert tartışmalara girerken, delegelerin kendisini anladığını, anlayacağını düşünüyordu. Kimi önyargı ile gelen delegeler, Erdal Bey'in tüzük tartışmaları sırasında, düşüncelerini değiştirerek, Erdal Bey'in görüşü doğrultusunda oy kullandılar. Bunu bana İzmirli bir delege söyledi:
Daha önce, kullanacağımız oy konusunda karar almışken, Erdal Bey'in konuşmasından sonra, oyumuzu değiştirdik. Onun istediği yönde oy kullandık...
Kurultayın ikinci günü akşamı, Ankara ilinin Bulvar Palas'ta verdiği kokteyl. Erdal Bey onurunaydı. Kokteyl sona ererken geldi. Ürdün Kralı Hüseyin’i uğurlama törenine katıldığı için geç gelmişti. O akşamüstü yaptığı, biraz yanlış anlaşılan, yanlış yorumlanan konuşmasında, yine tutumunu ortaya koymuştu. Çok kişi, bunu "çeker, bırakır giderim!" biçiminde yorumladı. Oysa o, "İktidara gidiyoruz, benim elimi, kolumu bağlayamazsınız’’ demek istiyordu. Bunca yıl sıkıntıyı çeken işçiyi, köylüyü, onun sorumluluğunu yüklenmek gerekirdi. "Kararlıyım, iktidara getireceğim, savaşacağım!" diyordu. Bu bir "rest" değildi. Gerçekte de, Hinthorozu’nun tüm istedikleri tam olarak verilmiş de değildi, istekleri içinde reddedilenler vardı. Verilenleri de delegeler, koşullu olarak verdiler, "Sizin demokrat kişiliğinize, geçmişinize güvenerek veriyoruz oylarımızı" dediler.
Hinthorozu'nun, bir başına savaşım vermesi, ekiplerle çalışmaması, belki de en büyük eksikliğiydi kimilerine göre. “Ben yaparım!" diyordu. Oturup, birkaç kişiyle çay içtiği bile kuşkuluydu. Danışmanları kimlerdi, kimse bilmiyordu. Biri, “Tam Hinthorozu!" dedi. Aydın Güven Gürhan'a güvenmiyordu, bu anlaşılmıştı; ancak, güvenecek birileri de olmalı değil miydi? Dinlemesine sabırla dinliyordu, sonra kararı kendisi veriyordu. "Ekip çalışması”nda eksikleri vardı...
Erdal Bey, Bulvar Palas'taki kokteylde bile on dakikadan çok kalmadı:
Ben yemeğimi yiyeceğim! dedi, ayrıldı gitti...
Kurultayda güzel konuşmalar oldu, İzmir delegelerinden Ferhat Aslantaş, konuşmasının parti içi sorunlara yönelik bölümünde şöyle demişti:
...Toplum resullere koşullanmıştır. CHP Genel Başkanı Sayın Ecevit kendisini, yalnız partisinin değil, Türkiye siyasasının Resul-ü Ekrem'i sayıyordu. Hikmeti kendinden menkul kararları günümüze dek sürdü. Bilinen serüveni içinde, grupları, kişileri yaşadık. Şimdi, ülkenin ciddi sorunları vardır: Ekonomik, demokratik alanda ulaşmamız gereken hedefler vardır. Bu noktada, parti içinde adamcılığa oynamak, düşünce ve ilkeler yerine grupların, kişisel çıkarların peşinde koşmak, ne bizi, ne halkımızı, ne ülkemizi mutlu edecektir. Bir partinin elbette kanatlan olur, değişik düşünce taşıyanlar o partinin içinde olmalıdır. Parti olmadan, partileşmeden kanat olunmaz, önce birliğimizi, partinin, halkımızın ve demokrasinin mücadelesini verebilecek düzeyde birliğimizi sağlamak zorundayız...
Erdal Bey’e ilk "Hinthorozu" diyen Amasya’nın Gümüşhacıköyü SODEP İlçe Başkanı Selahattin Eymirli de delege olarak kurultaydaydı. Eymirli, bir ara, umutlarını yitirir gibi mi oldu? Kurultayda yine Hinthorozu'nun listesine oy verdi...
Erdal Bey, listesine parti içi muhalefet kanatlarından kişileri alarak hem denge kurdu hem de "kin taşımadığını" gösterdi. Listesine böyle aldıklarından bazıları şunlardı: Fikret Ünlü, Cüneyt Canver, İsmail Cem, Aydın Güven Gürkan, Nail Gürman, Kâmil Karavelioğlu, Aytekin Kotil, Mehmet Moğultay, İbrahim Önen, Tülay Öney, Cemal Şahin, Atila Sav, Cahit Angıl...
Erdal Bey'in listesinde son dakikada bir değişiklik yapıldı; Prof. Tolga Yarman çıkarılarak, yerine Tülay Öney kondu. Cahit Tutum, Tülay Öney’in konması için çalışmış mıydı? İkisi de Danışma Meclisi'nden geliyorlardı.
30 Haziran 1987, Cumhuriyet