Her Gün Bayram Olsa

TÜYAP yöneticisi Deniz Kavukçuoğlu söyledi; Dokuz günde, Ankara 2. Kitap Şenliği'ni 182.000 kişi gezmiş. Kavukçuoğlu:
Biz çok memnunuz, dedi.
Kapanış günü, TÜYAP’ın patronu Bülent Ünal da gelmişti. Deniz Kavukçuoğlu anlatıyor:
Ankara geçen yıl bizim için ilk denemeydi. 150’ye yakın yayınevi ya da yayım kuruluşu 1. Ankara Kitap Fuarı’na katıldılar. Ankara hem bizim için hem de Ankaralı okurlar için bir deneyimdi. Biz bunu yayıncılarla, yer yer okurlarla değerlendirdik. Fuar sonrasında, en azından geçen yıl fuara gelen 150 binin üstünde Ankaralı, bize bu fuarın ikincisini gerçekleştirmemiz için cesaret verdi. Buradan yola çıkarak İkinci TÜYAP Ankara Kitap Fuarı’nı düzenledik. Bu kez 160 yayınevi ile yayım kuruluşu katıldı. Etkinliklerimiz büyük ilgi gördü. 250 yazar, Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, öbür standlarımız imza günleri düzenlediler.
... Ankara bir memur kenti. Hafta arası fuara zaman nedeniyle gelemeyen memurlar, hafta sonlarını yeğliyorlardı.
Kitap Şenliği’ne çokluk otobüsle gidip geldim. Hasköy otobüsleri Altınpark’ın önünde duruyordu. “Altınpark" yazanları ise kör itin öldüğü yerde bırakıyor!
Kitap Şenliği’nde ilginç söyleşiler, imza kuyrukları vardı. Aziz Nesin’in, İlhan Selçuk'un, Toktamış'ın imza kuyrukları görülecek şeydi. Şenlikte, bana Yaşar Kemal eksik gibi geldi. Deniz Kavukçuoğlu, “İstanbul'da vardı" dedi. Karikatürcüler, Deniz Danyal, Kamil Masaracı ile arkadaşları kendi dünyalarını, okurlarla paylaşıyorlar.
Can Yücel’in şiir üzerine söyleşisi ilginçti. Okurlar Can Yücel'e sorular yöneltiyorlardı. Bir dinleyici sordu:
Yaşar Kemal için ne diyorsunuz?
Yaşar Kemal, 1970'ten beri susuyordu. O susmasına itiraz etmediler. Yıllar sonra bir konuştu, hemen herkes karşısına çıktılar. Demek ki bu memlekette aydınların konuşması hata sayılıyor. Orhan Pamuk için de böyle. Orhan dedikleri burjuva yazarı değil mi? Öyle tanınıyor. Bir doğru laf söylüyor. Attila İlhan’dan Ataol Behramoğlu’na kadar herkes çatıyor!
Kitap Şenliği'nde konuşan Can Yücel, dünyadan, Türkiye'den kitap konusunda rakamlar verdikten sonra şöyle dedi:
Türkiye 'de kitaplık yok. Kitaplık olsa, bütün yazarlar, yazdıkları kitaplardan iki tanesini kitaplıklara alsa maliyetler düşer, dolayısıyla millet daha çok okur. Bizim sıkıntımız, -bunu fuarda da gördüm ben- kimse kitap alacak bütçede değil. Kitap alamıyor. Kitap aldığı zaman düşünerek alıyor. Yani mali düşünceden. Dolayısıyla şu oluyor: Millet kitapsız oldu! O milletin hakkında söylenebilecek en korkunç Adana lafıdır. Kitapsız bir millet oluyoruz! Kitapları çok okutmak lazımdır. Halbuki bu devlet, kitabı sevmiyor. Bütün mesele kitap toplatmaktan başladı. Kitaptan korkuttular milleti. Millet kitaplarını denize attı, aydınlar denize attı. Bana getirdiler kitapları. Kitapları sakladım ben. Ben eski bir kitap saklayıcısıyım... Bunlara söylenecek laf, her yerde kitaplık açılsın! Muğla'da kitaplık açıldı, Vali Lale Aytaman kitaplık açtı. Datça da raflar var, kitap yok!
Kitap Şenliği'nin güzel bir yanı, dostlarla, okurlarla yüz yüze olabilmekti. Mine Öğdü’nün bizlere taşıdığı çayı, kahveyi unutabilir miyim? Unutmuşum işte! Can Dündar geldi son gün, kitap imzalattı. Milliyet'ten ayrılmış, Ahmet Altan’la ilgili bir yazısı yayımlanmadı diye...
Kitap şenliği sürerken iki bayram bir araya geldi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik- Çocuk Bayramı’nı da kutladık. Kutlamaları uzgöreçten (televizyondan) izledim. Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un 22 nisanda Sheraton Oteli’nde verdiği yemekle, 23 Nisan akşamı TBMM onur salonundaki yemeğe katılabildim. Başkanı ile eşi çok yorulmuşlardı.
Sheraton’daki akşam yemeğinde; enginar, lagos şiş, kuzu tandır ile iç pilav, salata, tel kadayıf ile meyve vardı. Eşim:
Sen tandır yeme, dedi, yemedim.
Bizim masada Hollandalı gazetecilerle, Japonlar, birde Akşam gazetesinden Emin Pazarcı vardı. Japon Azusa Nagai'nin çalıştığı gazete Cumhuriyet’le Hürriyet arası eğilimde bir gazeteymiş. 10 milyon satıyormuş. Öyle armağan filan vermek de yasakmış, ayıpmış. Hollandalı gazeteci Rob Gollin'in gazetesi 350 bin basıyormuş.
TBMM onur salonundaki yemek ise daha göz kamaştırıcıydı. Kuş sütüne değin her şey vardı. Azerbaycan Edebiyatçılar Birliği Başkanı Anar'ı da burada gördüm. Kültür Bakanı Pulat Bülbüloğlu da vardı.
Tabaklar dolup boşalıyordu. Üç ayrı yerden 500 kişiye yemek veriliyordu. Daha doğrusu herkes gidip kendi tabağına istediklerini alıyordu. Meclis’ten bir arkadaş:
Abi, olacak o kadar dedi. Yılda bir bu. Hem de 75 yıl.
İçimden, Nasrettin Hoca gibi “Keşke her gün bayram olsa" diye geçirdim! Küçüklere bayram, büyüklere şölen!