Helal, Adanalı Celal!

Bir basımevi işçisi Ümit Hoşcan, “Dilekçe Davası" sanıklarına bir "açık teşekkür" yollamış, savunmalara ilişkin yapıtı aldıktan sonra. Şöyle diyor Ümit Hoşcan açık teşekkür mektubunda özetle:
“...Yirmi yaşında bir matbaa işçisi olarak elimden, sınıfım ve ülkem adına bu karanlık ortamda hiçbir şey yapamamanın ezikliğini duysam da, sizin gibilerin olduğunu bilmek yüreğime su serpiyor. Hele yılmadığınızı görmek, göğsümü kabartıyor. Yılmadan, başarılarınızın, çabalarınızın devamını diliyorum. Yılmadan diyorum, çünkü bir mahkeme önünde bir yazının, dilekçe mi, bildiri mi olduğunu, iki buçuk sene ve 500 sayfaya yaklaşık savunmayla kanıtlamanız, siz aydınların bir kıskaç içinde de olsa, yapacak çok şeyleri olduğunu gösteriyor.
Aydınlar Dilekçesi Davası kitabını bu dönemin önemli bir belgesi olarak saklayacağım, içinde bulunduğumuz hür demokratik sistemi, bir kitaplık dolusu kitap ancak anlatabilir. Bu kitabım, önemli bir tamamlayıcı olacak. Kitapta, yeri geldikçe fırsat buldukça, hukuk sistemimize, ceza yasalarımıza, YÖK, basın ve TRT’ye ayrıntılı olarak yer verilmiş, ilerde bu kitabı okuyacak olan çocuğum gerçeği elbette görecektir…
Siz Türk aydınları, arkanızda benim gibi nice Ümitler var, bir bilseniz. Siz görmeseniz de, Hasanlar, Aliler, Fatmalar, hep sizinle. Sizin basarılarınızla mutlu. Geleceğin aydınlık günlerine hep birlikte ulaşmak dileğiyle hoşçakalın..."
* * *
Evren'in geçen haftaki çarşamba günkü Eskişehir konuşmasıyla, cuma günü, “Barış Derneği Davası”nda, askeri savcının 37 sanığa 5-15 yıl hapis cezası istemesi, bir bakıma tam denk düştü. Duruşma öncesinde, çatan Cumhurbaşkanı da olsa, “Barışçı”ları yeren konuşma yapması, bizim gibi basının titizlikle uymaya çalıştığımız yasalara ters düşüyordu, Bunun da kavgasını vermeyi sürdüreceğiz. Barış Derneği davası yıllardır sürüyor, onlar içerdeyken, barıştan yana olanlar, çok acı çektiler. Avrupa'da, Amerika'da barışçılar, onların salıverilebilmeleri için çok çaba harcadılar. Bunları yakından izliyor, biliyordum. Cezaevlerinde çeşitli baskılar kötü koşullar içinde yaşayan aydınların, bu koşullara dayanmaları görülecek şeydi. Orhan Apaydın ile İsmail Hakkı Öztorun, salıverildikten sonra öldüler. Onlar artık yargılanmayacaklar, davaları düştü. İçeride, türlü acılar çekenler, Türkiye'nin gerçeklerini yaşamış oldular.
Gazetede okudum, askeri savcı, sözlerinin sonunda şöyle demiş:
“...Mütalaamız belki bazılarınca yadırganacaktır. Fakat şuna inanıyorum. Sovyet Rusya'nın Türkiye üzerindeki planları irdelenmeden, barışçılığa, ne şekilde ve ne zaman yöneldiği ortaya konulmadan Türkiye Barış Derneği’nin ortalığı toza dumana katan ve gerçek olmayan barışçılık anlayışı gözler önüne serilmeden, bu davanın mahiyeti anlaşılamazdı. Bu davaya sıradan bir fikir suçu davası olarak bakmak büyük hatadır. İnancıma göre, bu dava, kutsal vatanımız açısından bir fikir suçu davasının çok üstünde, bir varlık ve Türkiye’nin geleceği davası haline gelmiş olup, bunu Türk kamuoyuna ve hatta dünya kamuoyuna anlatmamız gerekir..."
Bu görüşü, bazıları gibi ben de yadırgadım. Savcı, öyle diyor ya, yadırgadım işte. Sanıklardan Asım Bezirci, mahkeme koridorunda:
Savcı, bana yedi satır, Sovyetler’e 27 sayfa yer ayırmış! demiş. Demek o da yadırgamış…
Bu hatta perşembe günü saat 14.00'te Ankara'da Barış Derneği Başkanı Mahmut Dikerdem'in söyleşisi var. Türk-İş salonunda yapılacak söyleşinin konusu "Dünya Barış Yılı ve Türkiye"..
***
İsmet Paşa, 1967'de Abdı İpekçi’nin sorularını yanıtlarken, bir yerde şöyle der:
...Bir bakıma cumhuriyet, milletin her tabakasında gün ışığı olarak yerleşmiştir. Köklüdür. Sahipleri çoktur. Yeni yetişen nesiller cumhuriyeti ve inkılabı hazmetmek, benimsemek ve savunmak hususunda şuur altına girmiş kendiliğinden halledilegelen bir şevk ile fikirlerinin sahibidir. Bu bana huzur veren tarafı...
Şimdiye kadar muvaffak olduğumuz şeyler var, muvaffak olamadığımız, geri kaldığımız şeyler var. Mesela kültür alanında 44 sene zarfında yapabildiğimizden çok daha ileri gidebilirdik. Gitmeliydik. Bunun hicranını ben daima çekerim "
İsmet Paşa, Abdi İpekçi'nin bir başka sorusunu da yanıtlarken, sözlerinin sonunda şöyle der:
… İlerde olan tehlike aşırı sağdadır. Görüşüm budur.
İsmet Paşa, bugün ülkede olup bitenleri bir görse:
Helal, Adanalı Celâl! mı derdi, yoksa küplere mi binerdi bilemem
İsmet Paşa'nın yıllarca milletvekilliği yaptığı memleketi Malatya’da, geçen hafta cuma günü, camilerin önüne masalar, sandalyeler yerleştirildi. SHP'nin başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen bir yasanın yeniden çıkarılması için vatandaştan imza toplanıyordu. Çocukların ellerine pankartlar tutuşturulmuştu. Gelip geçene bağırıyorlardı:
Allaha, dine, peygamberlere sövenler için cezalar arttırılmalıdır. Allahını, peygamberini seven gelip imzalasıııın!
Malatya'da yayımlanan “Görüş'' gazetesi'' on beş bin imzanın toplandığını, imza kampanyasının sürdüğünü yazıyordu. Bağrışıyordu imzacılar:
“Allahını, evliyalarını sevenler, gelip imzalasınlar...
Camilerin önlerindeki masa sayısı otuzu, kırkı bulmuştu, imzacılar, valiliğe başvurarak, böyle bir kampanya başlatacaklarını bildirmişler, valilik de izin vermişti. İmza kampanyaları gösteriye dönüşmüş, SHP il Başkanı Mehmet İnci ile SHP ilçe Başkanı Bedri Temir, olayın gerici nitelik alma eğilimi gösterdiğini ilgililere bildirmişler miydi?
Ceza Yasası’nda değişiklik öngören bir yasa. Meclisten çıkmış. SHP bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş, Anayasa Mahkemesi, yasada eşitsizlikler bulunduğunu saptayarak, bunu iptal etmiş. Meclise de yeni bir yasa çıkarması için altı ay süre tanımıştı. Anayasa Mahkeme’si kararının gerekçesi daha ortada yok. Karar, gerekçesiyle yayımlanmış değil. Gerekçe, basında çıkan haberlere göre, semavi olmayan dinlere sövmeyi de suç kapsamına alıyor. Alınması gerektiğini vurguluyor. Özü bu... Ama, gelin görün ki, gerici basın, başta Hinthorozu Erdal Bey olmak üzere, tüm SHP'lilere veryansın ediyor. Usları sıra, bunu fırsat bilip, gericiliği hortlatma olanağı bulacaklar. "Din elden gidiyor! Şeriat isteruk" diyecekler.. Hafize Özal bile, duramadı da. "Paşa'nın oğlu" diye, Erdal Bey'e yüklendi. İlendi! Ne demeli?
Helal Adanalı Celal!