Hasan’ın Kabakları...

Berlin Havaalanı’nda, Adnan Binyazar’ı, Hasan Özkan’ı, Gülşen Karakadıoğlu'nu, bekler bulunca dünyalar benim oldu! Valizlerin en üstüne daktiloyu koymuştum. Adnan Binyazar:
Sünnetçinin bıçağı gibi senin daktiloyu görünce bayıldım! diye takılıyordu.
Sünnetçi her yere bıçağıyla gidermiş, ben de daktilomla! O akşam. Arif Gelen’i de gördüm.
Karşılayıcılar arasında, Halkçı Devrimci Birliği (HDB) Başkanı Niyazi Turgay da var. Halkçı Devrimci Birliği'nin düzenlediği bir toplantıda konuştum, “seçim öncesi Türkiye" konusunda. Bir gün Mete Tunçay, Sargut Sölçün, Gültekin Emre, Hasan Özkan, Tomris Uyar, daha birkaç arkadaş buluştuk Einstein kahvesinde. Tomris Uyar’la aynı gün ayrı ayrı yerlerde, aynı saatte konuşmalarımız vardı Mete Tunçay:
Ben ikinizin konuşmasına da gelemeyeceğim! dedi...
Konuşma yeri, Kreuzberg’de tiyatroda. Toplantıyı düzenleyenler, İstanbul'dan "Gün Ola Harman Ola" kitabımın ikinci cildiyle, "Kılçıklı Balıklar"ı getirtmişler son çıkan. Halkçı Devrimci Birliği (HDB), 1973 yılında kurulmuş. Adı önce, "Türkiyeli Ortanın Solu Derneği’ymiş. Kurucular, Ecevit'in başında bulunduğu CHP’ye para yardımı yapmak için bir araya gelmişler: Öğretmenler, öğrenciler... Eylül 1975'te Atatürk ilkelerinden en güncel görülen "Halkçılık" ile "Devrimcilik" ilkeleri, derneğin adına alınmış. Dernek, başlangıç amacı olarak demokratik sol ilkeleri, CHP'nin görüşlerini Berlin’deki işçilere yayma politikası gütmüş. Bunu daha geniş bir kesimde yaşama geçirmek için 29 Ekim 1979'da, öbür kentlerdeki kardeş kuruluşlarla birleşerek. "Halkçı Devrimci Federasyonu"nu (HDF) oluşturmuşlar. Niyazi Turgay'ın başkanlığındaki yönetim kurulunda şu üyeler var: Argun Üner (Başkan Yrd.), Remzi Uyguner (yazman), Hakan Erden (üye)...
Değindiğim gibi, kuruluşunda "Ecevitçi" olarak tanınan HDB, şimdi bundan giderek uzaklaşıyor gibi. Ecevit yine seviliyor, sayılıyor, ancak iktidara gelemeyeceğine artık kesin gözüyle bakılıyor.
Daha önce, çağrılan bir konuşmacı toplantıda. Ecevit'i ağır biçimde eleştirmiş: Konuşmacı, dernekçilerin Ecevitçi olduklarını bilmiyormuş. Konuşmacı gittikten sonra yönetimde dernekçiler birbirlerine girmişler. Yönetim kurulu ilk kongrede seçimleri yitirmiş! Bana yönelttikleri sorular arasında sosyal demokratlarla, demokratik solcuların neden birleşemedikleri sorusu da vardı. Sosyal demokratların birleşememelerinden büyük üzüntü duyuyorlardı.
Türkiye'nin sorunlarıyla çok yakından ilgiliydiler öte yandan, yabancı olmalarından kaynaklanan sorunlar, içinde yaşadıkları toplumun kendi sorunları, barış savaşımı, çevre sorunları, sosyal hakların genişletilmesi tüm günlük yaşantılarını doldurmaktaydı. Yurtdışındaki insanlarımız her iki konumdan kaynaklanan sorunların içinde yaşıyorlar, onlara çözüm arıyorlardı. Berlin'de yüzbin dolayında Türkiyeli yaşıyordu. Dernek, Türkiye’den gelen gazetecileri, yazarları konuşturuyordu. Daha önce Uğur Mumcu, Mehmet Ali Birand, Hasan Cemal konuşmalar yapmışlardı. Sanatçılarla toplantılar düzenlenmişti (Aziz Nesin, Pınar Kür...)
Halkçı Devrimci Birliği ile HDF üyesi derneklerin temel ilkelerinden biri de, bulundukları ülkelerdeki Sosyalist Enternasyonal üyesi partilerle, o partilerin içinde çalışmaktı. Berlin SPD’nin (Alman Sosyal Demokrat Partisi) yabancılar politikasını belirleyecek parti komisyonunda HDB'liler yoğun çalıştılar. Burada üretilen görüşlerin parti içinde benimsenebilmesi için etkin çalışmalar yaptılar. Temmuz 1987'de yapılan Berlin SPD Eyalet Kongresi'nde bu görüşler partice benimsendi. Yabancılar Politikası Komisyonu'nun başkanlığını HDB üyesi Merih Ünel ile Ekart Barthel yapıyorlar...
Dışardakiler, Türkiye'deki seçimlerde oy hakkı tanınmasını istiyorlardı. Öyle sınır kapılarına giderek değil. Bulundukları yerde oylarını kullanmalıydılar, örneğin, mektupla neden oy kullanılamasındı? Niyazi Turgay’ın deyişiyle, buradakiler "üvey evlat" "sağmal inek" gözüyle görüldüklerini biliyorlardı. Giderek, bunun bilincine daha iyi varmaktaydılar!
Bir dernek daha vardı, "Berlin Türk Veliler Birliği" 23.11.1985 te kuruldu. Çocukların eğitim, öğretim sorunlarının çözümü konusunda velilerin katkısını sağlamaktı amaç. Türkiye’de devlet ilgilenmiyordu! İlgilense de imam gönderiyordu. Çocukların anadillerini konuşamamaları, bilmemeleri ana babayı karamsarlığa sürüklüyordu. Türkiyeli çocuklar -Türkiye'den gelen tümü- yer yer “geri zekâlılar" bölümüne alınıyorlardı. Testlerde çocuklar bir anlamda oyuna mı getiriliyorlardı? Örneğin, testlerden birinde beslenen hayvanların işaretlenmesi istenmişti. Bunlar arasında horoz, tavuk, domuz da vardı. Türkiyeli çocuk, domuzu beslenen hayvanlar arasında işaretlemedi. O, yaban domuzunu biliyordu: Yaban domuzu ise dağlarda yaşardı. Türkiye'deki bağnazlığın nerelerde, kimlere zararı oluyor?
Berlin'deki aydınlar "Parantez" adında bir yazın, sanat dergisi çıkarıyorlar. Türkiye'den yazarlar, ozanlar yazılarını, şiirlerini yolluyorlar.
23 yıl önce, Almanya'da yaşamını izlediğim Hasan Özkan'ın evinde kaldım Berlin'de. Hasan, yurttaşlıktan çıkma zorunda bırakılmış. Alman yurttaşı olmuş! Ama yüreği Türkiye'dekilerle birlikte çarpıyor. Her yıl bir ay gittiği Türkiye'den getirdiği kabak çekirdekleriyle, boyundan uzun kabaklar yetiştirmiş yurt özlemiyle... Dostlarına armağan etmiş “Türkiye'nin kabakları" diye! Üniversitedeki odasında da bu kabaklardan asılı. Özgür üniversitenin tüm elektrik işlerinden Hasan sorumlu, öylesine seviliyor ki anlatması güç.
Hasan Özkan'la Papaz Maechler’e gittik, bulamadık. Papaz Maechler, Türkiye'de vatandaşlığı yitirmiş olanlara büyük yardımlarda bulunmuş. Cezaevindekileri görmeye gitmiş. DİSK’liler, Barışçılar için çalışmış... Papazın evinin kapısında Türkçe “taşınma yasağı kaldırılsın" yazısı vardı. Berlin Belediyesi Türklerin yoğun oldukları Kreuzberg'e Türklerin yerleşmelerini sınırlamak istiyor, yasaklar koyuyordu. Türkler bu konuda solcu Papaz Maechler'den yardım istiyorlardı. Papaz, Hakkı Keskin’e de babalık etmiş, yardımlarda bulunmuştu. Evi, Marksist kitaplarla doluydu. Papaz kiliseye artık gitmiyordu...
Emekli oldum, niye kiliseye gideyim? diyordu...
Gülşen Karakadıoğlu'nun tiyatro çalışmalarından söz etmek istiyordum. Yerim kalmadı Berlin'de olduğum akşam hoş bir şey olmuş. Sahnede oyun sürerken, oyunculardan biri, sahne arasında kaybolmuş! Oyunu okulda oynuyorlarmış ilk kez. Okul da çok büyük: Sahneden çıkan kız oyuncu, geri döneceği sırada ters yöne gitmiş, yitivermiş mi böylece? Neyse azıcık gecikmeyle gelip yetişmiş oyuna. O gelinceye dek öbür oyuncular "idare" etmişler durumu. Sahnede yiten kız oyuncuyu, kendime öyle yakın buldum ki...
Adnan Binyazar, Dursun Akçam'a "güzeller güzeli" diyor. Dursun, Doğulu ya, ondan diyor besbelli. Dursun Akçam'la Hamburg'da telefonla konuşabildim. Türkiye'de yakınlarına baskılar yapılmasından yakındı ...