Hasan Hüseyin haftası...

İsmet Ayaz, şunları yazmış mektubunda:
"Sayın Ekmekçi,
31 aralık 1983 günlü "Ankara Notları"ndaki, Ağın ilçesindeki köylülerin hayvan vergisiyle ilgili fıkraya değinmek isledim. Böylece de yeni yılınızı kutlama olanağı doğmuş oldu. "Bahanesiz dost bağına varılmaz" derler.
Köylülerin hayvan vergisinden kurtulmak, ya da vergiyi en aza indirmek için buldukları formüller Anadolu insanının, eğitimsiz de olsa, çarpıcı zekâsını ve espri yeteneğini sergilemesi bakımından çok ilginç. Ancak, köyün Nasrettin Hocası İbik Dayı’nın:
—Eşeğin derisini sırtınıza geçirin, yol vergisinden kurtulun: esprisi, öğüdü, ya usunuzda yanlış kalmış, ya da İbik Dayı, bir yanlışlık yaparak "derisi" sözcüğünü yanlış kullanmış. Ben de doğuluyum. Malatya’nın Hekimhan ilçesinin Hasançelebi bucağından. Bizim yörede, eti yenenlerden koyun, keçi gibi hayvanlarınkine "deri" ya da "post", sığırlarla, tek tırnaklılardan eşeğin kine de "gön'derler.
Sayın Ekmekçi, anlaşılan İbik Dayı ve sen gön çarık giymemişsiniz. Ben 1939 doğumluyum, gön çarık giydim.
Ne bileyim, belki de Ağırı yöresinde eşeğinkine de deri diyorlardır. İbik Dayı sözcüğü yerli yerinde kullanmıştır.
20 yıllık Cumhuriyet okuru olarak anımsatayım, dedim. Yeni yılınızı candar kutlar, sağlık, başarı, mutluluk, esenlikler dilerim..."
İsmet Ayaz’ın bir sözcük üzerine yazdıkları, satır arasında, dilimizi nasıl titizlikle, kıskançlıkla koruyup savunduğunu göstermiyor mu?
Dil işine merak saran Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem:
Bebelerle, dedeler arasındaki uçurumu kaldıracağız: gibi bir söz söylemişti. Bu söz Ertuğrul Alatlı'nın çok hoşuna gitmiş; taaa İzmir'den telefon edip soruyor:
Bebeler mi dedeleşecek, dedeler mi bebeleşecek? Şunu bir sor allahaşkına...
21 aralık çarşamba günü, Arı Sineması'nda Türk-İş Genel Kurulu’nda ANAP'lılarla tartışan Halil Tunç'un, "Demokratik Sol Parti" çalışmalarından çekilmesine şaşırmadım. Kanımca, çekilmenin başlangıcı 21 aralıktaki o sert konuşmasında yatıyor. Türk-İş toplantısını izlemedim. Ancak, perde arkasını öğrenmeye çalıştım. O Genel Kurul'a Türk-İş'i yaşayan tek kurucusu Şaban Yıldız da çağrılmış. Ankara'ya gelmişti. 1952 yılında kurulan Türk-İş’in kurucuları şunlardı:
Ömer Akçakanat (Başkan), Şaban Yıldız (Genel Sekreter), Seyfi Demirsoy (Sayman), (Mehmet İnhanlı (Denetçi), Halil Boğakaptan (Üye).
Şaban Yıldızla, Seyfi Demirsoy süt kardeşiydiler. Şaban Yıldız, daha sola geçip de, TİP Başkanlığı filan yaptığı halde. Seyfi Dimirsoy'la araları hiç açılmadı; eninde sonunda süt kardeşiydiler...
Şaban Yıldız’ın çağrılılar arasında oturduğunu pek az kimse gördü. Çoğu tanımadı...
Halil Tunç, Başbakan Özal'dan hemen sonra konuşup, ona karşılık vermek isteyince, Başkan Şevket Yılmaz, buna olanak tanımadı, kendisine parti liderlerinden sonra söz verebileceğini söyledi. Yılmaz, bir şey daha söyledi, şöyle:
Aramızda Türk-İş’in kuruluşunda emek vermiş liderler var, vakit olursa, isterlerse onlara söz verebilirim...
Eski Türk-İş yöneticilerinden, İzmirli Burhanettin Asutay da, Şaban Yıldız gibi, konuklar arasında oturmaktaydı. Şevket Yılmaz, bu konuşmasına karşın, onlara söz vermedi. Onlar da konuşmak istemediler.
Halil Tunç, Prof. Erdal İnönü'den sonra konuştu. Erdal İnönü, konuşmasını yazılı kâğıttan okumuştu. Ondan sonra kürsüye çağrılan Halil Tunç ise, okumak üzere hazırlanan yazıyı cebine koyar ve o sert konuşmasını yapar. Halil Tunç'un cebine koyduğu kâğıtta neler vardı? Neden onu okumadı da, kafadan konuştu, eski bir deyimle "irticalen" konuştu?
Bu, bazılarının da canını sıkmış olabilir miydi? Demokratik sol girişimde, Halil Tunç’u istemeyenler mi vardı? Tunç, daha ayrılmadan, yukarıda anlattığım izlenimler nedeniyle, onun beş bin kişinin içinde bir "kurucu üye" olarak kalacağını, daha üst düzeyde görünmeyeceğini, düşünüyordum...
* * *
Bugün Ankara'da Hasan Hüseyin haftası başlıyor. Bu akşam Evrensel’de, ressamların Hasan Hüseyin için hazırlayıp, verdikleri resimler sergilenecek. Serginin adı "Hasan Hüseyin’le dayanışma sergisi" resimlerin çoğunu, sergi açılmadan Mükremin Müngan'ın atölyesinde gördüm. Sanatçının sanatçıya desteği ne güzel bir şey... Hasan Hüseyin ile dayanışma sergisine katılan sanatçıların adları şöyle.
Ali Oğuzkâhya, Arslan Gündaş, Atıf Atalayer, Atilla Ergür, Avni Arbaş, Avni Memetoğlu, Ayla Salman Görüney, Basri Erdem, Behçet Malikler, Behzat Okay, Burhan Yılmaz, Cahit Atmaca, Cemil Eren, Duran Karaca, Eşref Üren, Fahir Aksoy, Fadime Baltacıoğlu, Fevzi Karakoç, Figen Aydıntaşbaş, Filiz Başaran Özayten, Gülgün Başarır, Gülüm Aripek, Gülsüm Karamustafa, Gülsen Erdoğan, Görol Sözen, Hakan Öz, Hakkı Torunoğlu, Hale Sontaş, Halis Başarır, Handan Kıran, Hamiye Çolakoğlu, Hasan Akın, Hayati Misman, İmren Erşen, İsmail Hakkı Demirtaş, Kadri Özayten, Kayıhan Keskinok, Leyla Ön, Mahmut Celayir, Mahir Gürses, Mehmetcan Köksal, Mehmet Saçlıoğlu, Mehmet Uzel, Muhsin Gürok, Mustafa Ayaz, Mustafa Akgün, Mükremin Müngan, Naciye İzbul, Nazan Sönmez, Necdet Kalay, Neşet Günal, Necla Özbayözdemir, Nevzat Akoral, Nezin Bizim, Nihat Kahraman, Nurtaç Özler, Ramadan Tuzcuoğlu, Ramiz Aydın, Ruhi Görüney, Ruzin Gerçin, Saim Kanra, Saim Konsa, Serdar Müngan, Suna Solakoğlu, Süleyman Şahin Tekcan, Şahin Kaygun, Tayfun Erdoğmuş, Turan Erol, Tülin Akşin, Tülin Bingöl, Umur Türekir, Yalçın Gökçebağ, Yunus Güneş, Zafer Gençaydın, Zahit Büyükişleyen, Zehra Çobanlı.
Sergide yalnız resimler değil, seramik gibi ürünler de gösteriliyor. Ayrıca, iki hafta boyunca, imza günleri düzenleniyor. Kitabevleri kitaplarını veriyorlar.
Yine Ankara'da "Başkent Tiyatrosu", "Soruşturma" adlı oyunun gelirini Hasan Hüseyin’in iyileşmesi çabalarına ayırdı. Dün oynadıkları gibi, yarinki, birde 12 ocaktaki oyunları Hasan Hüseyin’e ayrılacak.
İnsanın usuna, "devlet ne güne duruyor?" diye sormak geliyor...