Sultan Reşad, Enver Paşa’nın yemek yemeyi bilmediğini söyler, “bamya ile su içiyor, hiç bamya ile su içilir mi?" dermiş.
Osmanlı’nın son döneminden öyküler okuyorum; “Hanedan” öyküleri. Ali Fuat Türkgeldi’nin “Görüp İşittiklerim" adlı yapıtını zaman zaman karıştırırım; ilginç şeyler bulurum. Dönem, Sultan Reşad dönemi. Şeyhülislam Hayri Efendi, bir gün saraya gelerek Şeyhülislamlıktan, bu arada Evkaf Nazırlığı’ndan sağlık gerekçesiyle istifa ettiğini bildirir. (Hayri Efendi, Suat Hayri Ürgüplü’nün babası) Padişah Reşad, o gün Eyüp Sultan’a gitmiştir. Hayri Efendi de, o sırada Eyüp'te camide bulunmaktadır. Onu orada görenler, Şeyhülislam Hayri Efendi'nin istifadan vazgeçtiğine yorarlar. Hayri Efendi;
Hayır, der, istifamdan vazgeçmedim; Halife ile son kez bir namaz daha kılmak için geldim.
Ertesi günü, Sultan Reşad, Sadrazam, bir de Talat Bey biraraya gelip görüşürler, Şeyhülislam Hayri Efendi'nin istifasının kabul edilmemesine karar vererek. Padişahın başkatibi Ali Fuad Beyi (Türkgeldi), Hayri Efendi'nin Erenköyü'ndeki köşküne gönderirler. Hayri Efendi:
Ben istifaya kesin karar verdim, geri alamam, der. Başkatip Ali Fuad Bey’in ellerine sarılarak:
Aman Başkâtip Bey, sizden rica ederim, Zat-ı Şahaneyi gücendirmeden beni şu müşkülden kurtarınız... der.
Ali Fuad Bey, ısrar ederse de, gene düşüncesinden dönmez, istifasının gerçek nedenini sorunca da şu karşılığı verir
Geçen gün Enver Paşa’nın yalısının arkasındaki köşkte vermiş olduğu ziyafette siz de hazırdınız; gördünüz o masraflar o ihtişamlar neyle oluyor; ben artık onlarla birlikte bulunamam.
Bunun üzerine Ali Fuad Bey, ısrardan vazgeçer, istifa dilekçesini geri alır. Padişah Reşad, şayet istifasında ısrar ederse, yerine kimin atanmasının sorulmasını da istemiştir. Fuad Bey bunu sorunca, eski Şeyhülislam Musa Kâzım Efendinin olgun bir kişi olması nedeniyle onun, ya da Mahmud Esad Efendi'nin yahut Necmeddin Molla ile Hacı Evliya Efendi’den birinin atanmasının uygun olacağını söyler. Başkâtip Ali Fuad Bey, durumu Padişah Sultan Reşad'a anlatır.
Sultan Reşad;
Musa Kâzım Efendi'nin önceki Şeyhülislamlığında farmason olduğuna ilişkin saraya pek çok kâğıtlar geldiğinden olamaz. Mahmud Esad Efendi Avrupa'da karıları koltuğuna takarak sokaklarda gezermiş; o ö... Herifi de istemem. Necmeddin Molla ile Evliya Efendiden hangisi uygunsa onu seçsinler; git Sadrazama söyle... der. O da Bab-ı Ali’ye gidip. Sadrazam Said Halim Paşa'ya durumu bildirir. O:
Bu akşam “Merkezi Umumideki" arkadaşlarla görüşürüz. Yarın, gelip sonucu efendimize arz ederim... der.
Ertesi gün geldiğinde, Şeyhülislamlığa Musa Kâzım Efendi'nin atanması için ısrar ettiklerini bildirir. Padişah da bunu uygun gördüğünden saray kâtiplerinden Şevki Bey'i otomobil ile Musa Kâzım Efendi'nin Topkapı dışındaki köşküne göndererek, kendisini getirtirler. O gün, Şevki Bey, Musa Kâzım Efendi'yi işçi giysisiyle köşkünün bahçesinde soğan tarlasında soğan yerken bulmuş, otomobiline alarak, giysilerini değiştirip saraya getirmiş. Ancak ağzının kokusunu değiştiremediğinden istimbotla Sirkeci’ye giderken soğan kokusu kamarada Başkâtip Fuad Bey'i hayli rahatsız etmiş. Ali Fuad Türseldi, olayı tatlı tatlı anlatıyor. Türkgeldi'nin kimi sözcüklerini kendimce Türkçeleştirdim, öyle aktardım. (Şiar Yalçın bağışlar mı bilmem!)
Damat Enver Paşa'nın verdiği bir yemeği protesto ederek, görevinden istifa eden dönemin Şeyhülislamı Hayri Etendi’nin tutumundan alınacak çok ders olsa gerektir. (Adı geçen Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi de Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Orhan Onar’ın babasıdır. Orhan Onar halen Hacı TÖ'nün danışmanı.)
"Hanedan” dediklerimiz, öyle bellediklerimiz nasıl yaşamışlar? Birinci Dünya Savaşı sırasında, halk yığınları süpürge tohumu yedi. İstanbul'da haremdekiler, pirinç bulunamadığı için bulgur yediklerinden dolayı. Padişah Sultan Reşad'a dokundurmuşlar, başına kakmışlar. Sabah akşam bu sürünce, Sultan Reşad bundan çok üzülerek Ali Fuad Bey’e:
Başkâtip, biz fukara olduk; bulgur yiyoruz! demiş.
Sonunda, Enver Paşa bundan utanmış da, sarayın yiyeceklerini, ordudan sağlamış.
Sultan Reşad, ölümünden yedi yıl önce, kendisinin cenaze masraflarını, kendi parasından ayırıp, Hazine Genel Müdürüne bırakmış:
Ben öldükten sonra cenazemin irade-i seniyye (Padişah emri) ile kaldırılmasını arzu etmem! demiş.
Sultan Reşad, Vahideddin, Murad. Abdülhamit kardeştirler. \Vahideddin şöyle der:
Bizim hanedanımıza her türlüsü gelmiştir; sarhoşu gelmiştir, zalimi gelmiştir, delisi gelmiştir, aptalı gelmiştir, fakat dinsizi gelmemiştir. İçimizde mübalatsızı (dikkatsizi) olan Sultan Abdûlaziz bile son neftisinde Kuran'a sarılarak öyle teslim-i ruh etmiştir. Kanı ile mülemma olan (renklenen) Mushaf-ı Şerifi Yıldız Kütüphanesi'nde siz de gözlerinizle gördünüz.
Vahideddin, Sultan Murad'dan söz ederken de şunları söyler
Biz sekiz biraderdik; içimizde en değerlisi Sultan Murad idi; onu terazinin bir tarafına ve bizleri diğer tarafına koysalar onun bulunduğu taraf ağır çeker.
Bir gün, onun da başkatipliğini yapan Ali Fuad Bey'e şunları söyler:
Benim kimseye kin ve garazım yoktur. Bir adama ne kadar hiddetim olsa gelip bana iltica edince (sığınınca) hiddetim geçer. Yalnız iki kişi hakkında kinim geçmez: Biri Sultan Aziz'in validesi Büyük Valide, diğeri de Said Paşa...
Vahideddin, Abdülaziz’in annesine "Çariçe” dermiş. Ali Fuad Bey, Said Paşa'ya bu derece kininin nedenini anlayamadığını yazar.
Sultan Vahideddin, yalnız sevmediği adamların yüzlerini görmek istemez, onları huzuruna kabul etmezmiş. Ali Fuad Bey, Sultan Reşad'la Sultan Vahideddin'i karşılattırır, Vahideddin için şunları yazar
Sultan Vahideddin daha aklı başında ve daha vukuflu olduğu halde inat ve ısrarının ve vehhamlık (kuruntu) ve kararsızlığının kurbanı olup ahvalin vahametinden nefsini kurtarmak şöyle dursun her türlü tehlikeyi kendi üzerine davet etti. Meşhur mesel olduğu üzere acemi Cinci Hoca gibi cinleri topladı da dağıtamadı...
Ne demiş Ziya Paşa?
"Seyretti heva üzre denir taht-ı Süleyman / Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde...”
20 Ekim 1992, Cumhuriyet