Halil Tunç’un çiftliğinde...

Güzel yazı yazanlar, nasıl yazıyorlar acaba? İsmail Hakkı Baltacıoğlu, bunu Hüseyin Rahmi Gürpınar’a sormuş:
— Efendim, demiş, bizler de yazıyoruz, herkes yazıyor, yalnız sizin yazdıklarınız daha çok okunuyor. Ne yapıyorsunuz da böylesine güzel oluyor?
Hüseyin Rahmi karşılık vermiş:
— Annem ben çok küçükken öldü, ninem büyüttü, belki ondandır...
Hoşuma gitti Hüseyin Rahmi'nin yanıtı. İsmail Hakkı Baltacıoğlu Dursun Kut'a anlatmış, o da unutmamış, aktardı bir gün...
Şimdi hiç süsleyip püslemeden, dosdoğru yazmak gerek.
*
Halil Tunç'u aramayı neden kafama koymuştum, anlatabilirim ama uzar. Birkaç telefon konuşmamızda:
— Bir görüşelim, özledim sizi diyordu.
Önceki gün aradım, evde yokmuş. Çiftliğine gitmiş...
Yarım saat önce arasaydınız, sizi götürürdü. Pazar günü gitseniz?
İçimden, “Olmaz, yedi aylığım ya, usuma geleni o anda gerçekleştirmeliyim..." diye geçiriyorum. Çiftliğin nerede olduğunu öğrendim. Ankara-İstanbul yolu üstünde, kırkaltıncı kilometrede, Kazan köyünden iki kilometre berideymiş. Etlik garajlarına gitsem, orada Kızılcahamam otobüsleri vardır nasıl olsa, Kazan köyü minibüsleri de vardır. Haydi, Ulus'a, oradan Etlik garajlarına...
Kazan'ın minibüsü bekliyormuş. Şoförü:
Gir içeri otur, dedi. On dakikaya kalmaz kalkarız. Şöyle bir dolaşıp geldim. Bir kadın, kundağa sarılmış bir çocukla gelmiş oturuyor.
Kaç aylık? diye sordum...
İki günlük, dedi kadın. Doğum evinden çıkmışlar, Kazan a gidiyorlar işte...
Kız mı, oğlan mı?
Kız...
Kızları severim ben Allah bağışlasın. Adını ne koydunuz?
Bilmiyorum, konmadı daha...
Kazan da konacaktı demek bebeğin adı. Az sonra, bir genç geldi, genç kadının yanına oturdu. Kadının kurumuş dudaklarına bir gülümseme geldi. Genç, çocuğu kucağına aldı. Kadın soruyordu:
Babam niye gelmedi?
Gerek yoktu. Herkesin sana selamı var. Teyzelerinin, emmilerinin.
Herkese duyurdun mu? Gülümsüyordu kadın...
Babayla konuşuyordum. Kazan'da yeni sanayiinde çalışıyordu. Soyadı Açıkgöz'dü. Halis Açıkgöz. Kucağında “Açıkgöz bebek "
İlansız büyüyecek bu çocuk! diye geçirdim içimden...
Bir süre bekledikten sonra, Açıkgöz bebekle birlikte dört yolcuyla çıktık yola. Et Balık Kurumu'nun karşısında benzinlikte, minibüsü dolduracak yolcuları bekledik. Minibüs doldu taştı.
Halil Tunç'un çiftliğine yakın yerde indirdi şoför.
İşte, şu karşıdaki ev, dedi...
Çiftlik dediğim, güzel bir bahçe. Güller, çeşit çeşit çiçekler içinde. Yedi buçuk dönümmüş. Beş yıl önce başlamış burayı donatmaya Halil Bey, torunu küçük Halil de yanımızda. Bizi konuşturmamak istedi, ama pek başarılı olamadı. Halil Tunç, yılların getirdiği anılarla dolu, ama bunları şimdi aktarmam gerekmiyor. Anılarını yazmasını söyledim.
Halil Bey, bana çiftliği gezdirsenize...
Tabii, gezelim!
Çiftlikte tavuklar, ördekler, güvercinler, tavşanlar var. Elmaları, kirazları dolu vurmuş. Gül fideleri yetiştiriyormuş, onları satarak çiftliğin masraflarını karşılıyormuş. Bir horoz öttü...
Aaaaa, dedim, horoz... Özlemişim horoz sesini.
Bak, dedi Halil Bey. Bunlar Pekin ördekleri...
İnsan böyle bir çiftlikte kafasını dinleyebilir, sağlıklı yaşayabilir.
Geç vakte dek oturduk Halil Bey’le. Sonra beni, yol kavşağına dek geçirdi, yolcu etti. Bir otobüse binerek Ankara'ya döndüm...
Ankara’da günün konusu, solun birleşmesiydi...
O gün HP grubunda konuşan Genel Sekreter Prof. Aydın Gürkan, Ecevit'le görüşme izlenimlerinin çok iyi olduğunu sevinçli bir biçimde anlatıyordu.
Erdal Bey'le, Nejdet Bey’in görüşmelerinin ise, başbaşa ikili yapılmasını içlerinden eleştirenler oluyordu. Gelenler, şimdiye değin olduğu gibi, yanlarında yardımcılarıyla gelebilirler, görüşmeler öyle sürebilirdi...
Acaba basından mı çekindiler? diye düşündüm.
Kafalarda şu vardı, Meclis tatile girerken:
SODEP ile HP birleşebilir mi? Bu olabilir mi? Şu anda ikisinin birleşmesi, Sosyal Demokrat güçlerin bir araya gelmesi anlamını taşır mı?
Geçtiğimiz hafta, Meclis kulisinde tur attığımız, HP milletvekillerinden Mustafa Kemal Palaoğlu şöyle demişti:
Güç işten duyguyu kaldırmak gerek. Bütün engellerin ortadan kalktığını varsayalım! yine de ikisinin bir araya gelmesi yeterli olmayacaktır. Bir de, kuruluş içinde bulunan “Demokratik sol'' var. O gelmezse, o zaman en geç ilk genel seçimden önce oluşabilecek en iyi koşullarda ve olabilecek en büyük hacimde bütünleşme gerçekleştirilebilir...
Mustafa Kemal Palaoğlu, soldaki partilerin birleşmesini, Anadolu beyliklerinin birleşmesine de benzetiyor, şöyle diyordu:
Adanolu da en büyük beylik Karamanoğlu Beyliğiydi. Ancak onun çevresinde birleşilmedi de, birleştiren uçta olan Osmanlı Beyliği oldu.
HP’liler de benimsiyorlardı ki, SODEP Kurultayı önemli bir olaydı. Böylece parti bununla birleşme girişiminin ilk adımını atmış oldu.
*
Okurlara: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak, dinlenmek istiyorum. Yeniden buluşma dileğiyle, kalın sağlıcakla...