Yargıçlar, savcılarla ilgili “Ankara Notları”nın geniş yankı uyandırdığını öğrenince çok sevindim. Ama, ayrıca üzüldüm de. Bir derdin büyüğüne parmak bastığım için, yargıda çalışanlar heyecanlanmışlardı. Birçoğu, 8-22 ekim günleri arasında çıkan sekiz yazıyı çoğaltarak, yargıçlara, savcılara dağıtmışlar. Bu iyi de, işin üzüldüğüm yanı, sorunun çözümü için kimsenin kılını kıpırdatmaması. İnsan haklarından yoksun bırakılan bir yargıç nasıl adalet dağıtabilir? Yargıç, savcı önce kendi hakkını arayabilmelidir.
Bir Rus atasözü: “Dil, sayrı (hasta) dişin çevresinde oynar” dermiş. Ben de, parmak bastığım konunun arkasını bırakmayacağım.
Manisa’da Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Feridun Tokalp’ten aldığım bir mektubu özetle yayımlamak istiyorum. Şöyle diyor Fendun Tokalp:
“Sayın Ekmekçi,
Yazılarınızı sürekli ve keyifle okurum. Hele son günlerde sıklaşan yargının sorunlarıyla ilgili yazılarınızı keyif almanın yanında sevinçle okumaktayım. Sizi gönülden kutluyorum; sağlıklı günlerle dolu uzun ömürler diliyorum. Bu arada gazete kupürlerinden oluşturduğum koleksiyonumda muhafaza ettiğim yazılarınızdan 31.3.1988 tarihli ve ‘Men Dakka Dukka’ başlıklı yazınızı zaman zaman okuduğumu, özellikle Anadolu’da sıkça kullanılan ‘Düşüp kalkmayan bir Allah’ özdeyişimizi de anımsatan bir Arap atasözünü unutmamamız, örnek almamız gerektiğine içtenlikle inadığımı belirtmeliyim.
Geleyim sizi rahatsız etmemin nedenine: 17 Ekim 1996 günlü ‘Ankara Notları’ndaki yazınızda yer alan ‘Yargıçlar Kurulu yargısal bir kurul gibi görünüyorsa da, idari bir yönü de vardır’ tümcenizle ilgili görüşümü sunmak istiyorum izninizle...
Hâkim ve savcıların 1960 öncesi dönemde ne durumda olduklarını anımsarsınız. Nitekim birkaç gün önce yargının sorunlarına değindiğiniz ayrı bir yazınızda rahmetli İnönü’nün ‘hâkim teminatı’na verdiği önemden söz etmiştiniz. Hâkim teminatı 1961 Anayasası’yla sağlanmış; adli yargıda görevli meslek mensuplarının özlük işleri hakkında karar verme yetkisi hâkimler için, salt meslek mensuplarından oluşan Hâkimler Yüksek Kuruluda, savcılar için Savcılar Yüksek Kurulu’na tanınmış ve bu kurulların kararlarına karşı ilgililere yargı yoluna başvuru hakkı verilmişti. Sözü geçen Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumu günümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) oluşumuna benzerdi. Adalet Bakanı’nın başkanlığında, müşteşarı ve üç Yargıtay üyesinden oluşurdu... Ne var ki anayasanın dava hakkını bahşeden 137 ve 144. maddeleri kuralları 20.9.1971 günlü 1488 sayılı yasa ile değiştirilerek anıları kurulların kararlarına karşı ilgililerin yargı yoluna başvurmaları önlenmişti. Bunun üzerine açılan dava sonunda Anayasa Mahkemesi, 21.4.1977günlü 15916 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27.1.1977 tarih ve 4 sayılı kararıyla anılan yasanın insan haklarına, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırılğından bahisle iptaline hükmetmişti.
Yüksek mahkeme aynı kararında Yüksek Hâkimler Kurulu’nun idari bir organ, kararlarının da idari karar olduğunu; böylece kuruluşun yüksek dereceli hâkimlerden oluşmasının, kararlarının yargı denetim dışında bırakılmasını gerektirmeyeceğini açıkça vurgulamıştır
Bildiğiniz gibi 1982 Anayasası 159. maddesinde adli ve idari yargı hâkim ve savcılarının özlük işleriyle ilgili karar verme yetkisini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluda tanımış ve kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurma hakkını vermemiştir. Şu hale göre, hâkim ve savcılar on dört yıldan ben ‘insan haklarına, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine’ aykırılığı Yüksek Mahkeme’ce belirlenmiş benzeri kurallar nedeniyle özlük haklarına yönelik HSYK tarafından verileri kararlara karşı dava açma hakkından yoksundurlar. (‘Yargılayanlara da Yargı Yolu Açılmalı’. F.T. Cumhuriyet, 8.11.1993) Bu durumda olan hâkim ve savcının bağımsızlığından, teminatlı olduğundan söz etmek mümkün müdür? Üzerinde önemle durulması gereken konu bu olmalıdır! Sorunun çözümü için anayasanın 36. maddesiyle de çelişen 159. maddesi kuralının değiştirilmesidir.
Sevgi ve saygı ile.”
TÜYAP Kitap Şenliği İstanbul’da sürüyor. 10 kasım pazar gününe dek sürecek. İlk üç günü katılamadım. Yarın, saat 14.00’te “B” salonunda üst kattı 15 sokakta “Ümit Yayıncılıkla, “Çarıklılar”, “Tilkiyle Kuyruğu” ile öbür kitaplarımı imzalayacağım
5 kasım salı günü ise İsmail Gülgeç’le birlikte “B” salonunda, giriş katında kitaplarımızı imzalayacağız. İstanbul TÜYAP’ta okurlar, ilk kez “Domuzuna Yazılar”la tanışacaklar. “Domuzuna Yazılar”ın çizgilerini İsmail Gülgeç çizdi. İyi çizdi! Avrupa’da İsmail’in domuz karikatürlerini görenler bayıldılar. İsmail’in yeri darmış ama, biraz sıkışırsak. Mahmut Makal da bizimle birlikte olabilecek.
İsmet Paşa, “En çok sevdiğim en küçük torunumdur” derdi. Ben yapıtlarımın birini öbüründen ayırmam ya, en yenisi galiba daha çekici oluyor. Son kitabım, “Eylül Yazıları” İstanbul’da okurla tanışacak. Kızgın 12 Eylül’ün yazıları. “Güldikeni Yayınları” arasında çıktı. Güldikeni Yayınlan’nı Ankara’da Mustafa Beyköylü yönetiyor. (Ankara’daki adresi, Bayındır Sokak 14/17. Telefon: 431 87 52, faks: 435 15 46) Mahmut Makal’ın “Anımsı, Acımsı” yapıtını çıkardı. Ali Yüce’nin “Şeytanistan”ın yeni baskısını “Güldikeni” üstlendi. “Eylül Yazıları”nı yetiştirmek için şenliğe, çok uğraştı. Mahmut Makal, Feyzullah Ertuğrul kitabın düzeltmelerini yaptılar.
Göbeğimi anam kesmiş olmalı, ben de kendi göbeğimi kendim kesmeyi öğrendim. Anam öyle derdi:
Oğlum, tuttuğun ele ise, öğrendiğin kendine!