Hadi Canım...

SODEP Genel Başkanı Prof. Erdal İnönü'nün “Milka”daki özel yemeğindeydik. SODEP'ten Cezmi Kartay, Yiğit Gülöksüz, gazeteci yazar olarak da. Teoman Erel, Güngör Yerdeş'le üç kişiyiz. Yemeğe giderken düşünüyordum:
Bizi kara kaşımız için çağırmamıştır, herhalde demokratik gelişmelerle ilgili görüş alışverişinde bulunacağız!
Bir huyum var, hiç böyle yerlerde konuşamam, gözlemeyi, izlemeyi yeğlerim. Bazıları “akıl hocalığı" etmeyi pek sever:
Aman efendim, şöyle şöyle yaparsanız, seçimleri çantada keklik bilin! gibi, öğütler verirler.
Yemekte öyle olmadı, üçümüz de, İsmet Paşa dönemini az çok yakından bildiğimizden, yeri geldikçe anılar aktardık. Rakıyı yudumlarken, Erdal İnönü'yü incelemeye çalışıyordum. Pazar günü Altındağ ilçe toplantısına gitmiş, ancak yetişememiştim. Kürsüde Başkan Kâmil Karavelioğlu seçim yaptırmaya çalışıyordu. Hemen ardından, Yenimahalle toplantısı vardı, oraya olsun yetişmek, havayı şöyle bir görmek istiyordum. Altındağ’da gençler çoğunlukta, Yenimahalle'deyse, orta yaşlılar, oturmuşlar. İlginç olanı, bir heyecanın, bir susamışlığın gözle görülür biçimde yansımasıydı. Erdal İnönü, Atila Sav, Türkân Akyol'dan sonra konuştular. Atila Sav, gündemdeki asıl konunun “rejim" konusu olduğunu söylüyordu. Bunun altını çizdim. Erdal İnönü'nün buradaki konuşmasıysa bir incelik, bir "nezaket" konuşması gibiydi. Yırtıcı, çarpıcı konuşmalar denemezdi. Yemekte daha iyi anladım, daha barışçı bir yolla, demokrasiye ulaşmak istiyorlardı...
Erdal Bey söyledi, kimileyin içinden geçiyormuş, yeri tam geldiğinde:
Hadi canım sende! demek istiyormuş. Sonra kendini tutup, susuyormuş. Kuşkusuz, “babası kılıklı" derler diye çekinmiştir. Teoman Erel:
Deyiverin gitsin, dedi.
O denli yumuşaklık da iyi değil miydi ne?
Özel bir yemek buluşmasında yapılan konuşmaları aktarma mı, herhalde kimse beklemez. Ancak oraya okurlar adına gittiğime göre, gözlemlerimi, önemli gördüğüm şeyleri, okura iletmem gerek...
Bu yemekler, konuşmalar, görüş alıp vermeler, bir oluşumu belirtiyor. Kurulmakta olan bir yapının sağlam kurulması için verilen emek, yemek bahane!
Yemekte bir ara, 25 martta kardan, kıştan seçimlerin kolay yapılamayacağını söyleyecek oldum, Cezmi Kartay:
— Aman sus! dedi, yapılsın da 25 martta yapılsın...
Masada Erdal Bey le karşı karşıyaydık; o çok rahat bir biçimde konuşurken, baba İnönü'yü düşünüyordum. Orada anlatmadım ya, İnönü’yle ilgili, pek duyulmamış birçok olayı yeri geldi diye anlatmak istiyorum. Örneğin şimdi anlatacağım İsmail Hakkı Tonguç’tan dinlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı sırasında, Atatürk konusunda İnönü’nün ne düşündüğü, nasıl davrandığı merak uyandırır, hatta türlü söylentiler ortaya atılırdı. Tonguç, bu konuda şunları söylerdi:
— İnönü'nün ağzından bir tek kez bile Atatürk için olumsuz bir söz çıktığını duymadım. Tam tersine, özellikle ikinci Dünya Savaşı'nın en kritik anlarında, karşısına en güç sorunlar çıktığı zaman hep şöyle derdi: "Ah, şimdi Atatürk sağ olsaydı, kim bilir bu işi nasıl çözümleyiverirdi!". Bir kez de, "Ben politikayı ondan öğrendim. Eşi bulunmaz bir strateji ve taktik ustasıydı..." dedi, örnek olarak da İzmir'e girdikleri zaman İngilizlerle aralarında geçen bir olayı anlattı. İzmir alınmış, Mustafa Kemal İzmir'de. Ama, İngiliz donanması da limanda, topları kente çevrik durmakta. İngiliz amiralinin bir temsilcisi gelir, sorar:
— TBMM hükümeti İngiltere ile savaş halinde midir, değil midir?
Sorunun karşılığını verme yürekliliğini kimse gösteremez. Sonunda İnönü, dinlenmekte olan Atatürk'ün uyandırılmasını önerir. Uyandırırlar, dinler. Bir dakika bile düşünmez:
— Hükümetimiz İngiltere ile savaşta değildir, ama barış da yapılmamıştır!
Yemden yatar, İngilizlere böyle karşılık verirler; amiralden bir daha ses çıkmaz!
Yalnız bir kez, şu çok partili yaşama geçme konusu gündeme geldiğinde, İnönü, Atatürk konusunda eleştiri sayılabilecek bir söz söyler:
— Çok partili yaşama geçilmesini istiyordu. "Kötü saldıracaklardır, dayanabilecek misin?" dedim. "Evet" dedi. Ama dayanamadı!
Devrimlere, laikliğe saldırılmasına dayanamamıştı Atatürk...
Tonguç anlatıyor (Daha bunlar bir yerde yayımlanmadı.)
— İnönü, açık düşünceli, kendisiyle her çeşit görüşün tartışılabileceği bir kişiydi. Siyasal doktrinleri iyi bilirdi. Bir gece, köşkün kütüphanesinde, Köy Enstitülerindeki eğitim ve öğretim sisteminin içinde yetişen öğrencilerin ileride nasıl bir siyasal görüşte olabileceklerini uzun uzun tartıştık. Vardığımız sonuç, "solda”, "sosyal demokrat" görüşte olabilecekleri biçimindeydi.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde öğrenciler arasında sağ-sol tartışmaları, hatta çekişmeleri başlayınca, durumu İnönü'ye anlattım. Şu karşılığı verdi:
— Ülkenin sorunlarını değişik açılardan onlar tartışmayacak da, kimler tartışacak? Durdurmayalım onları...