Günler Tuz Rengi...

1980 Ağustosunun son haftası, bir haber çıktı; Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Haydar Saftık, Ege Ordusu Komutanlığına atanmış, diye. Doğru mu, değil mi araştırmak gerekiyor; arkadaşlara sordum.
Genelkurmay’a sordunuz mu, açın Genelkurmay’a sorun..
Aman abi, dedi biri, biz nasıl soralım? Sorsanız, sorsanız, siz sorarsınız.!
Buldum numarayı, çevirdim. İkinci Başkanın emir subayı çıktı:
Efendim, Sattık Paşa'nın Ege Ordusu Komutanlığına atandığını duyduk, doğru mu acaba?
Bir dakika, dedi emir subayı... Arkasından:
Buyurun ben Haydar Saltık!
Paşam, ben Cumhuriyet Gazetesinden arıyorum, adım Mustafa Ekmekçi, Ege Ordusu Komutanlığına atandığınızı haber aldık. Doğru mu diye soracaktım...
Evet doğru!
Yazabilir miyiz acaba?
Tabii, haber aldığınıza göre yazabilirsiniz!
Ben, Cumhuriyet Gazetesinden arıyorum...
Evet, söylemiştiniz!
Biraz yüreklendim, sordum:
Bizim gazeteyi nasıl buluyorsunuz Paşam?
Tüylerim diken diken oluyor!
Anneee!
Keşke sormasam mıydı?
Başarılar dilerim Paşam! deyip kapattım telefonu. Arkadaşlara:
Haber doğruymuş! dedim...
Hasan Cemal, “12 Eylül Günlüğü"nde, 26 Ekim 1981 Pazartesi günü şunları yazar:
"Geçen perşembe akşam ABD Konsolosluğunda ABD Büyükelçisi onuruna verilen bir kokteyle gittim. Saltık Paşa ile karşılaştık. Sivil giyinmişti. Aramızda şu konuşma geçti:
Paşam görüşemedik.
Cemal, görüşeceğiz de ne olacak? Benim Cumhuriyet hakkındaki görüşüm de, Cumhuriyetin benim hakkımdaki görüşü de değişmez.
Arkasından bordo renkli kravatıma işaret ederek:
Kırmızı kravatın biraz sağa kaymış, dedi, her zamanki müstehzi yüz ifadesiyle arkasını dönüp gitti..."
12 Eylül sıcağı sürüyordu. Sıkıyönetimden bir ilgili aradı.
Mustafa Bey, dedi, sizin üslubunuz çok güzel, rahat okunuyor!
Teşekkür ederim!
Size, bazı belgeler, malzemeler versek yazar mısınız?
Ne gibi?
Örneğin, DİSK’in Ören'deki dinlenme yerinde, sendikacıların, sendika başkanının gelin yatağında yatağını gösteren fotoğraflar, bu dinlenme yerini biz şimdi, Turizm Bankası’na veriyoruz. Orada şimdi daha çok işçi kalacak...
DİSK'in Ören’deki dinlenme yerini görmüştüm. Ama, kalmamıştım. Bana biraz pahalı gelmişti, oysa gerçekte o denli pahalı da değildi. Abdullah Baştürk, gelişimi oradan ayrıldıktan sonra öğrenmiş:
Ekmekçi'yi neden kaçırdınız, keşke kalsaydı! demiş.
Gelin yatağı denen şeyin ne olduğunu da biliyordum, gezmiştim. Bina yapılırken, mimari bir yanlışlık yapılmış, ortada bir çıkıntı kalmıştı. Onu da turistik amaçla kullanma yoluna gitmişler
Burayı, gelin yatağı yaparız, süsler püsleriz. Yeni evliler gelirse, burada yatarlar.. demişler, işin içyüzü buydu. Sıkıyönetim ilgilisi yanıt bekliyordu:
Ne diyorsunuz Mustafa Bey, yazacak mısınız bu konuda?
Hayır, diye karşılık verdim, yazmam!
Neden?
Çünkü ben, eli bağlı insanlar için yazı yazmam!
Erbil Tuşalp da, telefonun yakınında ilgiyle dinliyordu…
Sıkıyönetimdeki o ilgili, sonra öbür gazeteleri aramış. Oktay Ekşi’ye
olanı anlatmış, benden yakınmış. Ekşi:
Ekmekçi, doğru yanıt vermişi demiş. Biz de yazmayız böyle bir şeyi...
Milliyeti aramış, Orhan Duru çıkmış; o da benzen yanıtı vermiş, "Ne olur, bizi de bırakın!" demiş. Sonunda o resimler. Tercümanda yayımlandı. DİSK yöneticilerinin yattıkları gelin yatağı, diye. Gazete araştırmak gereğini bile duymamıştı. Abdullah Baştürk'ün Ören’de kendi evi vardı, sorduğumda, bir kez bile o dinlenme yerinde yatmadığını söylemişlerdi. Konukları geldiğinde, dinlenme yerinde ağırlar, onlarla yer, içer, otururdu o kadar...
Gazeteciler, hiçbir dönemde, hiçbir şeyin aracı olmamalıydılar, ne yazık ki, bunun kötü örneklerini pek çok görmüştüm.
12 Eylül üstüne çok yazıldı, daha da yazılacak. Bu konuda çok yazacağımı sanmıyorum. “Ankara Notları"nın satır aralarını okuyan okur, geçen dönemi, o yazılarda anlamıştır.
Çoğu söyler, Nisan 1980'de Cumhurbaşkanı seçilseydi, 12 Eylül olmazdı, derler. Bu yanlıştır. Meclis, Cumhurbaşkanını seçseydi de, 12 eylül darbesi gelecekti!
Bir yüksek rütbeli general, 12 Eylül’den sonra Bulgar Elçiliği’ndeki bir kokteylde, bir eski tabii senatöre:
Dokuz ay darbe günü tartışıldı! dedi.
***
Yaşanan günleri en güzel ozanlar anlatırlar şiirlerde. Başaran’ın "Günler Tuz Rengi" kitabındaki şiirleri, dizelerdeki satır aralarını okuyun, görürsünüz.
Başaran, 12 Eylül’den sonra, pasaport almış İsveç’e gidecekti. Her bir şeyi tamam. Gelgelelim, uçaktan indirildi. "Ne günlerdi” başlıklı şiirinde tuz rengi günleri anlatır:
"Ne günlerdi tü-Allah/Evden çıksan/Önünde kıldan ince yollar/Köprüler ıslak diş/Pır etse daldan bir kuş/Gökyüzü barut rengi
Ne günlerdi su damlası/Kirlenmiş korkularla/Yıkanıp gözlerinde/İğne deliğinden geçmiş kızların/Türkü oluyordu/Çatlamış dudaklara
Birbirine değen sesler/Kara kıvılcım/En güzel eller yanık/Derine düşmüş kırağı/Kendini onarmaya çalışıyordu/Ayaklar altında gül
0 günlerde benim da/Çatlaktı dudaklarım/Tenhada her güzel sözcük/İlkyazın gümbürtüsü/Hey heyyy/Rakı gibiydi soluğum".
Başaranın uçaktan indirilişini anlatan "Birileri girdi hep dünyayla arana" şiiri de şöyle:
“Suç sayılacak bir şey/Çıkmadı üstünden/Pasaportun biletin tamam/Elliyi geçse de yaşın/Bir çocuk gibi şaşkın ürkek/Burnunda gökyüzünün kokusu/Geçtin iğne deliklerinden
İşçi götürüyordu yaban ellere/İlk kez bindiğin uçak/O Yüzler herbiri ayrı bir ülke/Saçlarında yıldızların serindiği/Bir özlem işçisiydin sen de/Varabilecek miydin İsveç'e/Yüreğin fırlayacak gibiydi yerinden
Nice yıllardan sonra işte/Kırılıyordu görünmez zincir/Çırçıplak önündeydi gök kırı/Kolların uzamaya başlamışa bile/Atıp yorgunlukları üstünden/Katıksız sevinçlerle/Dünyayı kucaklayacaktın yeniden
Sevişmeye mı benzerdi uçmanın tadı/Bulutların ak döşeğinde/Başında Samanyolu rüzgârları/Geçip giderdin yaşlı Avrupa'nın/Gömgök ovaları üzerinden/Nasıl görünürdü acaba Viyana/Alnını dayadığın pencereden
Birden ucu yanmış bir fitil/Telaşlı bir ses hoparlörden/— Dikkat dikkat! Sayın yolcular/Adın söyleniyordu ard arda/Aranan bir kişiydin nedense/Batıp çıkmış gibi iğneler/Kan sızıyordu saçlarının dibinden
Ey acıların sevginin yurttaşı/Hep birileri girdi/Dünyayla arana/Çok ama çok yukarlardan/Sessiz çığlıkları arasından bakışların/Düşer gibi boşluğa/Alınıp götürüldün yerinden
Sensiz havalandı uçaklar”