Birkaç küçük not: Özallarla ilgili. Hacı Turgut Bey, Houston'da by- pass olmak için ameliyata yatmazdan önce, başucunda duran Semra Hanım'a böyle der
Bana bir şey olurda masada kalırsam, yerime Hasan geçsin. O yanımda yetişti, devlet işlerini bilir...
Semra Hanım, hemen karşı çıkar:
Ohooo, Hasan'a gelinceye kadar! Ben varım, Ahmet var!
O zamanlar, köprülerin altından sular geçmemiş. Hasan Çekti daha gözden düşmemişti
İkinci not; Yine Hacı TÖ, yanında kimi arkadaşları. Bunların arasında Mehmet Keçeciler, Ekrem Pakdemirli, daha başkaları da var konu basın, basının ANAP iktidarını seri biçimde eleştirisi. Konuşanlar:
Basın bizi yıkacak! derler, böyle giderse...
Biri söze karışır Hacı Turgut Bey'in gözlerinin içine bakarak
Basın bizi yıkamaz! Der, yıksa yıksa hanımefendi yıkar! Hacı Turgut Bey, gözlüğünün üstünden konuşana bakar
Bana elli yaşımdan sonra avrat boşatacaklar! der. (Hacı Turgut Bey, o zaman demek daha altmışı bulmamış. Şimdi 63 yaşında)
Semra Hanım, uzun süre Keçeciler'e soğuk baktı; belki da konuşan Keçeciler sanıyordu, ne bileyim?
Bir ANAP kurultayındaydık Turgut Bey'le. Semra Hanım yan yana oturuyorlardı. Turgut Bey, beni görünce Semra Hanım'a
Ekmekçi benim aleyhime yazmaz! dedi.
Nedenmiş o?
Çünkü biz sınıf arkadaşıyız!
Oooo, dedi Semra Hanım, o kendi yazmaz, ama yazdırır; senin ruhun tela duymaz!
"Nokta”nın son sayısında, "Politikaya girip girmeme konusunda şu anda hiçbir kararım yok. İleride duruma göre girme durumum olabilir.. Ama Cumhurbaşkanı istemezse girmem, onu hiçbir zaman kırmadım..." demiş. Bir soru Üzerine, gerekirse Efe'nin de cepheye gideceğini söylemiş. "Vatanımız için canımız feda” demiş...
* * *
Hasan Pulur, 15 Eylül günlü Milliyet'te "Horozun Dansözü” başlıklı yazısında, girişte şöyle diyordu:
"Mustafa Ekmekçi, Erdal İnönü'ye ‘‘Hinthorozu" lakabını takınca yadırgamıştık, pek hoşa giden bir lakap değildi, zaten kimse de tutmamış olacak ki, "Hinthorozu Erdal Bey" Ekmekçi'nin köşesinde kaldı. Ama galiba yanılmışız…"
Erdal Bey e “Hinthorozu”nu ben takmadım. Amasya'nın Gümüşhacıköy'ünden eski SODEP'Ii Selahattin Eymirli taktı; bir halk çocuğu buldu. Erdal Bey’in içindeki alanı ölesiye terk etmemesi, kavgacılığı sezerek. Gazeteciler, yazarlar, yazmadı, ama tuttu da. İsmail Gülgeç'in köşesinden inmedi. Erdal Bey, Gülgeç’in köşesini görünce:
Horoz yine çıktı, demek önemli günlerdeyiz! derdi. Selahattin Eymirli Gümüşhacıköy belediye başkanıdır. Eymirli'yi 5 yıl kadar önce SODEP Genel Yazmanı Hicri Fişek'le Amasya'ya yapılan gezide tanımıştım. "Hinthorozu" benzetmesini Eymirli o gezide yapmıştı.
Deniz Baykal’ın "hizipçiliği", ansiklopedilere geçti. "Büyük Larousse"un 9. cildinde, 5335. sayfada "Hizip" sözcüğünde. Baykal'ın da adı geçiyor, hizipçiliğe örnek olarak. Baykal hizbi" deniyor. Neymiş hizip: “Kurulu iktidarı devirmek için birleşmiş olan ya da bir grup içinde bölücü girişimlerde bulunan insan topluluğu..."
Deniz Bey, ansiklopedilere geçmesine karşın, "hizipçi" olmadığını söylüyor bir eski CHP'li. Deniz Baykal için şöyle diyor:
Otuz yıldır tanırım; Deniz, güneşte söylediğini gölgede söylemez!
SHP’de, uzun süredir iki başlılığın olduğunu herkes biliyor. Erdal Bey de biliyordu. İlginç bir olay; yıl 1989; Ankara Ticaret Odası ter toplantı düzenler; buraya parti liderliğini de çağırır. ANAP Başkanı Turgut Özal, DYP Başkanı Süleyman Demirel, SHP Başkanı Erdal İnönü gelip bir konuşma yapacaklardır. Tüm liderlerden yanıt gelir, yalnız SHP'den kesin bir yanıt alamamışlardır. Ticaret Odası Meclisi’nde de parlamentoda olduğu gibi partiler yelpazesi varda: SHP’den hiç yanıt gelmeyince, daha doğrusu "Deniz Baykal konuşacak” yanıtı gelince. Ticaret Odası'nın Oda Meclisi Başkanı Güngör Yener, arkadaşlarını da yanına alarak SHP Genel Merkezi'ne gider Önce Deniz Bey'le görüşürler. Deniz Bey’e, genel başkanın çağrılı olduğunu, onu beklediklerini anlatmaya çalışırlar. Deniz Baykal, onlara,
Biz Genel Başkanla görev bölümü yaptık, ekonomik işlerden ben sorumluyum. Gelirsem, ben gelirim, ben konuşurum! karşılığını verir.. Aslında, Deniz Baykal’ın geleceği daha önce bildirilmiştir.
Ticaret Odası’nın Oda Meclisi Başkanı onu vazgeçirmeye gelmiştir, şöyle der:
Efendim, bizim oda meclisi karışıktır. ANAP'ın, DYP'nin genel başkanları geliyor, biri başbakan. Siz genel sekretersiniz; genel başkan yerine siz gelirseniz, bir istiskal anlamı taşır, (soğuk karşılanır). Siz de orada tepki görürsünüz. Sermaye kesimi biraz sağ eğilimlidir. Soğuk da bakıyorlar SHP'ye. Onun için Erdal Bey'in gelmesi münasip olur. Bu, dengeyi sağlamamız bakımından da münasip olur...
O zaman gelmeyiz. Ya ben gelirim, ya gelmeyiz! Erdal Bey de gelemez!.
Genel Sekreterden "ret" yanıtını alınca, dışarıda kendi aralarında konuşurlar:
Bir de Genel Başkan'a çıkalım, iki kat yukarıda zaten! derler. Erdal Bey’in odasına çıkarlar, durumu anlatırlar. Genel Sekreter'in gelmesinin tepki yaratacağını söylerler. Erdal Bey, "Haklısiniz” der, toplantı günü Hakkâri'ye gidecekken iptal eder. Deniz Baykal’a telefonda şöyle der:
Ankara Ticaret Odası'nın toplantısına benim gitmem gerekiyor. Arkadaşlarımız buradalar. Siz de gelirseniz memnun olurum!
Ben gelmeyeceğim!
O zaman, ben gidiyorum. Siz Hakkâri gezisini de iptal edin! Erdal Bey. Ankara Ticaret Odası yöneticileriyle 45 dakikaya yakın oturur. Toplantıda neler sorulabileceğini öğrenmek ister. Anlatırlar. Ticaret Odası’ndaki toplantıda Erdal Bey, uzun uzun alkışlanır. Toplantıdan sonra Erdal Bey şöyle diyecektir:
Buraya ben çekinerek geldim, ama burada çok rahatladım. Düşüncelerimi söyleme olanağı buldum. Çok güzel sorular soruldu...
Ticaret Odası, Oda Meclisi Başkanı Güngör Yener, bu görüşmeler sırasında SHP'de Erdal Bey'in bir çeşit dışlanmakta olduğunu. Deniz Bey'in "Ben yaparım, ben konuşurum" havasına girdiğini sezmiş miydi? Güngör Yener, sosyal demokrat eğilimliydi. Ticaret odasında da çok azdılar. Durumu gördükten sonra SHP adına daha çok üzülmüş müydü?
18 Eylül 1990, Cumhuriyet