Gündemin İlk Maddesi...

Strasbourg'da, Fransa'nın en güçlü sendikası olan CGTnin salonunda, ”12 Eylül'ün Siyasal Davaları ve Adaleti Sorunu ile Türkiye'de İnsan hakları ve Demokrasi” konulu bir açıkoturum yapıldı; 12 Eylül'ün ertesi günü. Açıkoturumu Prof. Server Tanilli yönetti. Dört saatten uzun süren açıkoturum boyunca, Prof. Server Tanilli, yerinden kımıldamadı. 4-5 saat süren bir açıkoturumun konuşmacılarından birkaç tümce yazsam bile, “Ankara Notları”na ayrılan yere sığmaz. Ben daha çok, Prof. Tanilli'nin kısa, açış-kapanış konuşmasını aktarabileceğim. Konuşmacılar şunlardı: Savunman Halit Çelenk, Veli Devecioğlu, İbrahim Fezan, İnsan hakları Derneği'nden Haldun Özenle Yavuz Önen, yabancı konuşmacılardan Danimarkalı Prof. Erik Siesby, Hollandalı senatör Joop Vogt, Fransız savunman Olivie Bercault, İngiliz savunman Louise Christian var.
Prof. Tanilli, konuşmaya şöyle girdi:
"Sevgili dinleyiciler, bayanlar, baylar,
Bugün ”12 Eylül'ün Siyasal Davaları ve Adaleti Sorunu, Türkiye'de İnsan Hakları ve Demokrasi” konulu bir açıkoturumu izleyeceksiniz.
Önce, oturuma hoş geldiniz!.
Devrimci-Yol'daki arkadaşların büyük bir isabetle düzenledikleri bu açıkoturumun adı, öyle hiç de gelişigüzel seçilmiş değildir. Bu adın işaretlediği her konu, Türkiye’nin siyasal gündeminde yıllar var ki, önemini ve yakıcılığını korumaktadır; dün günceldi, bugün de günceldir bu konular.
Bütün bunların 12 Eylül’le özel bağlantısı ise şuradan geliyor. Bizim çağdaş tarihimiz bir ,,aydınlanma”nın ve onun bir parçası olarak da gitgide derinlik kazanan bir "demokratikleşme”nin tarihidir. Bu yolda, elde edilmiş çok önemli mevziler, duraklar görürüz. işte 12 Eylül hareketi, bu aydınlanmaya karşı çıkarken, demokratikleşmenin bu mevzi ve duraklarını da hallaç pamuğu gibi atmış ve ülkemizi geriye götürürken, onun çağdaş uygar dünyada da onuruyla oynamıştır.
Bana sorarsanız düpedüz faşist olan bu hareketin, bugün burada biz, demokrasi ve insan haklarına karşı giriştiği tasfiyeyi gözler önüne sereceğiz ve bu bakımdan nereye varılmıştır onu saptamaya çalışacağız.
Bildiğimiz bir gerçektir, bir "kışla talimnamesi”nden farksız anayasası ve öteki kanun ve düzenlemeleriyle, demokrasinin ve insan haklarının tam zıddı bir düzeni getirirken ilerici, demokrat ve devrimci güçlere karşı da tam bir savaş açmıştır. Emir altında askeri mahkemeler yoluyla kovuşturduğu bir düzine siyasal dava, bu savaşın bir parçasıdır. Aslında düşüncelerinin mücadelesini yapan yüzlerce, binlerce insanı "terör suçlusu" deyip, hapishanelere doldurup, işkenceden geçirip, aşabildiğini asıp, aşamadığını da karakuşi hükümlerle idama, müebbet hapse, uzun hapislere mahkûm etmiştir. En son 19 Temmuz 1989'da, 9 yıl süren bir mahkemeden sonra karara bağlanan "Devrimci Yol Davası”nı tipik bir örnek olarak varmak isterim. Bu davada 7 devrimci idama, 39 devrimci ise müebbet hapse mahkûm edilmiştir.
Bundan önce de böylesi kararlarla bitmiş davalar vardır ve halen hükme bağlanmayı bekleyen davalar izliyoruz. Bir “Dev-Yol" davası böyledir; bir 'Türkiye Birleşik Komünist Partisi" davası böyledir...
Bütün bunlar, 20. yüzyılın bitmesine pek az kala, bir toplum için utanç vesilesidir; Kürt ve Türk, bizim halkımız, bu tür işlemlere de müstahak değildir.
Ülkemizi bu ayıplardan kurtarmalıyız!
İşte, bugünkü açıkoturumda, bu gerçeklerin üzerine eğilirken bir kurtuluşun yolları üzerinde duracağız. Oturumun güvencesi şu ki, bu konular üzerinde gerçekten fikir ve deneyim sahibi konuşmacılar ve gözlemciler aramızda, (Tanilli, Türkiye’den gelen konukları sayarken, "Sokak"tan Nadire Mater’le, ikimizi de andı).
Bütün bu konuşmacı ve gözlemcilere, huzurunuzda teşekkür eder ve "hoş geldiniz” derim. Bu önemli oturum fırsatım bize yaratan Devrimci-Yol’daki arkadaşlara ve onları destekleyen ilerici ve devrimci kardeş kuruluşlara teşekkürlerimizi dile getirmeyi zevkli bir görev bilirim."(Türk konuşmacılarla, yabancı konuklar, uzun konuşmalar yaptılar.) Tanilli, toplantıyı kaparken de şöyle dedi:
Türkiye'de çağdaş bir demokrasinin kurulması, insan haklarına gerçekten saygılı bir rejimin rayına oturması, her şeyden önce bir iktidar sorunudur. Gerçekten bağımsız, demokratik ve laik bir iktidar, çağdaş bir demokrasiyi ve insan hakları rejimini kurabilir ve yaşatabilir. Emperyalizme bağımlı, onun kuklası; kapitalizmin batağına girip boğulmuş iktidarların getireceği hiçbir şey yoktur. 12 Eylül iktidarı ve onun bir süreden beri sivil uzantısı olan bugünkü iktidar işte böyle bir iktidardır. Böylece, toplumun bugünkü gerici güçlerini iktidardan uzaklaştırıp, ilerici, demokrat ve devrimci güçlerine iktidar yolunu açmak, ülkemizin geleceği için yaşamsaldır
Böyle bir iktidarın, yapacağı ilk şeylerden biri de ”12 Eylül hukuku” dediğimiz şeyi, anayasasından başlayarak, bütün kanun, tüzük ve yönetmelikleriyle kaldırıp atmak olmalıdır; yani önce bir "tabula rasa”ya gitmelidir (Tabula rasa: "Silbaştan" demek.) ”12 Eylül hukuku" kaldıkça, Türkiye'de çağdaş bir demokrasi ve insan hakları rejimini kurmanın olanağı yoktur; bu hukuk, böyle bir rejimin engelidir, baş düşmanıdır.
Türkiye'de Türk'ün de Kürt'ün de insan olarak, halk olarak çağdaş bir rejim içinde yaşamalarının yolu, çağdaş bir iktidardan geçiyor. İlerici, demokrat ve devrimci güçlerin baş görevlerinden biri, bu yolu açmaktır...
Birinci önemli nokta budur, İkincisine gelince...
Uygar dünyada, Türkiye'nin bugün bir büyük utancı haline gelmiş olan, siyasal davalara, işkence de dahil her türlü hukuksuzluk yapılarak verilmiş hükümlere dayanarak hapishanelere doldurulmuş yüzlerce politik tutukluyu özgürlüğe kavuşturmanın yolu da bir "genel aftan geçiyor. Türkiye'yi, siyasal düşüncelerinden dolayı bu çağda hapishanelere insan dolduran bir ülke olma ayıbından kurtaracak, ilk önlem budur. Bu önlem alınmadıkça, yara kanamakta devam edecek, hatta daha da vahimleşecektir. Bana sorarsanız, Türkiye'de gündemin ilk maddesi budur, bu olmalıdır.
Hemen, derhal gidilmesi gerekli bir genel affı sağlamada, içeride ve dışarıda, ilerici, demokrat ve devrimci güç ve çevrelere büyük görevler düşüyor.
Bütün bu güç ve çevrelere, hepimiz adına başarılar dileyerek sözlerimize son vermiş olalım. Hoşça kalınız.”