Gülücük…

Oğuz Aral, yolladığı “Avni”nin baş sayfasına, “Paylaşılmayan gülücük, gülücük ola mı?” diye yazmış.

Bir bayan okur da bankere para kaptırmıştı. Hemen her gün, Ulus'taki Kıraner Han'a gider, bankerlerin durumlarını izlerdi. Pek çok kimse kuyruktaydı. Bankerler de, bankere para yatırmış olanlar da. Tam bir ana baba günü;
Otuz yaşlarında bir adam, önünde sıra bekleyen bir kadının kalçalarını okşuyordu. Gözleri takılı kaldı. Herkesin bunca derdi içinde, adam ne yapıyordu?
Adam kendinden geçmiş gibiydi. O saatte elektrikler de yanmıyordu. Loş bir ortam. Adam, kadının kalçasını sol eliyle okşarken, bir ara iki eliyle okşamaya başladı. Kadından hiçbir ses çıkmadı. O, iri gözleriyle bir açıklama bekliyor, bir umut arıyordu. Birinin kalçalarını okşadığının o da farkında mıydı? Olmaz olur mu? Bayan okur bir ara kadının:
— Çek elini terbiyesiz; demesini bekledi. I-Ihh.
Adamın yanına yaklaştı;
— Senin kaç liran gitti kardeşim? diye sordu.
— Altı yüz bin; diye karşılık verdi adam. Yüzü azıcık kızarmıştı.
Önündeki kadının kalçasını okşamaya ara verdi...
Yalnız gülücükler mi, acılar da paylaşılmalı, üzüntüler de.
Belli günler, geçmişte kalmış olayları anımsatır, yaşatır. Bu bir ölüm yıldönümüdür, doğum yıldönümüdür. Evlenme yıldönümüdür. Bir işin başlangıcı, sonu olabilir.
Ankara'da Sıkıyönetimde görülen davaların bazılarına vaktim oldukça gittim. İlhami Soysal'ın, TÖB-DER’in, yargılanmakta olan hiç tanımadığım bazı gençlerin, MHP’nin duruşmalarına. Bunları yer yer “Ankara Notları”nda aktardım da bir izlenim biçiminde. DİSK’in duruşmalarına henüz gidemedim; ama, gitmek istiyorum. Orada henüz iddianame okunuyor. Belki, gelecek hafta biter diyor izleyenler. Avukatlar girmiyorlar duruşmaya.
DİSK’in kurulduğu günleri anımsıyorum. On beş yıl önce bugün kurulmuştu.
Erzincan’ın Çayırlı Lisesi’nde görev yapan edebiyat öğretmem Avni Bayrak, Giresun’dan buraya 12 Eylül’den önce verildi. Eşi, Giresun’un Fiskobirlik kuruluşlarında sigortalı olarak çalışmakta. Avni Bayrak, iki yıldan beri yaptığı başvurularına, Bakanlık'tan olumlu bir yanıt alamadı. Eşi, sinir hastası olmuştu. Elinde raporları vardı. “Haydi. Giresun olmazsa Ordu olsun, beni oraya verin” diye başvurdu. I-ıh.. İstemi geri çevrildi. Avni Bayrak, “Neden eş durumum göz önünde tutulmuyor?” diye soruyor kendi kendine. “Eşlerin bir arada çalıştırılmaları, ailenin parçalanmaması gibi kurallar, bizim aile için neden geçerli değil?” diye dertleniyor.
Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi’ndeki yangın olayına değinmiş, kimsenin bu olayın üstüne gitmediğine şaştığımı vurgulamak istemiştim. Olayın üstüne gitmişler, okul müdürü olan din dersi öğretmeni İsmail Altsoy’un beden eğitimi öğretmeni olarak ona da şaştım ya atanmasına karar vermişler. İş orada kalmış. Hasanoglan'dan Ankara'ya gelenler, atamayı durdurmuşlar; müdürün görevde kalmasını sağlamışlar. Kimsenin görevden alınmasını istemedim. Olayın içyüzü araştırılsın, olayın üstüne gidilsin, dedim. Olayın arkasını bırakmayacağım...
Erken emeklilerle, “Re'sen emekliler”in durumları belli olmaya başlıyor. “Re’sen emekliler” ocak sonunda belli oldu bile. Mülkiyeliler Birliği Başkanı, Merkez Valisi Güngör Aydın da, 22 yıllık hizmeti varken, “Re’sen emekli” oldu; Güngör Aydın’ı daha önceden tanımadım, adını duyardım. Elazığ Valiliği, etkiliydi. Orada “devlet var” dedirten valilerden. Çok kimsenin piştiği korktuğu bir dönemde, kargaşanın büyük güç merkezlerinden biri durumuna gelmiş olan Elazığ’daki valiliği sırasında tüm devlet gücünü kargaşanın üzerine sürdüydü. Ölümle tehdit edildi. Yılmadı.
Elazığ'daki görevinden alınarak Antalya Valiliği’ne verildi. Tüm valiliği iki yıl.. Oradan da haberleri geliyordu. Elazığ Valiliği sırasında Ahmet Kabaklı’ların, Rauf Tamer’lerin kalemle saldırdıkları vali. Bu yazıları okuyarak valinin nasıl bir vali olduğunu anlıyordum. Antalya'da çalışmalarını duymaya başladık. Antalya Valiliği sırasında dünyanın turizm değerleri açısından en yüksek potansiyeli olan Kemer’deki kıyı yağmasına karşı kesin tavır aldı. Güçsüzün, zayıfın üzerine gönderilen devlet gücünü yağmacıların üstüne yöneltti. Gözdağlarına baskılara karşın gerilemedi. Kumluk alandaki yasa dışı ve yıkımı kesinleşmiş yapılan yıktırdı. Kıyılarda ülkenin, toplumun çıkarlarını sonuna değin savundu. Suları devlet eliyle kurutulduktan sonra, subaşı ağalarının eline geçerek yıllarca çevre köyler halkını varıcı, çalıştıranların karşısına çıktı. “Avlan” gölü yatağı anlaşmazlığında, köylülerin yanında yer aldı. Sorunun köylüler yararına çözülmesine katkıda bulundu.
Güngör Aydın’ın bir öyküsünü de başkalarından dinlemiştim; Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov’un Antalya'ya gelişinde, onda bıraktığı olumlu izlenimi. Todor Jivkov, Antalya’da gördüğü konukseverlikten öylesine hoşnut kalmış ki, Güngör Aydın’la eşini Bulgaristan'a çağırarak orada ağırlatmış.
Merkez Valisi olarak Ankara’ya alındıktan sonra boş durmadı. Güngör Aydın, Mülkiyeliler Birliği’nin başına getirildi seçimle. “Anayasa”, “Tam Bağımsızlık”, “Devletçilik”, “Bilim ve Kültür” konularında bir dizi açık oturumlar düzenledi. Bu açık oturumlarda dernek yönetimine egemen kılınan ilerici, halktan yana, demokratik çizgi doğrultusunda, demokrasi, insan hakları, ülke ve toplum çıkarları, 1961 Anayasası, ulusal barış ve bağımsızlıktan yana ilke görüş ve düşüncelerin savunulmasını gerçekleştirdi. Bunlar da kolay değildi...
12 Eylül’den kısa hır süre önce, yapılan Genel Kurul seçimleri sonucunda Halkevleri Yönetim Kurulu’na seçilmişti. Genç yaşında bir emekli...