Ali Sirmen'le Gülhane Parkı'na, imza gününe giderken, yolda Nâzım’ın “Ceviz Ağacı”ndan dizeler mırıldanıyordum:
"Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda I Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında."
Nâzım “Ceviz Ağacı" şiirim 1 Temmuz 1957’de. Varna'nın kuzeyindeki Balçık’ta yazmış Şiirin tümü, Nâzım'ın yurt özlemini anlatır, şöyle:
"Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz, / Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, / Budak budak şerham şerham ihtiyar bir ceviz... / Neşen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda / Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl / Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tini, / Koparıverir, gözlerinin, gülüm yaşını sil / Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var/Yüz bin elle dokunurum sana. İstanbul'a. / Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım / Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u, / Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."
Özlemden başka şeyler de var dizelerde; bana öyle geliyor ki, 1957'lerde yüz bin solcunun olduğunu da mı vurgulamak istiyor Nâzım? Bugün milyonları buluyor. Kimi solcular, arkadaşlarıyla Gülhane Parkı'nda mı buluşurlardı sessizce? Gülhane'deki ceviz tanık bunlara. Polis de kuytu bir köşeden, sigarasını yakmış, onları izliyordur ne bileyim? Ondan sonra, gelsin tutuklamalar, hapis cezaları..
Nâzım. "Mavi Liman" şiirini de yine 1 temmuzda Balçık ta yazmış. Bu daha karamsar. Hangisini önce yazdı acaba? "Mavi Liman’da şöyle diyor:
“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. I Seyir defterini başkası yazsın. / Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman, / Beni o limana çıkaramazsın…”
Gülhane Parkı'na, bundan otuz sekiz yıl önce de gitmiştim. Yine o yıllarda da Gülhane’de eğlenceler olurdu. Giriş 25 kuruş mu neydi, bir akşam, cebimde 25 kuruş yok: ama canım Gülhane Parkı'na da gitmek istiyor. Gülhane'nin arka duvarlarından atlayıp, içeri girenleri görmüştüm.
Ben de arka duvardan atlayıp girsem, ne olur sanki? diye düşündüm. Duvar da yüksek mi yüksek; tırmandım, tam duvarın üstüne çıktım, artık adayacağım! Tam o sırada;
Fırrrt... diye boğuk bir düdük sesi: duvarın üstünde kalakaldım mı öylece?
İnin lütfen beyefendi! Aşağıya inin!
Öbür yana atlayabilirdim belki, öyle utandım ki gerisin geri indim! Bekçi yaklaştı, bana baktı:
Öğrencisiniz galiba?
Evet!
Oradan atlamayın beyefendi, gelin benimle!
Arkasına (akıldım bekçinin; biraz ilerideki paslanmış bir kilidi çevirdi, kocaman demir kapı gıcırdayarak açıldı:
Buyurun girin!
Ne yapacağımı bilemedim. Bekçinin elini sıktım. İçeri girip, kalabalığa karıştım! O gün bu gündür Gülhane Parkı'na gitmemiştim. O günler gözümde canlandı, atlamaya çalıştığım o yüksek duvarı aradı gözlerim...
Ali Sirmen, birde Cumhuriyet Kitap Kulübü'nden Mustafa Demirken lı var; parkta hayvanat bahçesi olduğunu duymuştum; bir ara develeri gördüm, Ak Sirmen:
Develer arabesk dinliyorlar! dedi.
Sağda solda arabesk müzik, bağırtı, cayırtı; Tatlıses'in dinletisinde olaylar da çıkmış, gazeteler yazdı...
Ayol, bunun neresi şenlik! İlkel mı ilkel bir şey! 36 yit önce, daha mı güzeldi ne? Gülhane Şenliği değil. Dalan Şenliği! Eylem, özlem, Ayça, hiç sevmediler şenliği...
Cumhuriyet Kitap Kulübü'nün düzenlediği imza günleri, şenliğin en başarılı, en tutarlı bölümü desem yen.
Biz, Ali'yle kitap imzalıyoruz. Eylem, özlem, Ayça, bir köşede bekliyorlar Biraz dolaşıp geldiler ama, ı-ııh...
Kitap piyasası da durgun mu durgun. Bir okur, Cumhuriyet Gazetesi’ni getirmiş, imzalattı. Bir okur da:
Ben kitap da gazete de alamadım, bir kâğıda imzanızı atar mısınız? diye sordu. Bir kağıda imzamı attım, "Sevgiyle" dedim. Ali'yle okurlarımız ortaktı; gelenler, ikimize birden geliyorlardı; bir Ali'ye, bir bana!
İki kitabı birden alana soruyordum:
Bu kadar parayı nerden buldunuz?
Erdal Atabekle savunman arkadaşı geldiler, Erdal Atabek:
Savunmanımı da getirdim, diyordu. Savunmanla dolaşıyorum!
Bekir Semerci. Nebi Dadaloğlu, “hoş geldin”e gelmişlerdi. Bir yandan da okurlarla söyleşiyoruz. Ragıp Koza, mısır ekmeği getirdi!
Bir okur İlhan Selçuk’un kitabını, bir okur da Oktay Akbal’ın kitabını imzalattı, işçi, memur, astsubay, öğrenci, küçük esnaf. Orhan Kemal’in İstanbul'u karşımızdaydı. Anadolu'yla da iş yapan. bir esnaf şöyle dedi:
Esnaf battı beyefendi! Biz sermayemizi tükettik. Sermayeyi yedik, bitirdik! Her gün milyonlarca liralık "protesto" geliyor. Protestoları karşılamak için yüksek faizle para bulup yatırıyoruz. Bize:
İflasınızı ilan edin! diyorlar. Haydi biz battık, büyükler de batıyor, fena batıyor! Otuz yıktır, böyle şey görülmedi...
. Sezdiğim kadarıyla o, geçen seçimde ANAP'a vermişti oyunu; bu kez “Hayır”a hazırlanıyor. ANAP’ın oy muslukları tıkanıyor giderek!..
1 Eylül 1988, Cumhuriyet