Gülen Adamalar…

1971 yılındaydı, Marmara Oteli’nde Vedat Dalokay’ın nikahındaydık. İsmet Paşa da vardı. Vedat'ın seksen yaşındaki anasıyla konuşuyor İsmet Paşa, ikisi de az duyuyor, bağıra bağıra konuşuyorlar. Nikahtan sonra, İsmet Paşa, Dalokay'ın anasının koluna girdi:
— Oğlun çok akıllı, dedi. Başka oğlun var mı?
Vedat'ın anası karşılık verdi:
— En delisi bu paşam!
Vedat, eski günleri anlatırken kahkahalarla gülüyor, kalın kalın:
— Rezil olduk yav! diyordu.
Neşesini hiç yitirmemişti. Düşüncesi de şuydu:
— Azizim ben diyorum ki, gülen adam güzel adamdır.
Vedat'ın çocukları Aziz Nesin’e evdeki kitaplarını imzalattılar. Batıkent’i kurmayı Vedat Dalokoy düşünmüş, planlamıştı Ankara'da. Asıl adı, “Akkondu”ydu. Süleyman Bey'in Başbakanlığı sırasında. Vedat Dalokay para koparmak için Süleyman Bey'e gitmiş, Süleyman Bey:
— Reis, hem para istiyorsun, hem de projenin adı “Akkondu!” diye takılmış, Vedat bunun üzerine:
— Peki, akkondu değil, batıkent olsun! demiş, Süleyman Bey'den kamulaştırma paralarını koparmış. Vedat anlatıyordu:
— Azizim, başkenti değiştireceğiz, dedik, karşı propaganda başladı: “Başkenti değiştireceğimize başkanı değiştirelim!” dediler, tuttu, biz yitirdik!
Yalçın Küçük de başkentin yerinin değiştirilmesinden yanaydı. Neresi olacağını bilmiyordu kendisi de ama, yeri değişse iyi olurdu O, Bolu'ya yakın bir yer düşünüyordu. Bunu bir seminerde de açıklamıştı.
— Ama, bu gizli tutulmalı! Ankara'daki kırk-elli bin bürokrata haber vermemeli. Onlar hâlâ kendilerini, Ankara'da yönetiyor sansınlar!
Dünyada yeni başkentlerin hemen çoğu tutmamış. Örneğin, Leningrad, Moskova'dan her zaman güzelmiş!
Vedat söylüyor: İslamabad bunun dışındaymış:
— Azizim, yeşil ağaçların altından geçiyorsun, dallarda papağanlar. Ben papağanı kafeste görmeye alışmışım, çok güzel yav!
Aziz Nesin Ankara'yı çok seviyor. Söz daldan dala atlıyor...
Vedat'lara gideceğimiz akşam, bir kar başlamaz mı? Önce telaşlandım:
— Ne yapsak, vaz mı geçsek?
— Ana, kar yağıyor! dediğimde anam:
— Kar mı yağıyor hay oğlum! derdi. Öyle ya, baharda yağan kar çabuk erir. Aziz Nesin:
— Yağsin yağsın, dedi, son kar bu. Erir gider, yutmayız!
***
Yine emeklilerin durumuna değinmek istiyorum. Zamanla haklarını alırlar belki ama, yol yakınken, yanlışlar neden düzeltilemesin?
Ankara'da Anadolu Lisesi’nde İngilizce, Matematik öğretmeni Melahat öğretmen, emekli olduğunun ertesi günü. İstanbul'da Robert Kolej'de göreve başladı. Anadolu Lisesi'ndeyse dersler boş geçmekte. Daha önce de değinmiştim. Uygulama, 2559 sayılı yasanın ruhuna aykırıydı Ek geçici üçüncü madde olduğu gibi şöyleydi:
“Ek geçici birinci ve ikinci madde hükümlerine göre, emekli edilenlerin, emekliye sevkedildikleri tarihten itibaren en fazla üç ay içinde kurumları ile ilişkileri kesilir...”
Bu yasa hükmüne göre, öğretmenler 28 Mayıs'a değin görevleri başında kalabilirlerdi. Böylece öğretim akşamaz, öğretmenler yasal haklarını, yitirmezler, dersler de boş geçmezdi. Oysa, bir gün bekletilmediler! Bir de yanlışlıkla re'sen emekli edilenler var. Öğretmen, ya da bir başka görevde memur, erken emeklilik için başvurmuş, re'sen emekli edilivermiş. Yanlışlığın düzeltilmesi için yapılan başvurulardan da bir sonuç yok.
Gazetenin Ankara Bürosu'na gelen emekli edilmiş öğretmenler, anlatıyorlar.
— 12 Eylül öncesinde görevde olan müdür yüzünden bu başımıza gelenler! diyorlar. Emekli olanlar arasında Hasan Kıyafet'i gördüm, gülüyordu.
— Artık, bundan sonra beni kimse süremeyecek! diyordu. Gülebilmek ne güzel...
Çeşitli bakanlıklarda, haksızlığa uğrayanların durumlarını düzeltmek için bazı çalışmalar yapıldığını da duydum. Örneğin, yargıçlar ile üniversite mensupları aldıkları aylığın, ek göstergesiyle emekli olabiliyorlar da, bazıları kadrolarındaki aylık üzerinden emekli ediliyorlar. Çalışmalar yapanlar, bunun düzeltilmesine uğraşıyorlar. Öğretmenler, avukatlar, sağlık elemanları, teknik elemanlar bunlar arasında. Çalışmalar hızlandırılsa ne iyi. Devlet kadro yasasının biran önce çıkarılması gerektiğini söylüyor konuştuklarım. Bu tasarı nerede?