Cavit Orhan Tütengil'le, Necdet Bulut'un anma ilanları, 7 aralık günlü Cumhuriyet'in ikinci sayfasındaydı. Necdet Bulut 1978'de 6 aralıkta, Tütengil de bir yıl sonra 7 aralık günü, faşistlerin saldırıları sonucu öldürülmüşlerdi. Tütengil'in ölürken, yerdeki çantasına uzanmış eli gözümün önünden gitmez. Yakınları ilan verirlerken:
-Olanağı varsa, ikinci sayfada İlhan Selçuk'un sütununun altında olsun diye rica ederler. İlhan Selçuk’un en çok okunan yazarlardan olduğunu bildiklerinden, anma ilanını da çok kişinin görüp okuyacağım düşünürler. Güney Gönenç de, Necdet Bulut için ilan verdiklerinde öyle demişti. Ali Sirmen'in sayfasında çıktı ilan. Şöyle dedi anma günü:
-İlhan’ın sayfasında çıkmamış, ama Ali Sirmen'in sayfasında çıkmış, iyi olmuş!
İstanbul'da olsaydım kesinlikle Cavit Orhan Tütengil için Zincirlikuyu gömütlüğüne, onu anmaya giderdim. Ankara'da, Karşıyaka gömütlüğünde, Necdet Bulut'u anmaya gidenler arasındaydım. Ahmet Abakay’ın arabasıyla, Varlık Özmenek ile birlikte gitmiştik. Vardığımızda, Neşe Bulut, Ülkü Özen, Haldun Özen, Mete Tunçay, Güney Gönenç, Kemal İnan, Semih Bilgen, Mehmet Aközer, Reşat Kadayıfçılar, Vedat Baranoğlu, Erşen Şansal oradaydılar. Bir avuçtu işte! Olsun. Bir süre sessiz durduk. Necdet'in gömütünün üzerine kırmızı karanfillerden çiçek konmuştu. Kısa, yavaş konuşmalar yapıldı, fısıldar gibi. Vedat Baranoğlu şöyle dedi özetle:
-Necdet Bulut ölmeseydi, mutlaka 1402'lerin içinde yer alırdı. Belki de 1402'lerin listesindeki belli kişiler, "1402'lik olmasın" diye önce öldürüldü! Böyle bir liste vardı, bütün bir liste vardı, öldürülmeye başlanmıştı, sonra da 12 Eylül olunca daha sonra “1402lik" haline gelindi. Böyle bir acılarla geldi. Kişiliği, üniversite öğretim görevliliği, bunun dışında, partili kişiliği önemli bir arkadaşımızdı. Öldürülüşü, hepimizde, dediğim gibi acı bıraktı. Fakat şunu da hep biliyoruz, bu konuşmalarda geçtiği için söylenir hep, bu acının dışında bir şey bıraktı bize; yani bir bilim adamının nasıl olacağı, bir partilinin nasıl olacağı, inandığı görüşleri nasıl savunacağı, nasıl çevresinde açıklayacağı konusunda da, hepimize büyük bir ışık bıraktı. Anısı önünde saygıyla eğiliriz.
Vedat Baranoğlu'ndan sonra Haldun özen konuştu, o Necdet'in Trabzon'dan arkadaşıydı, şöyle dedi:
-İlk yaptığımız işlerden biri, birlikte Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde, Bilgi İşlem Merkezi'nin, bununla ilgili işlerin kurulmasına başlamaktı. Güney'le (Gönenç) birlikte çıkıp geldiler. Bir süre geçici olarak gidip geldiler. Necdet orda, daha uzun süre kalma programını gerçekleştirdi. Fakat ikisi birlikte, ayak attıkları günden başlayarak biz orada güzel işler yaptık. (Güney Gönenç’e bakarak) Hoca, anımsa, seminerler yaptık, sizin geldiğiniz günlerde, bir yandan da bilgisayar merkezi için çalıştık. Tek şey söylemek istiyorum. Hacettepe'de son gördüğüm günü anımsıyorum; gözlerine baktığımı ve Necdet'in yaşamı sürdürmek için büyük gayret sarfettiğini... O, olamadı. Ama biz ondan sonra, onun yapmak İstediği birçok işleri yeterince yapabildik mi diye bir soruyu hep kendi kendime sorarım.
Güney Gönenç de şöyle dedi:
-Onu burada anmak, şu anlamda da anlamlı oluyor bence, bütün değerli insanlar gibi unutturulmaya çalışıldığını anımsamamız Iazım. Trabzon'da KTÜ'ye yaptığı büyük hizmetler, yoktan, sıfırdan bir bilgisayar merkezini kurmayı başarabilmiş olmasının sonunda, bildiğimiz gibi, bu merkeze "Necdet Bulut Bilgisayar Merkezi" adı verilmişti. ODTÜ'de yıllarca bilgisayar bölümünün başkanlığını yapmış bir arkadaşımız, ODTÜ'nün bir anfisine, üçlü anfinin bir tanesine “Necdet Bulut Anfisi" adı verilmişti; Ankara’nın bir caddesine "Necdet Bulut Caddesi" denilmişti. Bugün bunların üçü de silinmiş, tarihten çıkarılmak istenircesine kazınıp çıkarılmış durumda. Bunların kimlerin kararıyla çıkarıldığını bilemiyorum. Ama o üç isim de silindi, kazındı bir anlamda. Bunu anımsatmak istiyorum. Onun için bizim onu anıyor olmamızın, ayrı bir önemi ve anlamı var sanıyorum. Teşekkür ederim...
Bir yerden, bir bilim adamının adını kazımak ne utanmazlık! Kim kazır bu adları? Rektör mü gider söker, odacıya mı söktürür, ne bileyim? KTÜ'de Necdet Bulut'un adı kazındıktan sonra oraya Erdoğan Özbenli’nin adı verilmiş. O da eski MHP eğilimli miymiş?
Necdet Bulut'un gömütünden ayrılırken, orası birbirine karışır gibi oldu. Az ileriye, biri kocaman üç polis arabası gelip durmuştu.
Biri gömüte yaklaşmış, çiçeği inceliyor gibiydi! İçimden, “İster misin, şimdi bizleri tutup götürsünler!'' diye geçirdim. “Gözönünden gözaltına alınalım!". Olmadı, alınmadık; işlerimize gittik...
Yarın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ölümünün 15. yılı; Yakup Kadri 85'inde ölmüştü, demek 100 yaşında! Yakup Kadri’nin eşi Leman Hanım, bana “Yaban”ın Fransızca çevirisini verdi. “Yaban" ilk kez Fransızcaya çevriliyor; Fransızcaya Ferda Fidan çevirmiş, Nedim Gürsel de bir önsöz yazmış. Yakup Kadri, hep göz önünde kalacak, unutulmayacaktır. Unutturulmak istense de...
Eski Milli Birlikçilerden Muzaffer Yurdakuler düşmüş, kaburgaları kırılmış. Günlerce sayrıevinde yatıp çıkmış. Ben yurtdışındayken olmuş bunlar. Şimdi iyi. İstanbul’a gidecek Muzaffer Albay. Eşi Nurinisa Hanım öleli beri, kendinde değil gibiydi. Hakan Yurdakuler'in adı da bir sokağa verilmişti, sonra o da kazındı.
12 Aralık 1989, Cumhuriyet