Gözlemler...

Yabancı konuklar Köşkünde, TRT, Anadolu Ajansı, Basın - Yayın Genel Müdürlerinin basına tanıştırıldığı kokteylde yanıma geldi, şöyle dedi:

— Benim için iki yazı yazdın! Merak ediyorum, üçüncüyü ne zamana yazacaksın?

Üçüncüyü yazmaya doğrusu hiç niyetim yoktu. Birinde, CHP’li eski İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'ya 12 Eylül'den sonra çatmasını yermiş, Özaydınlı Bakanken nasıl iki adım geride durduğunu anımsatmıştım.

İkincisi de, gazetecilerin kamu kuruluşlarını arpalık gibi kullanmaları ile ilgiliydi. Anadolu Ajansı'nda oturup, Son Havadis'e zehir zemberek yazılarını hazırladığını vurgulamıştım. Konuşmasını sürdürdü:

— Yazdıkların doğru. Anadolu Ajansı'nda çalışıyorum. Ama ne yapayım? Gazetenin patronu bana 7500 lira para veriyor. AP'nin ileri gelenleri çağırdılar «Ne istersin? dediler.. Ben. Makine Kimya'dan, THY'ndan anlamam. Bana, basınla ilgili bir ek iş verin. 15 bin liradan az olmasın» dedim. Hepsi bu!

Ne demeliydim? «Aferin kardeşim, başarılır dilerim. Afiyet olsun» mu demeliydim?

— Ama, bu yanlış dedim. Gazetenin patronuna söylersin, geçinecek kadar para alırsın. Vermezse, o zehir zemberek yazıları döktürmeyiverirsin!

Gitti. Hiç oralı değildi. O denli doğal geliyordu ki, Anadolu Ajansından para alıp, bir partinin organı sayılan bir gazetede yazı döşenmek..

Yıllardır, tanırım da. Ulus gibi, Vatan gibi gazetelerde çalışmış, muhabirlikler yapmış, İsmet Paşa'ya çok «sempatik» de görünürdü.

Dünkü, zehir zemberek (!) yazısında da şöyle demez mi?.

«... Ben bugün diyorum ki ortalık yere:

—..Üç şeyden korkmayın:

Biiir, Bab-ı Ali Pravda’sıdan..

İkiii, Mekteb-i Mülkiye'den

Ve üüüççç, Halk Fırkasından..»

Yıllar önce, işsiz kaldığında telefonla arar, şöyle derdi:

— Kardeşim (X) gazetesinden ayrıldım. Haberin olsun! Bunun anlamı, «Bildiğin bir yerde boş bir muhabirlik olursa, aman usunda kalsın!» demekti.

Bugün çatmaya uğraştığı Cumhuriyet'te o yıllar, bir ufak iş bulup girse, öper başına kordu..

Bir daha karşılaşırsak, yaptığının ayıp olduğunu söyleyeceğim, ne diyeyim başka?

★★★

Gazetecilik uğraşı, çilelidir derler. Zevklidir de. Şevket Evliyagil'in yeni bir kitabı çıktı gazete ve gazetecilik üstüne. Adı: «Gazete yayımlama yöntemleri». Şevket Evliyagil, kitabının girişine, Amerika Gazete Yayınları Derneği Başkanı Dwight Martin'in şu sözlerini almış:

«Bence gazetecilik insan uğraşının adanacağı en kıvançlı, en çekici ve en görkemli iştir. İşlevi yaşamın çeşitli yönlerini, içinde yaşayıp yazmak, bunları geniş toplumlara duyurmak olan bizim işimizin yerini hiçbir yayın yolu doldurup alamamıştır. Anlaşılan gelecekte de alamayacaktır. Tüm bu yayın işlerinin merkezi, alıcısı ve vericisi gazete yayın müdürleridir.. Yeniden dünyaya gelecek olsam gene haber toplayıcısı olarak bu işe girer, çabalayarak yükselmek ve yayın müdürü olmak yolunu seçerdim ..»

Amerikalı gazeteci Dwight Martin’in bu güzel sözlerine layık olmak da gerekir elbet. Ayağa düşmüş, kasıtlı, yanlış haberler, yazılar, basına çöreklenmiş «naylon» gazeteciler, dördüncü güç olarak nitelenen basının saygınlığını azaltır. Toplumda duyulan güven sarsılır..

Basın kendi kendini denetleyecekti. Basın Ahlak Yasası, Basın Şeref Divanı işlemedi, rafta kaldı.

Ancak, Türk basınında yılların getirdiği kuralların birikimi oldukça sağlamdır. Kamuoyu, gitgide bilinçlenmektedir. Doğruyu yanlıştan ayırt edebilmektir. Basında çöreklenen naylon gazeteciler, giderek ayıklanmakta, etkilerini yitirmekte, unutulmaktadırlar. Bu, az şey değil.

Gazetecilerle, cezaevleri yıllardır birlikte anılan iki sözcük gibi oldu ülkemizde. Bugün birçok gazeteci, yazar arkadaşımız içerde..

Zonguldak'ta yayınlanan «Uyanış» gazetesi yazan Ali Bahadır Çaycuma Cezaevi'nde yatıyor. İlhami Soysal Ankara'da, Emil Galip Sandalcı İstanbul’da, yargılanmayı bekliyorlar. Lütfü Oflaz. 1,5 yıl, Doğan Yurdakul 7,5 yıl hapis cezalarım çekecekler. Belki, benim usuma gelmeyenler de vardır.

Gazeteci dernekleri, sendikaları, üyeleriyle ilgilenmeli diye düşünüyordum; 25 Şubat günlü Cumhuriyet'te yayınlanan bir İzmir haberi, uzun uzun düşündürdü durdu... Gazeteci, yansız olabilmeli, yansız kalabilmelidir diye düşünürüm. Örnekler, gözlemler bunun karşıtını gösterse de...

★★★

Amerikalı bilim adamı J. C. Coleman, «Anormal Psikoloji ve Modern Yaşam» adlı 1972 de çıkan yapıtında şöyle bir söz söyler:

«Bir kişinin düşüncelerine uygun düşen bir politik öğreti ile özdeşleşmesi kendi seçimi ile olur. Öbür yandan, diktatörlükle sonuçlanan bir düzen değişikliği karşısında birey, güvenliğini koruyabilmek için bu rejimin getirdiği yeni değerleri, önceki inançları ile uyuşmasa da özleştirebilir. Savaş tutsaklığı gibi aşırı zorlanma durumlarında insanların varlıklarını sürdürebilmek için önceki inançlarını terk ederek, tam karşıtı olan değerleri benimsedikleri gözlenmiştir»

İspanya’da geçtiğimiz günlerde, yürekleri ağızlara getiren olayların sonuçları, Coleman’ın sözlerini doğrulamadı. Demokrasi, İspanya'da bir utku (zafer) daha kazandı...