Gönen Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı Özcan Sağlam, 1-3 yıl hapis isteyen iddianameyi özetledikten sonra, Kamil Karavelioğlu’na sordu:
İddianamenin esasını dinlediniz. Ne diyeceksiniz buna karşı?
Eski Tabii Senatör, SHP’nin eski MKYK üyelerinden Kâmil Karavelioğlu , 13 Nisan 1986'da Gönen'de SHP İlçe Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada. Cumhurbaşkanı Evren’in “Ben anayasayı deldirtmem” biçiminde söylediği bazı sözlerini eleştirmiş, yine iddianameye göre şöyle demişti:
—... Keşke konuşmasaydı, daha az konuşabilse, bu ülkenin işlerine daha az karışabilse. Artık bu halkı rahat bıraksın, ülkeyi kışla görmekten vazgeçsin.. Sayın Cumhurbaşkanımız eğer efe ise Lozan'ı deldirtmesin. Marifet Lozan’ı deldirtmemekte. Sen Lozan'ı deldirteceksin, halka karşı efelik edeceksin. Olmaz böyle şey. Hadi canım sende.. Politikacıyla halkın arasına gireceksin, ortalığı karıştıracaksın, diğer taraftan Yunanlılar Lozan'ı delerken sırtını döneceksin. Gaflet içinde olacaksın… Marifet mi bu?
Duruşma salonu oldukça geniş. Savunmanlara, dinleyicilere oturacak yerler var. Savunmanlar: SHP Genel Sekreter Yardımcısı Güler Tanyolaç, SHP Balıkesir İI Başkanı Önder Kırlı, SHP Gönen İlçe Başkanı Sedat Günay, Nejat Tuna, Cemil Fışkın...
Kâmil Karavelioğlu, Savcı Bekir Selçuk'un hazırladığı iddianameye karşı, sorgusunda şunları söyledi özetle:
Sayın Yargıç, o günlerde belki elli yerde konuşma yaptım. Partililerimize hitap ettim. Bunlar, partimize güven sağlamak için yapılmış konuşmalardır. Hiçbir hakaret kastım olamaz. Sayın Cumhurbaşkanına hakaret edilmeyeceğini bilen bir politikacıyım. Yıllarca parlamentoda bulundum. Hiçbir kimse benim, bir kimseye hakaret ettiğimi söyleyemez. Ancak, her yerde devlet büyüklerini eleştirdim. Eleştiri yaptım. Hakaret kastı taşıyan sözler söylemedim öyle olsa en çok üzülecek olan benim. İrticalen konuşma yaptım. Ancak, bunlarda hakaret yoktur. Toplantıda bulunan hükümet komiserinin raporunu da tetkik ettim, içeriğini biliyorum. Kanımca hükümet komiseri yetersiz olup sanıyorum, bu sözleri banttan naklederek yazmış. Bu banttan alınan sözler, bir delil olamaz. Zira, sonradan kötüye kullanılması mümkün. Ayrıca, hazırlık soruşturması sırasında, İstanbul Hukuk Fakültesi’nden seçilen üç kişilik bilirkişinin hazırladıkları bilirkişi raporunu da kabul etmiyorum.
Prof. Dr. Erol Cihan, Doç. Dr. Köksal Bayraktar, Doç. Dr. Feridun Yenisey'den oluşan üç kişilik bilirkişi, raporlarının sonunda şöyle demişlerdi:
“Bir suçta manevi unsuru tespit edecek tek bir makam vardır. Bu makam suçu en iyi şekilde irdeleyebilen, faili, mağduru dinleyen, tanıkların ifadelerini alan ve değerlendiren makam olan sayın mahal mahkemesidir. Klasik hukuk doktrinine göre, Yargıtay dahi manevi unsura karışamaz. Bu sahifede yukarıda arzettiğimiz manevi unsura genel ve özel kasta ilişkin belirlemeler bizzat sayın mahal mahkemesince yapılacaktır. Failde tahkir kastının bulunup bulunmadığı, olayı en iyi şekilde değerlendirecek olan mahkemeye veya soruşturmayı yürütecek makama ait olacaktır. Bu arada konuşmayı yapan konuşmacının sözlerini siyasi bir toplantıda sadetmiş olması, tahkir kastının tespitinde önemli bir noktayı teşkil edecektir..”
Yargıç Özcam Sağlam, hükümet komiserinin gelecek duruşmaya getirilmesine, bantların da emanete alınmasına karar vererek, duruşmayı mart ayına erteledi…
Ömer Seyfettin’in doğduğu Gönen'i birkaç yol görmüşlüğüm vardı, ancak ilk kez bir duruşmayı izlemek için gittim, bu hafta başında bir gece kaldım. Olayı izlemek için Ankara'dan Güler Tanyolaç, Kâmil Karavelioğlu birlikte çıkmıştık. Trenle Balıkesir'e gece gidecek, sabah Gönen'e geçecektik. Pazar akşamüstü, havaalanına gitmiş, büro arkadaşlarımla birlikte, cenazesi Amerika'dan gelen, Ahmet Tan'ın eşi Kamuran Tan'ı, Adana’ya göndermiştik. Kamuran, Adana'da babasının yanında toprağa verilecekti Kendisi öyle istemişti Havaalanında, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Yalnız Cumhuriyetten değil, başka gazetelerden de arkadaşlarımız, Kamuran Tan'ı tanıyanlar gelmişlerdi havaalanına. Hasan Celal Güzel, eşiyle birlikte gelmişti. Amerikan Büyükelçisi Strausz Hupe, Ahmet Tan’a, Cumhuriyetçilere başsağlığı diledi Havaalanından Selçuk Altan'ın arabasıyla. Haldun Özen’le birlikte döndük.
Trende hiç uyuyamam. Balıkesir'e vardığımızda, sabahın beşiydi. Bir kahvede oturup çay içtik. Çay isteyenler takılıyorlarmış:
Yap bi Çernobil, demli olsun!
Saat 09.00'a dek Gönen'e araba yoktu. Dokuzu bekledik..
Gönen'deki duruşmadan sonra, Yıldız Oteli'ne gidip çantalarımızı koyduk. Bir süre dinlendik. Gönen SHP ilçe Sekreteri Hasan Tekin takılıyordu:
Sayın Ekmekçi'nin Gönen'e niye geldiğini anladım. Domuz çiftliğinin bulunduğu Biga, buraya çok yakın ondan!..
Gönen'de, eski arkadaşım Şeref Laçin Akgün'ü de gördüm. Eski gazeteci arkadaşım Mithat Camicioğlu’nu da. Mithat'la, Yeni Ortam'da birlikte çalışmıştık. O şimdi Milliyetin Balıkesir Bürosundaydı. Karavelioğlu'nun duruşmasını izlemeye gelmişti
Gericilik her yerde yaygın olur da, Gönen'de olmaz mı? Burada dinledim. Bir din dersi öğretmeni, çocuklara şöyle der:
Ölülerin mezarlarında, pencereler bulunur. Ölü, bu pencerelerden cenneti seyreder! Bazı mezarlarda ise, yılanlar, çıyanlar vardır!
Din dersi öğretmenini dinleyen çocuklar sabahlara dek uyuyamazlar korkudan.
Gönen Kaymakamı Battal Öner, sabah yatağından kalkınca, aptest almadan yere basmaz mıymış?
Gönen’den Bandırma’ya geçtik. Her yörenin sosyetesi, yerine göre kulisleri var. Bandırmada söyleniyor, Bandırma Kaymakamı Sıtkı Aslan’ın. Hafize Özal’ın elini öptükten sonra. Amasya'ya vali olduğunu...
Bandırma'da Doğruca Köyü'ndeki bir olayı içim sızlayarak dinledim. Köyde bir cami var; ancak “Süleymancılar”, bu camiye gitmeyip, kendi camilerini yapmak isterler. Caminin otuz adım ötesine, yeni bir cami hazırlığına başlanır. Milyonlar dökülür. Kazım Oksay, bunları destekler. “Cami yapılsın”, “Yok yapılmasın!” diye bir kapışmadır gider. Bandırmada çıkan “Gerçek” gazetesi sürekli konu üzerine eğilir. Eleştiriler yapar. Bandırma’nın içindeki tarihsel değeri olan “Haydar Çavuş Camisi” de yıkılmak istenir.
Ülkenin nerelere götürüldüğünü görmek için, köşe bucak dolaşmak gerek.
Ankara'ya döner dönmez, Erdal Bey'in “Milka”da verdiği yemeğe gittim ya, yine de geç kaldım. Fikri Sağlar, Aydın Güven Gürkan var yemekte, gazetecilerden, yazarlardan da şunlar: Cüneyt Arcayürek, Cafer Demiral, Baki Şehirlioğlu, Hüsamettin Çelebi, Aycan Giritlioğlu, Esen Ünür, Uğur Mumcu, Aydın Köymen, Müşerref Hekimoğlu, SHP Basın Danışmanı Hasan Şahan.
Erdal Bey, bir gece önce de, bir başka grup gazeteci-yazara yemek vermişti aynı yerde. Erdal Bey’in sağında Müşerref Hekimoğlu, solunda Cüneyt Arcayürek oturuyordu.
Söyleşi koyulaşmıştı Erdal Bey, seçimlerin 1988'de yapılmasının iyi olacağını söylüyordu... Gazeteciler, Çankaya görüşmelerini merak ediyorlardı. Cumhurbaşkanı, Erdal Bey'i nasıl karşılıyordu? Aralarında neler geçiyordu. Bir “Ankara Notları”nda, bir görüşmede Erdal Bey'in, Evren’le, çatır çatır tartıştığını, Evren'in de ona “Bu görüşmemizi basına açıklamayın!” dediğini yazmıştım. Yemekte, yanyana düştüğümüz Uba Ajansı Genel Yönetmeni Baki Şehirlioğlu’na. “Tam Hinthorozu” dedim Baki, Erdal Bey’e şöyle dedi:
Efendim, Sayın Ekmekçi sizin için tam Hinthorozu! diyor...
Unuttu onu!
Böyle dedi Erdal Bey; artık “Hinthorozu” diye yazmadığımı mı söylemek istedi. Unutur muyum hiç?
Söyleşi, Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların eleştirisine geldi. Ben, Avrupa'dan en son dönen kişi olarak, ora televizyonlarında Cumhurbaşkanlarına. Başbakanlarıyla ince esprilerle dalga geçildiğini de anlattım. Bizdeyse, daha Cumhurbaşkanının karikatürü bile çizilmiş değildi! Oysa, bir ülkede demokrasi olduğunun simgesidir böyle şeyler…
Ben Paris'teyken diye konuşmaya başlayınca, Mümtaz Soysal gülmekten kırılıyordu.
Zaten sen döneli, oralar ilginç olmaktan çıktı! diyordu...
22 Ocak 1987, Cumhuriyet