Göcek’te Bir Gezinti...

Marmaris'te sabah yürüyüşündeydim; ayıcı, ayısıyla koruluğun içinden düze inmişti. Ayı salınarak, yolda yürüyordu. Arkalarından bir delikanlı indi yola. Oflayıp, pufluyordu.
...na korum ayıcılığın, dedi. Seneye bırakacağım!
Ne oldu? Diye sordum.
Düştüm! dedi, dağdan inerken düştüm...
Ayıcının elinde bir değnek, onun da elinde bir değnek vardı. Çocuk ayıcının yardımcısı gibi geldi ya, sonra öğrendim, değilmiş. Ayıyı asıl oynatan oymuş.
"Nerden buldunuz ayıyı?" diye sordum...
Manisa dağlarından ben tuttum. Küçücük yavruydu. Onu, emzikle büyüttüm. Ayıyı asıl ben oynatıyorum!
Senin adın ne?
Sezgin.
Ayının adı ne?
Sabri!
Büyük ayıcı, küçük ayıcıyı sömürüyordu besbelli...
Okula gittin mi Sezgin?
Gitmedim.
Kaç yaşındasın?
On sekizi bitirdim...
Askerliğin de gelmiş...
Hm...
Önden giden büyük ayıcı, bir turist arabasının gölgesinde durdu. Oraya varana dek, Sezgin'e soruyordum:
Sezgin, nasıl, ayıcılık geçindiriyor mu bari?
Eh, dedi, belli olmuyor...
Günde ne kazanıyorsunuz?
Bazen on bin, bazen yirmi bin yerine göre...
Ayıcının yanına varmıştık. Ayı, Sezgin'e yakın baktı.
Kaç yaşında ayı?
Üç.
Büyük ayıcı, Sezgin'e:
Hadi evladım, dedi, şu ayıcığı al, bi denize sok; serinlesin hayvancık. Taa Marmaris’ten buraya yürüdük...
Sezgin, Sabri'nin zincirinden tuttu, küçük yamacı indiler, ikisi de denize daldılar. Ayıcık sırt üstü kaykıldı, sulara bıraktı koca gövdesini! Ayıyı boyluyordu su, Sezgin'i boylamıyordu. Ayı yüzerken Sezgin, ince, kara kollarım yıkadı. Ayının yüzdüğünü ilk kez görüyordum. Nasıl da keyifliydi) Martı Tatil Köyü'ne, Maliye Kampı'na yakındık. Turistler daha plajlara doluşmamışlardı. Sezgin, onlara ayısıyla gösteriler yapacaktı:
Göster bakalım, koca kanlar hamamda nasıl bayılır?
Sezgin, üç yıldır ayısına her bir şeyleri öğretmişti. Sezgin’in turizme katkısından haberi yok muydu ne?
Gösterileri beklemeden ayrıldım, döndüm geri. Kaç gündür orman yangınlarını anlattım, çoğunda yangınları kişilerin ya kasıtla, ya da ihmal sonucu çıkardıklarını duymuştum. Devletin kendi ormanını kendinin yaktığını bilmiyordum. Marmaris'in Aksaz'ında olmuş bu. Aksaz'da, Danimarkalılar, turistik yerler yapmak istemişler; anlaşmaya da varılmış mı ne? Gelgelelim, NATO da, buraya "üs” kurmak istemektedir. Ne yapmalı? Bir gece, Aksaz'm o yöresi, beş yerinden yanar! Ormanlar kül olur. Danimarkalılar. ormanı yanmış bir yörede turizmin öldüğünü söylerler, yapılar kurmaktan vazgeçerler. NATO da kolayca gelir yerleşir!
Bu konuda. Milli Savunma Bakanlığı, Kültür Turizm Bakanlığı bir açıklama yaparlarsa sevinirim. Aksaz ormanları, bir gecede beş yerinden nasıl yanmış, öğrenmiş olurum! Söylentilere göre buraya NATO'nun nasıl yerleştiğini Kenan Bey de bilmiyor muymuş?
Göcek'te, Mimarlar Odası'nın düzenlediği geziye katıldım. O yörelerde gezip tozduğumu öğrenen mimarlar, gelirsem sineceklerini belirten bir de çağrı yolladılar. Kiralanan motor kalabalık; mimarlar, gazeteciler, Muğla Belediye Başkanı Erman Şahin. Göcek'in "Boynuzbükü"nde Bedrettin Dalan’ın koyunu gördük. Altı dönümü kendisinin, altı dönümü kiralıkmış 49 yıllığına. Bedrettin Dalan'a çok değil elbet...
ENKA'nın Sarsala koyunda kapattığı yer. Bedrettin Dalan’ın kinden uzakta; ENKA buraya beş yıldızlı otel yapacakmış da, o nedenle kapatılmış. Kıyıda "ENKA” yazısı var, o kadar. Daha çivi çakılmamış. Hemen yanı, çağlar «esi SİT bölgesi. Mimarlar Odası İkinci Başkanı Oktay Ekinci'yle. Şadan Gökovah, "Sarsala'' bölgesiyle ilgili bilgi veriyorlar. Kryı yağmasının, bu yörede nasıl planlandığını öğreniyoruz. Turgut Bey, neden ikide bir Göcek'e geliyor? Burada ıssız koylarda denize girip serinliyor. ENKA'nın kimi şirketleriyle, Şank Tara'yla ilişkilerini yaza yaza bir kaldık. Kimse hiç oralı olmadı. Bunlar on-on iki yıl içinde geçmiş olaylardı. Şadan Gökovalı. ENKA'nın kapadığı "Sarsala Koyu"nu anlattı, uzun uzun...
Burası, yaklaşık yüz yıldır ülkenin gündeminde önemli yeri olan bir koy. Mısırlı Hidiv Abbas Hilmi Paşa, Boğaz'da yalısı, Dalamanda çiftliği olan bir ünlü kişi. Dalaman, dört yüz bin dönüm orasıyla, Muğla'nın sayılı ovalarından biri. Hidiv Abbas Hilmi Paşa, Dalaman’ı, İngilizlerin desteğiyle alıyor. Bu çiftliği aldıktan sonra burada yapılanmaya gitmek istiyor. Bunun için S ar salada bir iskele yaptırıyor. İskeleden, Dalamandaki çiftliğe dek dekovil hattan döşetiyor. Dekovil vagonlarını katırlar çekiyormuş. Abbas Hilmi Paşa, Mısır’dan 2500 kişi getirtmiş. Onların bazıları hâlâ yaşamakta. Bundan önceki Dalaman Belediye Başkam Ömer Musa Siva'nın babası da onlardan birisiydi. Yüz bir, yüz iki yaşında öldü.
Hidiv Abbas Hilmi Paşa’ya, Göcek Körfezi’nde bir ada verilir, bu ada "Domuz Adası" diye geçer haritalarda. Şimdi orayı Erol Simavi almış. “Prens Adası" ya da “Hürriyet Adası”nda deniyormuş. Halk "Domuz Adası” diyor.
Mimarlar Odası ikinci Başkanı Oktay Ekinci, Katrancı Koyu’nda, şunları söylüyordu:
Katrana Koyu çok önemli. Katrancı'ya bu önemi veren, sadece gördüğünüz doğal güzelliği değil. Daha da önemlisi buranın eskiden ve bugünkü konumudur. Bizim öteden beri savunduğumuz, kıyıların planlanması ve kullanılması doğrultusundaki temel ilkemiz şudur: Kıyılar, doğal güzellikler, kesinlikle halkın kullanabileceği biçimde korunmalıdır. Yani, bir taraftan korunurken, bir yandan da halkın kullanımına açık olarak korunmalıdır. Yani açıkçası, insanlar dünya nimetlerinden, dünya güzelliklerinden yararlanmalıdır. Bu anlamda. Katrancı gerçekten böyle bir yerdir, 'teni bir örnektir. Bilenlerimiz anımsarlar. İbrahim Yazıcı burayı kiralamadan önce, burası orman idaresince, aynı Gökova’daki orman piknik alanı gibi, halka açık bir piknik yeriydi. Burada gördüğünüz bu soyunma kabinleri, bir iki ufak tesis, o dönemden kalma yapılardır. Daha sonra yapılan yapılar değildir. Ve burası bir kamping alanıydı. Böyle olunca da hem yöre halkı hem de gelen turistler bir arada burayı kullanıyorlardı. Şimdi, turizm olarak da savunduğumuz bir görüş var: Biz paket turizmi denen olayın, bugün Türkiye'de yaygınlaşmakta olan paket turizminin Türk ekonomisini bir yana bırakın, kamu yaran açısından da turizm anlayışı açısından da yararlı olduğu kanısında değiliz. Yani 200-250 kişilik turist grupları, uçakla paket halinde, konserve bir biçimde, Dalaman Havaalanı'na getirilmekte; oradan yine konserve bir biçimde otobüslere bindirilip tesislere getirilmekte; Türk insanı ile hiçbir ilişki kurmadan halklar arasındaki barış, dostluk ve dayanışma dediğimiz ki turizmin temel ilkelerinden biridir, bunun maddi ve sosyal temelleri yaratılmadan yine paket olarak, konserve bir durumda Dalamana götürülmekte, oradan uçakta memleketine gönderilmekte... Buralarda daha önce de turist kaynardı. Burda karavanlarıyla, çadırlarıyla, dünyanın her yanından gelen turistlerle, bizim Türk insanı burayı kullanırlardı. Fakat bu, ‘Turizmi Teşvik Yasası’ndan sonra, tarım arazilerinin turizm yatıranlarına açılması olayı, bu anlayışı tamamen değiştirdi. Ve koyların Türk halkına kapatılıp, paket turizmine açılan ve kaba deyişiyle "kıyı yağması" dediğimiz gelişmeye doğru götürdü...